Atatürk’ün
edebiyatla, hele onun en çekici türü şiirle ilk karşılaşması Manastır Askeri
İdadisi (Askeri Lise) ne girdiği 1896 yılında olmuştu. O yıla kadar Mekteb-i
İbtidaiye (İlkokul) de, daha sonra Askeri Rüşdiye (Askeri Ortaokul) de
öğretmenlerin öğrencilere topluca söylettiği ilâhiler, marşlar veya okul
kitaplarındaki methiyeler, mersiyeler gibi kalıplaşmış manzumelerden ayrı, pür
şiiri tanımamıştı. O edebiyattan, şiirden daha çok matematikten, fen
derslerinden hoşlanıyordu. Askeri İdadiye girdikten sonra, Ömer Naci adında
zeki, güzel konuşan, şiire meraklı, hatta şiir yazan bir arkadaşı olmuş, onunla
çok samimi dostluk kurmuştu. Ömer Naci’nin tavsiyesi ile ders kitapları dışında
edebi eserleri okumuş, hoşlanmıştı. Ömer Naci, bir gün Namık Kemal’in okunması
yasaklı şiirlerinden bir tomar vermiş, Askeri İdadi Öğrencisi Selanikli genç
Mustafa Kemal bu şiirlerden pek etkilenmişti. İdadi’de Tevfik Fikret’in
şiirlerini de okuyan Mustafa Kemal, Mekteb-i Harbiye (Harp Okulu) ye geçince
orada artık şiire aşina edebi bir olgunluğa ulaşmıştı. Hatta Fransız şiirinden
hoşlandıklarını Türkçeye çevirmeye başlamış, bunlardan birisi 28 Eylül 1899
tarihli “Malûmat” dergisinde yayınlanmıştı.’ Daha sonraları, 1905 yılında
Sinop’ta yazılan ve 1908 yılında, Şanlı Ordu gazetesinde Mustafa Kemal imzası
ile yayınlanmış iki hamasi şiirin Atatürk’e ait olup olmadığı uzun tartışma
konusu olmuştur2.
Tevfik
Fikret’i, hele onun “Ferda” başlıklı şiirini çok seven, Mehmet Akif’i takdir
eden Atatürk, Yahya Kemal’e, onun şiirdeki gücüne hayranlık duyuyordu.
Yahya Kemal
ise Mustafa Kemal adını ilk defa Çanakkale Savaşı yıllarında duymaya
başlamıştı. Onu Anafartalar Kahramanı, yiğit, vatansever bir asker olarak
tanıyordu. Ardından Mustafa Kemal Paşa’nın 16. Kolordu, daha sonra 2. Ordu
Komutanı olarak Doğu Cephesindeki başarıları, Suriye’de hizmetleri, derken
çökmüş olan devleti kurtarmak üzere Anadolu’da Milli Mücadeleyi başlatması
Yahya Kemal’in hayranlığını büsbütün artırdı.
Yahya
Kemal’in Milli Mücadele yıllarında (1919-1922), İstanbul’da yayınlanan gazete
ve dergilerde yazdığı 88 makalesi, sonra’dan (Eğil Dağlar) adlı bir eserde
toplanmıştır3. Yahya Kemal, Milli Mücadeleyi heyecanla destekleyen bu
makalelerinde, Atatürk’ten her fırsatta “Milli Timsal” olarak bahseder,
“Mustafa Kemal tek başına bir fert değil, şahlanan Türk Milletinin Milli
Timsalidir” der. “Eser” başlığı ile yazdığı bir makalesinde bu sözüne açıklık
getirir: “Mustafa Kemal’i bir şahıs zannedenler aldanıyorlar. Evet, Efzunlar
İzmir’e çıktığı günden evvel Mustafa Kemal bir fertdi. Ama o günden sonra artık
bir fert değil, bir timsaldir” diyerek Onu Milletin bağrından çıkan müstesna
bir eser olarak alkışlar. “Mustafa Kemal Paşa” adlı makalesinde de “Onun asıl
dehası Samsuna çıktığı günden itibaren Türk Milletinin istiklâl iddiasında
olduğunu sezişindedir” der4. Yahya Kemal, Milli Mücadele yıllarının sevinçli ve
hüzünlü günlerini milleti ile birlikte yaşar. Başta, Ankara’daki Büyük Millet
Meclisinde bazı milletvekilleri olduğu halde birçokları sabırsızdır. Bu
mücadele ne zamana kadar sürecek, ne zaman taarruza geçilecek diyenlerin sayısı
günden güne artmaktadır. Yahya Kemal, 19 Haziran 1922 tarihinde “Arslan gerilir
de öyle atlar” başlıklı, bir makale ile bu gibilere cevap verir ve aynı zamanda
vezinli bir cümle olan bu başlığı “ve öyle muzaffer olur” cümlesi ile tamamlar.
Ordular
şahlanmış, büyük taarruz başlamıştır. O gün Yahya Kemal (26 Ağustos 1922)
başlığı ile şu kıt’ayla Allah’a dua etmektedir:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur Tarabbi!
Senin uğrunda ölen ordu budur Tarabbi!
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyet nâmın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâmın.
Milli
Mücadelenin zaferle sonuçlandığı günlerde İstanbul Darülfünunu Edebiyat
Fakültesi profesörüydü. Bulunduğu bilim kuruluşunun Büyük Kurtarıcıya minnet ve
şükranlarını sunması kadar tabii bir hareket olmazdı. Bu vesile ile, Gazi
Mustafa Kemal Paşa’nın Fakülte fahri profesörlüğüne seçilmesi için Dekan
tarihçi Necip Asım’a bir teklif yazısı gönderdi. Yahya Kemal’in bu teklifi 19
Eylül 1922 günlü Edebiyat Fakültesi Meclisinde heyecanlı görüşmelere vesile
oldu ve Atatürk’e İstanbul Edebiyat Fakültesinin fahri profesörlüğü unvanı
verilerek aşağıdaki telgraf gönderildi:
İstanbul: 19 Eylül 1338 (1922)
Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,
istanbul Darülfünunun Edebiyat Medresesi Meclisi Müderrisleri 19 Eylülde akdettiği celsede Zât-ı Münci-i kumandanilerini fahri müderrisliğe müttefikan intihap etmekle kesb-i fahreyler.
İstanbul Darülfünunu
Edebiyat Medresesi Riyaseti
Necip Asım
Atatürk,
Edebiyat Fakültesi profesörlerinin kendisine fahri profesörlük payesini veren
bu kararından çok duygulanmış, ertesi gün telgrafla şu cevabı vermişti:
Türk harsının mihrakı olan Medreseniz fahri müderrisliğine intihabımdan dolayı meclisinize teşekkür ederim. Eminim ki, milli istiklâlimizi ilim sahasında fakülteniz ikmal edecektir. Bu şerefli tekâmülün husulünü deruhte eden heyetiniz arasında bulunmak bence bais-i iftihardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal5
Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal5
Daha sonra
üç kişilik bir heyet, Ankara’ya gelerek Atatürk’e profesörlük diplomasını
sunmuştu. Diplomada şu cümleler yer alıyordu6:
İstanbul Darülfünunu Edebiyat Medresesi Meclis-i Müderrisini 19 Eylül 1338 tarihinde akdettiği içtimâda Milli Mücadelenin büyük kahramanı ve yeni Türk Devleti’nin müessisi olan Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Türk Milletinin ve Türk harsının istiklâlini müeyyid İslâm kavimlerinin halâsına müteveccih olan tarihi mesaisini takdir ve tebcil ettiğinin bir delili olmak üzere Edebiyat Medresesi fahri müderrisliği unvanını tevcihe karar vermiştir. Şaban 1341 (Eylül 1922).
Yahya
Kemal’in önerisi ile Atatürk’e verilen fahri profesörlük payesi, Atatürk’ü pek
sevindirmişti. Onu, Lozan’a giden Türk barış heyeti arasında görevlendirmiş,
dönüşte Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Urfa milletvekili seçtirmişti. Bu arada
Varşova ve Madrit büyükelçiliklerinde de bulunan Yahya Kemal, 1934 yılı Mart
ayında yapılan milletvekili ara seçimlerinde Atatürk’ün tavsiyesi ile Yozgat
milletvekili seçilmiş, ikinci defa Meclis’e girmişti.
Yahya
Kemal’in Yozgat milletvekilliğine seçilmesi dolayısıyla Atatürk’e gönderdiği
teşekkür telgrafının aslı bugün Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü Atatürk
Arşivinde, Milletvekili Seçimleri bölümündeki dosyalar arasındadır7.
Tarafımızdan bulunan ve ilk olarak yayımladığımız telgraf şöyledir:
İstanbul/Galata, 70.3.7934, Sa: 15
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hz-Ankara
Türk milletinin büyük ve engin şerefli reisinin yüksek teveccühü eseri olarak bu defa Yozgat mebusluğuna intihabım vesilesile kalbim minnetle doludur. Ondokuz senedenberi dehasının yıldızına peyrev olduğum büyük reisimizin teveccühü hayatımın yegâne değeridir. Derin şükran ve tazimatımı arzederim, efendim.
Yahya Kemal
Telgraf,
Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak tarafından Atatürk’e okunmuştur.
Atatürk, kendi adına cevap vermesi için Hasan Rıza Soyak’a emir vermiş, o da
telgrafın üzerine “namlarına ben cevap yazacağım” kaydını koyarak 11 Mart 1934
günü Yahya Kemal’e şu telgrafı göndermiştir:
Ankara, 11.3.1934
Yahya Kemal Beyefendi,
Moda, Avukat Celâl Bey Köşkü
Kadıköy/İstanbul,
Telgrafınızı Reisicumhur hazretlerine arzettim. Güzel duygularınızdan pek mütehassis oldular. Muvaffakiyet dilediler. Tebrik ve selâmlarını size bildirmekliğimi emir buyurdular. Hürmetlerimi arzederim, efendim.
Umumi Kâtip
Yahya
Kemal’in 1934 yılı Yozgat milletvekilliği bir yıl sürmüş, 1935 yılında
Tekirdağ, 1943 yılında da İstanbul milletvekilliğine seçilerek 1946 seçimlerine
kadar 12 yıl parlâmento hayatı devam etmiştir.
Atatürk’ün
Yahya Kemal’e takdir ve hayranlık duygularının ötesinde, onunla çok samimi bir
dostluğu başlatması 1933 yılı ve sonrasına rastlamaktadır. Şöyle ki, Yahya
Kemal, 1929 yılında büyük elçi olarak atandığı Madrit’de, İspanya Kralı Alfonso
XIII. ile özel bir dostluk kurmuştur. Zaman zaman protokol geleneklerinin
dışında Kral’ın özel davetlerine katılan Yahya Kemal, edebiyata meraklı Kral’a
Fransız şairlerinden şiirler okuyarak onun hayranlığını kazanmış, giderek
dostlukları artmıştır. 1931 yılı Ni-san’ında Kral Alfonso XIII.,
Cumhuriyetçilerin baskısına dayanamayarak İspanya’dan kaçmış, İspanya bir
kargaşa dönemine girmiştir. Olaydan büyük üzüntü duyan Yahya Kemal, Dışişleri
Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a artık Madrit’de kalamıyacağını, kendisine verilen
Lizbon Elçiliği işleri ile birlikte Madrit Büyükelçiliğinin üzerinden
alınmasını, bir başka yere tayinini istemiştir. Tevfik Rüştü Aras’ın bu
isteğini yerine getirmemesi üzerine, müsteşarını vekil bırakarak
büyükelçilikten ayrılmış, Türkiye’ye de dönmeyerek Paris’e gitmiştir. Onun bu
“fevri” hareketine Atatürk’ün kırıldığı kanaatindedir. Nitekim, Tevfik Rüştü
Araş, olayı Atatürk’e Yahya Kemal’i suçlar şekilde aktarmış, Atatürk de
üzülmüştür.
Aradan
birkaç ay geçtikten sonra, Hamdullah Suphi Tanrıöver bir Paris seyahati
sırasında Yahya Kemal’i ziyaret etmiş, onu Türkiye’ye dönmeye inandırmıştır.
Bir süre sonra Yahya Kemal İstanbul’a gelmiştir.
Hamdullah
Suphi Tanrıöver, hem Atatürk’ün, hem de Yahya Kemal’in yakın dostu olan romancı
yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile görüşerek, Yahya Kemal’i Atatürk’e
götürmeyi, sofrasına davet ettirmeyi kararlaştırdılar. Bir gece birlikte
Atatürk’ün sofrasında iken konuyu Atatürk’e açtılar. Atatürk bilinen
hoşgörülüğü içinde “Buyursunlar..” demiş, 21 Aralık 1933 gecesi Çankaya’da
Yahya Kemal’li bir sofra hazırlanmıştı. Sofrada Hamdullah Suphi ve Yakup
Kadri’den başka Falih Rıfkı Atay, Fazıl Ahmet Aykaç, Hasan Âli Yücel de vardı.
O zamanın genç şairi Behçet Kemal Çağlar da sofraya davet edilmişti8.
Yahya
Kemal’in sonradan çok yakın dostu Dr. Muhtar Tevfikoğlu’na anlattığına göre, Atatürk
o gece Yahya Kemal’in hatırını sormuş, bir takım edebi konulara girmişti. Yahya
Kemal başı önünde susuyor, konuşmuyordu. Derken havayı yumuşatmak üzere
kendisinden bir şiir okuması istenmiş, o da Fransız şairlerinden birinin bir
şiirini Fransızca olarak ve ısrar üzerine kendi şiirlerinden birkaçını okumuş,
giderek yumuşayan hava içinde Atatürk, Yahya Kemal’e takdirlerini bildirmiştir.
Artık, bütün kırgınlıklar yok olmuş, samimiyet artmıştır. Sohbet o gece sabaha
karşı saat 4.30’ a kadar sürmüştür. Hatta bir ara Atatürk, Behçet Kemal’e
dönerek: “Şimdi seni dinleyelim” demiş, Behçet Kemal: “Türk edebiyatının büyük
üstadı Yahya Kemal’in bulunduğu bir yerde benim gibi bir çömezin şairlik
taslaması haddini bilmezlik olur” diye direnmişse de Atatürk ısrar etmiş, o da
şiirlerinden birini okumuştur. Behçet Kemal şiirini tamamladıktan sonra herkes
Yahya Kemal’in yüzüne bakmış, ne söyleyeceğini merak etmiştir. Kendisinin
mutlaka birşey söylemesi gerektiğini anlayan Yahya Kemal sadece Fransızca
“Phenomene” demiştir. Bilindiği gibi “phenomene” kelimesi “büyük olay-harika”
anlamına geldiği gibi, “tuhaf-deli saçması” anlamına da gelmektedir.9
Atatürk’le
Yahya Kemal arasında o geceden itibaren yeniden başlayan dostluk ve sofra
sohbetleri Atatürk’ün ölümüne kadar bütün sıcaklığı ile sürmüştür. Atatürk,
İstanbul’a geldikçe Yahya Kemal’i Dolmabahçe Sarayı’nda kurulan sofraya, 1934
yılında, önce Yozgat, bir yıl sonra Tekirdağ milletvekili olarak Meclis’e
seçtirdikten sonra zaman zaman Çankaya’ya davet ettirmiştir. Bu davetlerden
bazılarını sıralayabiliriz:
Atatürk, 1
Mayıs 1934 günü Başbakan İsmet İnönü ile birlikte Ankara’dan İstanbul’a gelmiş,
o gece Dolmabahçe Sarayındaki sofrasına Yahya Kemal’le birlikte Prof. Fuat
Köprülü’yü, Yunus Nadi’yi davet etmiştir. Aynı yıl 23 Ekim ve 28 Ekim 1934
geceleri Ankara’da hazırlanan sofraya Yahya Kemal’le birlikte Falih Rıfkı Atay,
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fazıl Ahmet Aykaç, Ruşen
Eşref Ünaydın, Besim Atalay da çağrılmış, dil ve edebiyat üzerine akademik sohbetler
yapılmıştır.
9 Mayıs 1935
tarihinde Ankara’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Dördüncü Büyük Kurultayını açan
Atatürk, o gece Çankaya’da 23 kişiye bir ziyafet vermiştir. Davetliler arasında
Yahya Kemalde vardı.10
Atatürk,
1936 yılı Şubat’ında Dolmabahçe’de, 20-23 Mayıs’ta İstanbul Florya Köşkü’nde
aynı yıl 30 Temmuz gecesi Çankaya’da yaptığı toplantılara, o zamanlar “mutat
zevat12 denilen Atatürk’ün çok yakın arkadaşları ile birlikte Yahya Kemal’i de
davet etmiştir. O günler daha çok dil konuları üzerinde görüşülmüştür.’’
Araştırmalarımıza
göre Yahya Kemal, 1937 yılında Atatürk’ün sofrasında 7 defa bulunmuştur. 1937
yılı başında İstanbul’a gelen Atatürk o günlerde Hatay meselesi ile meşgul
olmaktadır. 22-25-27-28-31 ocak 1937 gecelerinde Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı
sürekli sofra davetlerinde Yahya Kemal de bulunmuş, Hatay konusu üzerinde o da
görüşlerini bildirmiştir. 18 Nisan 1937 gecesi Çankaya Köşkü sofrasında Yahya
Kemal ve Behçet Kemal Çağlar yanyanadır. 14 Temmuz 1937 gecesi Florya Köşkü’nde
de Hakkı Tarık Us, Fazıl Ahmet Aykaç’la birlikte olmuşlardır. 12 Atatürk’le
Yahya Kemal, bu toplantıdan sonra artık bir araya gelememişlerdir.
Atatürk’ün
yıllarca yakınında bulunan ve onun tarih çalışmalarına yardım eden Prof. Dr.
Afet İnan, Atatürk’ün Çankaya Köşkü’ndeki özel kütüphanesi için, Yahya Kemal’e
İstanbul’dan ve Fransa’dan edebi eserler satın aldırdığını, bunu bizzat
Atatürk’ün ifade ettiğini hatıralarında anlatır. Prof. Dr. Afet İnan’a göre
Atatürk’ün akademik sofra sohbetlerinde Yahya Kemal derin tarih bilgisini daima
ortaya koymuş ve Atatürk’ün her zaman takdirini kazanmıştır. Prof. Dr. Afet
İnan, bunu hatıralarında şöyle yazar.13
“(…Yahya
Kemal tarih biliyordu. Yalnız kendi milletinin tarihini değil, cihan tarihinin
ummanı içinde yüzerdi. Konuşmalarında bunları ne güzel anlatırdı. Fakat ben
onun bu konuşmalarından daha çok, şiir okumasını ister, kendisinden bunu rica
ederdim. Atatürk’ün toplantılarında bulunduğu vakitler, şiir ve edebiyat gecesi
olurdu. Bana öyle gelirdi ki, Yahya Kemal, büyük Türk imparatorluğunun büyük
cüssesini temsil ediyordu. O eski devirden aldığı nefesle tarih içinden
seslenen bir edası vardı. Okuduğum tarihlerin sahifeleri onun mısralarında
çevrilir ve ben bir anda koca tarihin yükü altından sıyrılarak hafiflerdim.
Atatürk bir
gün onun için demişti ki: “Yahya Kemal geniş tarih kültürünün eseridir” ve
ilâve etmişti: “Şairlerimiz esaslı kültür sahibi olmalı ve tarihi iyi
bilmedirler”. Yahya Kemal, Doğu ve Batı kültürlerinin esasım kavramış bahtiyar
kullardan biri idi..)”
Netice
olarak diyebiliriz ki, büyük insan ve devlet adamı Atatürk, gençlik yıllarından
beri fırsat buldukça ilgilendiği şiir ve edebiyat sevgisini, büyük şair Yahya
Kemal’e duyduğu hayranlık ve takdir hisleri ile göstermiş, onunla ölümüne kadar
uzun yıllar dostluğunu devam ettirmiştir. Atatürk ve Yahya Kemal dostluğu, aynı
zamanda büyük bir devlet adamının kültüre, edebiyata, sanata saygı ve
takdirinin belirtisidir.
1 Sadi
Borak, Atatürk ve Edebiyat, s.22, İstanbul, 1972
2 Hilmi
Yücebaş, Edebiyatımızda Atatürk, s.9, İstanbul, 1960
3 Yahya
Kemal, Eğil Dağlar, s.3, Ankara I988
4 Yahya
Kemal, a.g.e., s.5
5 Sadi
Borak, a.g.e, s. 93-94
6 Tarih
Hazinesi Dergisi, sayı:5 s.219, İstanbul, 1951
7
Cumhurbaşkanlığı Köşkü Atatürk Arşivi, Dolap: 13, Kutu: 123, D: 92-1
8 Özel
Şahingiray, Atatürk’ün Nöbet Defteri, Ankara, 1955
9 Dr. Muhtar
Tevfikoğlu’nun yayınlanmamış hatıratından Araştırmacı İsmet Bozdağ, Atatürk
Sofrasında Yahya Kemal (27-29 Ağustos 1975 tarihli Günaydın “İstanbul”
Gazetesi) başlıklı makalesinde bu olayın 1937 yılı Nisan ayında geçtiğini yazar
ki, doğrusu Muhtar Tevfikoğlu’na Yahya Kemal’in anlattığı gibidir.
10 Özel
Şahingiray, a.g.e. (9 Mayıs 1935 günlüğü)
11 Özel Şahingiray,
a.g.e., s.498
12 Özel
Şahingiray, a.g.e. s.501
13 Prof. Dr.
Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s.286-289, Ankara, 1984
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder