Büyük Türkçü
ve fikir adamı Ziya Gökalp, bir süredenberi hazırlamakta olduğu “Türk
Medeniyeti Tarihi” adlı eserini tamamlamağa çalışıyordu. Yorgundu. Üstelik
sekiz aydanberi, önce İstanbul-Nişantaşında, sonra doktorların tavsiyesi üzerine
taşındığı Büyükada’daki bir evde tedavi görüyordu. Midesinden, böbrek
ağrılarından şikâyet ediyor, ağrıları giderek artınca, konuşmakta güçlük
çekiyordu. Doktoru Âkil Muhtar (Özden)’ın tavsiye ve ısrarı ile 14 Ekim 1924
günü Beyoğlu’ndaki Fransız Hastahanesine kaldırılmıştı. Hatıralarında Dr. Âkil
Muhtar şöyle diyordu:1
(Eylül ayının sonlarında bir gün kendisine ateş geldi. Beni telgrafla çağırdılar. Muayenemde, iki bacağında büyük bir zafiyet meydana geldiğini gördüm. Asıl mühim nokta dimağındaki değişmelerin çoğalmasıydı. Pek güçlükle konuşabiliyordu. Hastahaneye gitmesini tavsiye ettim. Doktor Abravaya da aynı tavsiyede bulunmuştu. Lâkin kendisi de, eşi de kabul etmediler. 0 zaman Ziya Gökalp’ın her işine yalnız dostu Cafer Bey bakardı. Bir karyola buldu. Evinde tedavi ettik. On gün sonra bir iyilik görülür gibi oldu, ateşi düştü. Fakat yeniden fenalaştı. Mutlaka hastahaneye naklini tavsiye ettim. Hastalığın bu seyri bize, daha ziyade ansefalit (beyin iltihabı) olduğunu gösteriyordu. Bunun üzerine Gökalp’ı, Fransız Hastahanesine naklettik..).
14 Ekim 1924
Salı günü Fransız Hastahanesine kaldırılan Ziya Gökalp’a hemen bir konsültasyon
yapılmış, kesin olarak ansefalit teşhisi konmuştu. Hastalığın tedavisi ve
Gökalp’ın sağlığına kavuşması hemen hemen imkânsızdı. Hasta giderek
ağırlaşıyordu. Ziya Gökalp’ın rahatsızlığından basın ancak 20 Ekim 1924 te
haberdar olmuştu2. Cumhurbaşkanlığı Umumi Kâtibi (Genel Sekreteri) Tevfik
(Bıyıklıoğlu), haberi, Cumhurreisi Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk)’ya
duyurmuş, Atatürk büyük bir üzüntü içinde hemen Türk Ocakları Merkez Heyeti
Reisi Hamdullah Suphi (Tanrıöver)i bulmasını emretmişti. Birkaç saat içinde
Köşk’e gelen Hamdullah Suphi’ye Atatürk: (—Zİya Gökalp’in rahatsızlığını şimdi
öğrendim. Çok müteessirim. Bir an önce sağlığına kavuşması için ne lâzım
geliyorsa yapılsın. Gerekiyorsa tedavisi için Avrupaya gönderelim. Masraflarını
bizzat ben karşılayacağım. Lütfen geçmiş olsun dileklerimi kendisine
ulaştırınız. Ben de ayrıca telgraf göndereceğim) demiştir. Hamdullah Suphi
hemen o gün saat 15 te Ziya Gökalp’a şu telgrafı çekmiştir. 3
Ankara: 21.10.1340 (1924) Sa: 15
İstanbul’da Fransız Hastahanesinde Ziya Gökalp Beyefendiye
Reisicumhur Hazretleri rahatsızlığınıza geç muttali olmaktan mütevellid teessürlerini size ifade etmemi bana emrettiler. Süratle iade-i afiyet bulmanız için her ne mümkünse yapılmasının temini hususunda şahsen izam-ı alâkayı gösterdiler. Bu vesile ile hemen Türk Milleti için o kadar aziz bir kıymeti olan sıhhatiniz hususunda en halisane temenniyatını tekrar ediyorlar efendim.
