12 Mayıs 2013 Pazar

Atatürk'ün Hayatı - Uzun



19 MAYISTAN CUMHURİYETE
1. BÖLÜM: BİR ULUSAL ÖNDER’İN DOĞUŞU
I. Samsun’da Anadolu Topraklarına Çıkış:
“1919 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım…”.ı Bu tarihi sözler, Mustafa Kemal Paşa’nın hayat hikayesinde sadece bir dönüm noktasının dile getirilmesi değil, aynı zamanda, bir askeri liderin bir ulusal öndere dönüşümünün de başlangıcını simgeler. Gerçekten; Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a ulaşmadan önce, İstanbul’da geçen üzüntü ve hayal kırıklığı dolu 6 aylık (13 Kasım 1918-16 Mayıs 1919) bir “çözüm arayış dönemi”ni arkada bırakarak o gün, Anadolu toprakları ile kucaklaşır. Bütün varlığını kaplamış olan derin bir sevgi ile bağlı bulunduğu bu topraklar, nicedir aklını ve ruhunu dolduran bir özlemin gerçekleşmesi, daha açık bir deyişle, “vatan nasıl kurtarılabilir?” sorusunda düğümlenen bir ölüm kalım görevinin başarılması için, O’nun gözünde tek umut kaynağıdır.

Atatürk'ün Cemal Paşa ile Yaptığı Yazışmalar



İttihat ve Terakki Partisi’nin lider kadrosunu oluşturan ilk üçü arasın­da yer alan Cemal Paşa, —Enver ve Talat Paşalarla beraber— 1/2 Kasım 1918 gecesi İstanbul’dan bir Alman gemisiyle gizlice ayrıldıktan sonra Sivastopol’a gelmiş, oradan da kara yoluyla Berlin’e geçmişti. Berlin’de olduğu duyulur duyulmaz, Osmanlı Hükümeti İngilizlerin baskısı ile Alman Hükûmeti’ne başvurarak Talat ve Enver Paşalarla beraber Cemal Paşa’nın da iadesini istemiş; fakat Alman Hükümeti bu isteği reddetmişti. İstan­bul’da İttihat ve Terakki liderlerinin yargılanması için 26 Kasım 1918’de bir Divan-ı Harp oluşturulmuş1, bu mahkeme tarafından Cemal Paşa da 13 Temmuz 1919’da gıyaben idama mahkûm edilmişti2.

Atatürk'ün Sahip Olduğu Okuma Aşkı



Atatürk’ün yüzyılımızın önde gelen kişileri arasında yer almasında, kuşkusuz O’nun askeri dehası, devlet adamlığı yanında bir düşün adamı olmasının da büyük payı vardır. Atatürk’ün hayatı boyunca neler okuduğunu, nasıl okuduğunu ancak, yakın çevresindekilerden ve kendi anılarından öğrenebiliyoruz. 1881 yılında Selanik’te dünyaya gelen Mustafa Kemal, okuma çağına gelince, babası Ali Rıza Bey, “Adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çaresi yoktur.”1 sözleriyle, O’nu okumaya özendirmiştir. Belki de bu sözler, küçük Mustafa’da okuma ve öğrenme merakının uyanmasında önemli bir etken olmuştur. Daha ilkokul öğrencisi iken, kitap okumayı, sokakta oynamaya yeğlediğini mahalle arkadaşı Asaf İlbay’ın anılarından öğreniyoruz.2

Atatürk'ün Eğitim Hayatı



Atatürk’ün eğitime derinden ilgi duyduğunu, Cumhuriyet eğitiminin düşünsel temellerini attığını ve bu alanda bazı uygulamalara giriştiğini biliyoruz. Yine bildiğimiz gibi O, Cumhurbaşkanı olmadığı taktirde Milli Eğitim Bakanı olmayı istediğini ve “asıl kişiliğinin” öğretmenlik olduğunu, kendisinin milletinin öğretmeni olduğunu söylemiştir.
Bildirimizin konusu, Atatürk’ün eğitim görüşleri değildir. O’nun eğitim görüşleri tarafımızdan ve başka araştırıcılarca birçok kez incelenmiştir. Bildirimizde, O’nun eğitime derin ilgi duymasının nedenleri ortaya konmaya çalışılacaktır.
Atatürk’ün eğitim düşüncesinin kökenleri başlıca dört başlık altında ele alınabilir: O’nun yetiştiği ortam; askerlik mesleğinin O’na kazandırdıkları; Devlet kurucusu ve başkanı olması; O’nun kişiliğindeki eğitimci özellikler.

Atatürk'ün İttihat ve Terakki Yılları

Atatürk’ün İttihat ve Terakki Fırkası ve İttihatçı liderlerle olan ilişkisi, yakın tarihimizin üzerinde titizlikle durulması gereken, son derece önemli konularından biridir.
Önce “Cemiyet”, sonra “Fırka” adını alan; başlangıçta gizli, sonradan açıkça faaliyet gösteren İttihat ve Terakki komitesi hakkında yerli ve yabancı, taraflı, muhalif veya tarafsız birçok araştırıcının yazdıkları eserlerde, bu dönemi yaşamışların hatıralarında, Mustafa Kemal (Atatürk)’in bu siyasî kuruluşla olan ilişkisine —az veya çok— daima değinildiği görülmektedir. Fakat konunun, gerçek ve yeterli bilgi ve belgeler ışığında aydınlatılmış, tam bir tarafsızlıkla sergilenmiş olduğunu söylemek güçtür.

Atatürk'ün Cephelerde Verdiği Dört Emir



Atatürk askerlik mesleğine yönelik, kesintisiz ve sistemli bir eğitim görmüştür. O tarihlerde kesintisiz eğitim görebilmek herkesin kavuşamadığı bir imkandı. Atatürk’ten birkaç sınıf önceki ve sonraki öğrencilerin büyük kısmı, harplerin yarattığı ihtiyaçlar sebebiyle öğrenimlerini tamamlayamadan cephelere görevle gönderilmişler veya kendileri eğitimlerini yarım bırakarak cephelere koşmuşlardır.
Ayrıca Atatürk, ilk, orta (rüştiye), lise (idadi), Harp Okulu ve Harp Akademileri gibi programları birbirini tamamlayan, batı ölçüleri ile de sistemli bir yapıya sahip eğitim kurumlarında eğitimini sürdürmüş ve tamamlamıştır. O tarihlerde İmparatorlukta çok mahdut lise ve birkaç yüksek okul bulunuyordu.

Atatürk'ün İlk Öğretmeni Şemsi Efendi'nin Hayatı



Türkiye’yi yönetirken ve çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak istediği Türk milletine önderlik ederken eğitim, öğretim ve öğretmenlere çok önem veren ve özel bir ilgi gösteren Atatürk’ün yetişmesinde, görmüş olduğu eğitim ve öğretim yanında ders aldığı öğretmenlerinin de yeri ve rolü büyüktür. Onun ilk ve orta öğrenimindeki öğretmenleri arasında ilkokul öğretmeni Şemsi Efendi, askeri rüşdiyedeki Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey, askeri idadideki kitabet öğretmeni Mehmet Asım Efendi, tarih öğretmeni Topçu Kolağası Mehmet Tevfık Bey1 ile askeri rüşdiyedeki öğretmeni Osman Tevfık Bey2 hatıra başta gelen isimlerdir.

Avustralya ve Yeni Zelanda Kaynaklarına Göre Atatürk

Anzak (Anzac) sözcüğü, Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (Australian and New Zeeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana getirilmiş bir kısaltmadır.
Birinci Dünya Savaşı başlarında bu iki ülkeye ait birliklerin katılmasıyla kurulan kolordu, bu kısaltılmış isimle tarihteki yerini almış, önce Çanakkale’de, daha sonra da Ortadoğu ve Avrupa savaş alanlarında müttefikleri hesabına önemli hizmetler başarmıştır.1

İngiliz Kaynaklarına Göre Atatürk

Atatürk, dünyada, özellikle Batı literatüründe, popüler nitelikte birçok biyografinin kahramanıdır. Bununla beraber; Atatürk ile ilgili eserler, sadece bu alanla sınırlı değildir. Denilebilir ki; modern Türkiye’yi kapsamına alan pek çok eser, dikkatini büyük ölçüde Atatürk ekseni çevresinde toplar.
Tam bir kesinlikle söyleyememekle beraber, incelemek fırsatını bulduğum uluslararası kataloglarda Atatürk ile ilgili eserlerin en büyük sayısını Anglo-Amerikan kaynaklı olanlar oluşturuyor. Ben, gençlik yıllanma da uzanan bir ilgi çerçevesinde, olanaklarım ölçüsünde bu eserlerin önemli denebilecek bir bölümünü gözden geçirmek, ya da incelemek fırsatını buldum.
Geçen yıl (1989), Türk Tarih Kurumu’nda Atatürk ile ilgili olarak yaptığım konuşma, Amerika Birleşik Devletleri kaynaklarına dayanıyordu. Bugünkü konferansımın temelini ise, İngiliz kaynaklı eserler oluşturuyor. Böylece Atatürk hakkındaki Anglo-Amerikan kökenli eserlerdeki görüş ve değerlendirmeleri, mütevazı bir çapta da olsa, bir bütün oluşturacak şekilde sunmuş oluyorum. Bundan da mutluluk duyduğumu hemen belirtmeliyim.

Atatürk'ün Azınlıklar Hakkındaki Görüşleri



Osmanlı Devleti 17. y.y.’dan sonra çeşitli bakımlardan zayıflamaya başlayınca, devrin bazı büyük devletleri İmparatorluk topraklarını parçalayarak paylaşma yarışına girmişlerdir1.
20. y.y.’ın başlarına kadar değişik şart ve şekillerde devam eden bu paylaşma yarışında, devletin bünyesindeki azınlıkların büyük devletler tarafından bir araç olarak kullanıldıkları ve kışkırtıldıktan bilinmektedir. Gerçekten de “azınlıklar konusu büyük devletlerin Türkiye’yi paylaşmalarında kullandıkları araçtan başka birşey değildi”2.

Atatürk'ün Çanakkale Savaşları'nda Gösterdiği Başarılar



Çanakkale’de kazanılan zaferin Türk askeri tarihinde müstesna bir yeri vardır. Bu ayrıcalık Çanakkale Muharebelerinin Birinci Dünya Harbi’nde cereyan eden Türk savaşları içindeki kronolojik yerinden ve sonuçlarından ileri gelmektedir.
Türk Ordusunun ebedi başkomutanı ulu önder Atatürk’ün Çanakkale muharebelerinde gösterdiği askerlik ve komutanlık sanatı da bu savaşlara başka bir anlam ve önem kazandırmıştır.
Türk Ulusu bu savaşlarda yaklaşık 85.000 şehit vermiş, ilim ve irfan sahibi yetişkin pek çok genç evladını kaybetmiştir. Ama devrinin en kuvvetli donanmasıyla desteklenen düşman kuvvetlerinin Boğaz’ı geçmesine müsaade etmemiş “Çanakkale Geçilmez” vecizesini kanıyla tarihe yazmıştır.
Biz bu yazımızda Çanakkale’de cereyan eden savaşların çok kısa bir özetini vermeye ve Yüce Atatürk’ün bu savaşlarda kazandığı başarıları belirtmeye çalışacağız.

Atatürk'e Yapılan İzmir Suikasti

İzmir Suikasti, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyetinde, büyük önder Atatürk’ün Türk Milletine maletmeye çalıştığı inkılaplar birbirini izledi­ği sırada O’nu öldürmek amacıyla planlanmıştı. Tabii ki o dönemde Ata­türk’ün ölmesi Türk halkının çağdaş olma fırsatını kaybetmesi, laik Türkiye’nin yok olması anlamına geliyordu.
Bu nedenle, Atatürk ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman çevre­ler tarafından bu olay da istismar edilmek istenmektedir. Atatürk karşıtı her türlü hareketi destekleyen bu çevrelerin İzmir Suikasti olayını da ken­dilerine malzeme olarak görmeleri bu araştırmamızın hazırlanmasında en büyük etken olmuştur.

Tevfik Fikret'in Atatürk'ün Üzerindeki Etkileri

Tarih bir anlamda, büyük adamların eseridir. Milletlerin önemli bir övünme kaynağı da, tarihlerinde yetişmiş olan büyük adamlarıdır. Büyük adamlar yetiştirmiş olan milletler, milletçe, diğer dünya milletlerinin de gözünde yücelirler.
Türk tarihinde de, insanlığın ortak malı olma onuruna erişmiş büyük insanlar vardır. Düşünce, kararlılık, eylem ve öncü kişilik gibi yönleriyle Tevfik Fikret, gerek Türk tarihi ve gerekse dünya tarihi içindeki mümtaz yerini almıştır. ‘Tevfik Fikret kimdir? diye bir soru sorulsa, bu soruya verilebilecek en gerçekçi cevap, sanırım, ‘Türk İnkılabı denilen köklü değişimin tarihsel kökenleri içinde, düşünce alanındaki en büyük temel taşlarından birisidir’ diye verilecek cevap olabilir. Gerçekten de, hiç tereddütsüz söylenebilir ki, Türk İnkılabı’nın önderi, yaratıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce yapısının oluşumunda, en etkili rolü oynayanlardan ve O’na ışık tutanlardan birisi de, Tevfik Fikret’tir1.

Atatürk'ün Yemen'e Tayini

Arabistan yarımadasının güneyinde yer alan Yemen stratejik, jeopolitik ve ticari bakımdan büyük bir ehemmiyet taşır. Babülmendep Boğazı, Perim Adası ve Cibuti bu coğrafyanın önemini bir kat daha arttırdığı gibi, Kızıldeniz’e geçişin kontrol altına alınmasını da sağlar1. Mısır Valisi Hadim Süleyman Paşa zamanında H. 945/M.1538’de Osmanlı idaresine bağlanan Yemen, Uzakdoğu’ya uzanan yol güzergahında bulunması sebebiyle XX. yüzyıla gelinceye kadar çeşitli karışıklık ve mücadelelere sahne olmuştur.

Atatürk'ün Kayseri Gezisi ve Kayseri'nin Önemi

Mustafa Kemal Paşa, Milli Devlet kurma yolunda, 19 Mayıs 1919 tarihinde Türk Milli Mücadele Hareketini başlatmak üzere Samsun’a çıktıktan sonra, 22 Mayıs 1919 tarihli ilk resmi raporunda; Türk Milleti’nin yabancı himayesini istemeyeceğini ifade ile Milli Mücadelemizin ve Cumhuriyetimizin kuruluşuna esas olan şu cümleyi dost düşman herkese duyurmuştur. “Millet birlik olup, hakimiyet esasını ve Türklük duygusunu hedef seçmiştir.” 26 Mayıs 1919’da Havzalılar ile yaptığı sohbette ise, Mustafa Kemal Paşa: “Hiç bir zaman ümitsiz olmayacağız ve memleketimizi kurtaracağız.” diyerek, Türk Milletini iç ve dış düşmanlara karşı milli mücadeleye davet etmiştir.
Havza’dan mülki amirlere ve komutanlara göndermiş olduğu bildiriyle işgal hareketlerine ve özellikle İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesine karşı milli gösteriler yapılmasını ve bu gösterilerin Türk ve Dünya kamuoyuna telgraflarla duyrulmasını istemiştir. Bu cümleden olmak üzere; Kayseri’ye de “Ordu Müfettişi Mustafa Kemal” imzasıyla 28 Mayıs 1919 tarihli Havza çıkışlı bir telgraf gelmiştir. Kayserililer, İzmir’in işgalinin tel’in ve protesto edilmesi yolunda, milli mitingler yapılmasını isteyen Mustafa Kemal Paşa’nın bu tarihi emrine hemen uymuşlar ve miting yapmak üzere teşebbüse geçmişlerdir. Fakat, bu milli teşebbüse, zamanın Kayseri Mutasarrıfı izin vermemiş ve böylece de, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini lanetlemek üzere, ülkenin pekçok yerinde açık hava mitingleri yapılmasına rağmen Kayserililer, bu milli heyecanlardan mahrum bırakılmaya çalışılmıştır. Ancak Kayserililer, İzmir’in işgaline karşı uyanan bu milli heyecanlarını, Kiçikapı semtindeki Aynalı Gazino’da yapılan bir toplantıda ortaya koyarak, Türk Milleti’nin müşterek tepkisine katılmaktan geri kalmamışlardır1.

Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar

Atatürk’ün boş vakitlerini okuyarak değerlendirdiğini çevresindekilerin beyanlarından ve anılarından biliyoruz. Söylev ve demeçlerinde ve Meclis tutanaklarında değindiği konulardan O’nun birçok bilimsel yayınları incelediği de anlaşılmaktadır.

Alman Kaynaklarına Göre Mustafa Kemal Atatürk



Belgelerde, esas itibariyle Almanya’nın İstanbul’daki, kısmen de Avrupa’nın önemli başkentlerindeki temsilcileri, aldıkları istihbarata, gözlemlerine ve yerel basında çıkan haberlere dayanarak, Kurtuluş Savaşı’nın geleceğini sezinlemeye çalışmakta ve çeşitli yorumlar yapmaktadırlar.
Elimizdeki ilk belge, 9 Nisan 1920 tarihlidir ve Almanya’nın Bern büyükelçiliği’nden A.A.’a gelen rapordur: “Sultan, uyrukları üzerindeki otoritesini ve onların güvenini kaybetti. İngiltere’nin elinde bir araç olarak görülüyor ve giderek artan sayıda insan, onun hanedanı için ülkesini riske soktuğunu düşünüyor. Sultan, İtilaf Devletlerinin barış şartlarını kabul ederken, halkın genel isteklerini de nazara almalıydı. Ülkenin iç durumu çok üzücü. Genel bir anarşi var. Buna rağmen gelişmeler görülüyor. Milliyetçiler, Türkiye’nin durumunu garanti altına almanın kendilerine düştüğünden şüphe etmiyorlar”‘.