Türk Ocakları Merkez Heyeti
Reisi
Reisi
Hamdullah Suphi
Hamdullah
Suphi’nin telgrafı Ziya Gökalp’a ulaştıktan birkaç saat sonra,Atatürk’ün
telgrafı da gelmişti. Aslı, bugün Cumhurbaşkanlığı Köşkü Atatürk Arşivinde
bulunan telgraf şöyledir:4
Ankara: 21.10.1340 (1924) Sa: 17
İstanbul-Beyoğlunda Fransız Hastahanesinde Türk Mütefekkir-i Muhteremi Gökalp Beyefendiye
Rahatsızlığınızdan çok teessürle haberdar oldum. Sıhhat ve afiyetiniz haberine memleketçe intizar olunmaktadır. Süratle iade-i afiyetiniz için Avrupa’da tedavinize ihtiyaç varsa icabeden herşeyin tahsisini tekeffül ediyorum. Sıhhatiniz ve tedaviniz hakkında iş’arınızı bekler, en muhabbetkâr selâmlarımı beyan ederim efendim.
Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal
Fransız
Hastahanesinin ikinci katındaki 38 numaralı odada yatan Ziya Gökalp hafifçe
yatağından doğrularak yastığa dayanmıştır. Başında eşi Vecihe Hanım, kardeşi
Yarbay Nihat (Gökalp), Ziya Gökalp’ın yakın dostu olan Müderris (profesör)
Halim Sabit ve Doktor M. Zekeriya Bey’ler var. Atatürk’ün telgrafını Gökalp’a
Halim Sabit tane tane ve yüksek sesle okumuştu. Ziya Gökalp’ın gözlerine bir
canlılık, yüzüne memnun olduğunu gösteren tatlı bir tebessüm gelmişti. Halim
Sabit telgrafı bir daha okuyunca Gökalp birşeyler söylemek istemiş, dudaklarını
kıpırdatmıştı. Kâğıt kalem istediğini belli edince Halim Sabit cebinden
defterini çıkardı. Anlaşılır bir sesle, zaman zaman duraklayarak şu cümleleri
yazdırmıştı: (Paşa hazretlerine lütfen teşekkürlerimi yazınız. Beni bu
haldeyken hatırladığı için minnettarım. Gazi Paşa ve Lâtife Hanıma ithafen
yazdığım Türk Medeniyeti Tarihi kitabımın basıldığını göremeden ölüyorum…
Çocuklarıma babalık vazifemi lâyık-ı veçhile yapamadım… Onları Milletime ve
Halaskarıma bırakıyorum..). Sözlerinin burasında gözleri dolmuş, kelimeler
boğazında düğümlenmişti. Artık konuşamıyordu. Halim Sabit Bey: (—Biz Gaziye
sizin namınıza cevap yazacağız. Kendinizi üzmeyiniz) diyerek rahatlamasını
sağlamıştı.
Ertesi gün
Halim Sabit ve M. Zekeriya imzası ile Atatürk’e şu telgraf gönderilmişti: 5
İstanbul: 22.10.1340 (1924) Sa:17
Ankara’da
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
ölüm yatağında bulunan Ziya Gökalp Beye istifsar-ı devletlerini okuduk. Çok mütehassis oldu. içinde minnet okunan ve günlerdenberi gülmeyen gözlerinde bir minnet şulesi parıldadı. Bize aynen şu cümleleri imlâ etti: Teşekkürlerimi yazınız. Ölürken beni hatırladığı için minnettarım. Gazi Paşa ve Lâtife Hanıma ithafen yazdığım Türk Medeniyeti Tarihi eserimi bastıramadan ölüyorum. Çocuklarıma babalık vazifemi yapamadım. Onları Milletime ve Halaskarımıza bırakıyorum, dedi ve sözünü bitiremedi. O dakikadanberi muntazam söz söyleyemediği için son vasiyeti hükmünde olan bu ifadesini, hakkında gösterilen samimi alâkadan cesaret alarak Halaskarımıza arzı vicdan borcu bildik. Kendisi ümitsiz hastadır. Ailesi fakr içinde perişandır. Memleketin büyük bir dahisinin yokluk içinde hayata veda ederken kendisine milletin borçlu olduğu son vazifeyi ifa hususunda delâlet ve sahabet-i devletlerini istirham ederiz efendim.
ölüm yatağında bulunan Ziya Gökalp Beye istifsar-ı devletlerini okuduk. Çok mütehassis oldu. içinde minnet okunan ve günlerdenberi gülmeyen gözlerinde bir minnet şulesi parıldadı. Bize aynen şu cümleleri imlâ etti: Teşekkürlerimi yazınız. Ölürken beni hatırladığı için minnettarım. Gazi Paşa ve Lâtife Hanıma ithafen yazdığım Türk Medeniyeti Tarihi eserimi bastıramadan ölüyorum. Çocuklarıma babalık vazifemi yapamadım. Onları Milletime ve Halaskarımıza bırakıyorum, dedi ve sözünü bitiremedi. O dakikadanberi muntazam söz söyleyemediği için son vasiyeti hükmünde olan bu ifadesini, hakkında gösterilen samimi alâkadan cesaret alarak Halaskarımıza arzı vicdan borcu bildik. Kendisi ümitsiz hastadır. Ailesi fakr içinde perişandır. Memleketin büyük bir dahisinin yokluk içinde hayata veda ederken kendisine milletin borçlu olduğu son vazifeyi ifa hususunda delâlet ve sahabet-i devletlerini istirham ederiz efendim.
Halim Sabit
M.Zekeriya
Atatürk,
telgrafı aldıktan sonra, Başkâtibi Tevfik (Bıyıklıoğlu)na, hastalığın seyri
hakkında sık sık bilgi verilmesini emretmiştir. Tevfik (Bıyıklıoğlu), İstanbul
Vali Vekili Hüsnü Beyden telgrafla aldığı bilgileri, Atatürk’e aktarmıştır. Bu
telgraflardan biri de şöyledir: 6
İstanbul: 24.10.1340 (1924). Saat: 21
Gayet
Aceledir Ankara
Riyaseticumhur Başkâtibi Tevfik Beyefendiye
Ziya Beyefendinin şu dakikada ahval-i sıhhiyesi vehametini muhafaza ediyor. Etrafındakileri tanımadığı, kalbin mukavemetine rağmen hastalığın seyrini takip eylediği nöbetçi tabibin ifadesi üzerine arz olunur.
Riyaseticumhur Başkâtibi Tevfik Beyefendiye
Ziya Beyefendinin şu dakikada ahval-i sıhhiyesi vehametini muhafaza ediyor. Etrafındakileri tanımadığı, kalbin mukavemetine rağmen hastalığın seyrini takip eylediği nöbetçi tabibin ifadesi üzerine arz olunur.
İstanbul Vali Vekili
Hüsnü
Ziya
Gökalp’ın hastahaneye kaldırılışı, hastalığın giderek artması basında geniş
yankılar uyandırmıştı. Bütün yurtta gençler ve aydınlar gazeteleri elden ele
dolaştırıyor, hastahaneye “geçmiş olsun” telgrafları yağdırıyorlardı. 23 Ekim
1924 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, hastalığın, başındanberi Ziya Gökalp’ı
tedavi eden Dr. Musa Kâzım’ın ihmali ve bilgisizliğinden dolayı arttığını, eğer
zamanında doğru teşhis konmuş olsaydı, hastanın bu duruma düşmeyeceğini iddia
eden sert bir yazı yazılmış, doktor suçlanmıştı. 7 Hastahaneye kaldırıldıktan
sonra hastalığı ile Dr. Âkil Muhtar (Özden), Dr. Mazhar Osman (Uzman), Dr.
Hakkı Şinasi Paşa, Fransız Dr. M. Gassen yakından ilgilenmeye başlamışlardır.
Ne yazık ki hasta çaresizdir. Ziya Gökalp her saat ölüme yaklaşmaktadır.
Ziya
Gökalp’ın rahatsızlığı dolayısiyle Atatürk’ün kendisiyle pek sıkı ilgilendiği
haberi önce Ankara’da Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde verilmiş, daha sonra
İstanbul gazeteleri yazmağa başlamışlardır. 22 Ekim 1924 tarihli Hâkimiyet-i
Milliye gazetesinde ilk haber şöyledir:
(..Ziya
Gökalp Bey’in hastalığından haberdar olan Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri büyük bir teessür ve teellüm göstermişlerdir. Evvelki gece hususi
bir içtima esnasında üstada karşı pek teveccühkârane irade-i kelâmla bir an
evvel iade-i sıhhati için lâzım gelen tedavinin derhal ittihazını emir
buyurmuşlardır. İlim ve irfanın hâmisi büyük kalpli reis-i muhteremimiz aynı
zamanda icap ederse Ziya Gökalp’ın derhal Avrupaya gönderilmesini ve bu
husustaki masarifi bizzat deruhte buyuracaklarını ilâve etmişlerdir. Aynı
zamanda Reisicumhur Hazretleri ve Başvekil Paşa (İsmet İnönü) Hazretleri birer
telgrafla iade-i afiyet temennisinde bulunmuşlardır).
Ziya
Gökalp’ın durumunu her gün doktor raporlarına göre veren Anadolu Ajansı ve
gazeteler, 24 Ekim 1924 Cuma günü daha bir karamsar rapor yayınlamışlardı.Raporda:
(Hastanın umumi ahvali gittikçe vehamet kesbediyor) deniyordu. O gün hasta,
gece yarısından sonra komaya girmiş, 25 Ekim 1924 Cumartesi günü sabahın saat
beşinde ruhunu teslim etmişti. Acı haber bütün gazetelerde iri puntolarla
manşet olarak verilmiş, İstanbul Valiliği, İstanbul Belediyesi, Türk Ocağı
cenaze töreni hazırlıklarına başlamışlardı. 8
Ziya
Gökalp’ın ölüm haberi ölümünden bir saat sonra İstanbul Vali Vekili Hüsnü
tarafından telgrafla Başkâtip Tevfik (Bıyıklıoğlu) na bildirilmiş, o da
Atatürk’e duyurmuştu. Haberden çok üzüntü duyan Atatürk ve eşi Lâtife Hanım,
İstanbul Valiliği aracılığı ile Ziya Gökalp’ın eşi Vecihe Hanıma aşağıdaki
taziyet telgraflarını göndermişlerdir:9-10
Ankara: 26.10.1340 (1924.). Sa:17
İstanbul
Vilâyeti Vasıtasıyla Zjya Gökalp Beyin Refikası Hanımefendiye
Muhterem zevciniz Ziya Gökalp Beyin bütün Türk âlemi için pek elim bir ziya teşkil eden gaybubet-i ebediyyesinden mütevellid hissiyat-ı taziyetkâranemi ve Türk Milletinin samimi teessürat-ı kalbiyesini zat-ı ismetanelerine arzeder, Türk Milleti ve Hükümetinin ailesi hakkındaki hissiyat-ı müşfikanesini temin ederim efendim.
Muhterem zevciniz Ziya Gökalp Beyin bütün Türk âlemi için pek elim bir ziya teşkil eden gaybubet-i ebediyyesinden mütevellid hissiyat-ı taziyetkâranemi ve Türk Milletinin samimi teessürat-ı kalbiyesini zat-ı ismetanelerine arzeder, Türk Milleti ve Hükümetinin ailesi hakkındaki hissiyat-ı müşfikanesini temin ederim efendim.
Reisicumhur
Gazi M. Kemal
26.10.1940(1924)
İstanbul Vilâyeti Vasıtasıyla Ziya Gökalp Beyin Refikası Hanımefendiye
Türkiye’nin ilim âlemi için çok kıymetli bir uzuv olan muhterem zevciniz Zİya Gökalp Beyin ufulünden mütevellid teessür ve hissiyat-ı taziyetkâranemi arz ederim efendim.
Lâtife Gazi M. Kemal
Ziya
Gökalp’ın eşi Vecihe (Gökalp), Atatürk ve eşinin bu duygulu, kadirbilir
başsağlığı telgraflarına aynı gün ayrı ayrı cevap vermiştir. Bu telgraflar
şöyledir.11
İstanbul: 26.10.1340 (1924)
Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Hayatını
millete vakfeden ve bu sebeple onun halaskarı olan Zat-ı Devletlerine dünyada
en ziyade hürmet ve muhabbet beslediğine vâkıf olduğum merhum zevcimin elim
ziyaı karşısında büyük Türk Milletinin ve onun halaskarı Gazimizin gösterdiği
teessür, bu matemli günlerimizde üzgün kalplerimize teselli veren en büyük
kuvvet olmuştur.
Bana yaşamak
için bugün kuvvet veren yegâne âmil Hükümet ve Milletimin bu teveccüh ve
muhabbetine istinaden bana vedia olarak bıraktığı çocuklarımı Ona lâyık bir
şekilde yetiştirebilmektir. Gözyaşları içinde gönderdiğim bu teşekkürümü kabul
buyurmanızı rica eder ve arz-ı hürmetler ederim efendim.
Vecihe
Ziya Gökalp’in Refikası
Lâtife Gazi
M. Kemal Hanımefendi Hazretlerine
Zevcimin
ziyamdan mütevellid nihayetsiz teessürlerimize iştiraklarınızı bildiren taziyet
telgrafınız bizi çok derinden mütehassis ve minnettar etmiştir. Arz-ı şükran
ederim efendim.
Ziya Gökalp’ın
Refikası
Vecihe
Atatürk’ün
Ziya Gökalp’a, onun ölümünden sonra da ailesine karşı gösterdiği pek yakın ilgi
ve şefkat bütün yurtta yankılar uyandırmış, özellikle Türk Ocaklarından
Atatürk’e minnet ve şükran telgrafları çekilmiştir. Ziya Gökalp’ın doğduğu yer
olan Diyarbakır Belediye Başkanı Hüseyin (Uluğ) da Atatürk’e ve eşine ayrı ayrı
teşekkür telgrafları göndermiştir. Atatürk’e gönderdiği telgraf şöyledir:12
Diyarbekir: 26.10.1340 (1924)
Ankara’da Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal Pasa Hazretlerine
Türk Milletinin büyük mütefekkiri Ziya Gökalp Beyin ziya-ı ebedisi dolayısiyle ibraz ve ibzal buyuruları asar-ı şefkat-i kıymetteraneye muttali olan memleketimiz halkının bu ulvi san ve şefkate karşı olan şükran-ı mahsuslarının arzına cür’et eylerim efendim.
Türk Milletinin büyük mütefekkiri Ziya Gökalp Beyin ziya-ı ebedisi dolayısiyle ibraz ve ibzal buyuruları asar-ı şefkat-i kıymetteraneye muttali olan memleketimiz halkının bu ulvi san ve şefkate karşı olan şükran-ı mahsuslarının arzına cür’et eylerim efendim.
Belediye Reisi
Hüseyin
Ziya Gökalp
için İstanbul’da büyük bir cenaze töreni düzenlenmiş ve törende Atatürk’ü
İstanbul Vali Vekili Hüsnü ve Cebelibereket Milletvekili İhsan temsil
etmişlerdir.
Bir süre sonra
Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılan bir teklifle Ziya Gökalp’in eşi ve
çocuklarına maaş bağlanmıştır. Türk Medeniyeti Tarihi adlı eseri de Milli
Eğitim Bakanlığınca yayınlanarak Ziya Gökalp’in vasiyeti yerine getirilmiştir.
Mezarı, İstanbul-Divanyolu’nda Sultan Mahmude Türbesi bahçesindedir.
1 Kâzım Nami
Duru, Ziya Gökalp, s. 37, İstanbul, 1949.
2 Şevket
Beysanoğlu, Ziya Gökalp için Yazılanlar-Söylenenler, c. 1, s. 2-14, Ankara,
1964.
3
Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Atatürk Arşivi, Dolap: 49, Dosya: F. 21-5.
4 Aynı
Arşiv, D. 49, F-21.
5 Aynı
Arşiv, D. 49, F-14.
6 Aynı
Arşiv, D. 49, F-21.
7 23 Ekim
1924 tarihli Cumhuriyet gazetesi.
8 Ziya
Gökalp’ın ölümü ile ilgili geniş bilgi, Şevket Beysanoğlunun yukarıda adı geçen
eseri
9 Aynı
arşiv, D. 49, F-21-3.
10 Aynı
arşiv, D. 49, F-21-4.
11 Aynı
arşiv, D. 49, F-21
12 Aynı
arşiv, D. 49, F-21-1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder