Türkiye-Mısır
ilişkilerinin tarihsel kökleri XVI. Yüzyıl’ın başlarına kadar uzanır.
Mısır 1517’de Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim ile Memluk Sultanı
Tomanbay arasında yapılan Ridaniye Savaşı’yla Osmanlı Devleti
topraklarına katılmıştır1. Mısır’a büyük önem atfeden ve bütün eyaletler
içinde özel bir paye veren Osmanlılar, bölgeye “Beylerbeyi” olarak
daima vezir payesinde görevliler tayin etmişlerdir. Bu dönemde ülkenin
başkenti Kahire de, Osmanlı Devleti’nin İstanbul’dan sonra ikinci
büyük şehri haline gelmiştir2.
1798’de Fransızların
Mısır’a saldırmasından sonra gelişen olaylar neticesinde Mısır valiliğine
kadar yükselen Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde Osmanlı Mısır
ilişkileri çok sıkıntılı bir dönem geçirmiştir. Osmanlı Devleti
1821’de Mora’da patlak veren isyandan sonra Kavalalı’dan yardım istemiş,
Kavalalı kendisine Girit ve Mora valiliklerinin yönetimlerinin
verilmesi koşuluyla yardım etmeyi kabul etmiş, Kavalalı’nın yardımıyla
isyan bastırılmasına rağmen Mora’da Yunan devletinin kurulması
nedeniyle Kavalalı’ya Mora valiliği verilememiş, bunun üzerine
Kavalalı Mora’nın yerine Suriye valiliğini istemiş ve bu isteği
kabul edilmeyince de Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır3. Kavalalı
Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın Suriye’ye saldırması üzerine,
Osmanlı Devleti önce 1832’nin Temmuz ayında, sonra da aynı yılın Aralık
ayında İbrahim Paşa üzerine kuvvetler gönderdiyse de, bu kuvvetler
yenilgiye uğramıştır4. Bundan sonra İbrahim Paşa Anadolu’ya geçmiş,
burada Osmanlı ordusunu bir kez daha yenilgiye uğratmış, zayıf durumdaki
Osmanlı Devleti’nin daha güçlü durumdaki Kavalalı Mehmet Ali Paşa
idaresine girmesinden endişelenen Avrupalı devletlerin araya
girmesi üzerine savaşan iki tarafa zoraki bir anlaşma imzalattırılmış,
sonraki yıllarda savaş yeniden alevlenmiş, fakat bu sefer Kavalalı’nın
oğlu İbrahim Paşa, özellikle İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni desteklemesi
üzerine yenilgiye uğramış ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa sadece Mısır
valiliğine (babadan oğula geçmek kaydıyla) razı olarak 1841’de Osmanlı
Devleti ile anlaşmak zorunda kalmıştır5.
1882 yılında
Mısır, İngiltere’nin işgaline uğramıştır. Fakat bu işgale rağmen
İngiltere, Osmanlı Devleti ile ilişkilerini tamamen koparmak istemediğinden,
Mısır’da bir Osmanlı yüksek komiserinin görev yapmasına razı olmuştur.
1882-1914 yılları arasında Mısır defakto olarak İngiliz işgalinde
olmasına rağmen, resmiyette hala Osmanlı toprağı idi ve İngiltere
de 1914’e kadar bunun aksini iddia etmemiştir6. İngiltere, Osmanlı
Devleti’nin 1914’te Almanya’nın safında I. Dünya Savaşı’na girmesinden
hemen sonra Osmanlı’nın Mısır üzerindeki egemenlik haklarını tek
taraflı olarak iptal ettiğini beyan ederek Mısır’ı himayesi altına
aldığını ilan etmiştir7.
Bu himaye,
İngiltere’nin Mısır’ın yönetim kademelerini özellikle 1894’den itibaren
birer birer ele geçirmeye başlaması nedeniyle yavaş yavaş su yüzüne
çıkan İngiliz aleyhtarlığını ve bunun sonucunda oluşan Mısır milliyetçiliğini
körüklemiştir8. İngiltere’nin Mısır’ı himayesi altına almasıyla
körüklenen Mısır milliyetçiliğinin şiddeti, I. Dünya Savaşı ve
sonrasındaki gelişmeler nedeniyle daha da artmıştır. Savaş sırasında
Mısır’ın askeri bir üs haline gelmesi Mısırlıların gururuna dokunmuş,
ayrıca savaşta çekilen ekonomik sıkıntılar halkta genel bir hoşnutsuzluk
ve umutsuzluk yaratmıştır. Böyle bir ortamda Wilson’un savaşın sonlarına
doğru ilan ettiği 14 ilkesi bağımsızlığa giden yolda bir umut olarak
algılanmıştır. Bu umudun da katkısıyla Mısır milliyetçileri tarafından
“Vefd” adında bir delegasyon kurulmuştur. 1918’in Kasım ayında Vefd,
Paris Barış Konferansı’na katılarak, konferansta Mısır’ın bağımsızlığını
savunmak istediyse de, bu istek İngiltere Hükümeti tarafından
reddedilmiştir. Bunun üzerine Vefd, Mısır milliyetçiliğinin en
dikkat çekici ismi olan Said Zağlul önderliğinde bütün ülkede ayaklanma
ve gösterilere başvurmuştur9. İngiltere bütün çabalarına rağmen
bu hareketi engelleyemeyince, 1922’de yayınladığı tek taraflı
bir deklarasyon ile Mısır’ın bağımsızlığını ilan etmek zorunda kalmıştır10.
Bununla beraber, İngiltere Mısır’ın ve Süveyş Kanalı’nın savunmasını
üzerine aldığı gibi, kapitülasyonlardan kaynaklanan haklarını
da muhafaza etmiştir11.
Mısır halkı
emperyalizme karşı bu şekilde savaş verdiği sırada bir yandan da
kendisi gibi emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı veren Türk halkına
maddi ve manevi destek vermekten kaçınmamıştır. Mısır Hilal-i Ahmer
Cemiyeti’nin 1921 yılında Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Ankara
Temsilciliği’ne Yunan işgali sırasında zarara uğrayan köylüye
verilmek üzere gönderdiği 37.250 lira, bu desteğin arşiv belgelerine
yansıyan bir örneğidir12.
Türk Kurtuluş
Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması neticesinde imzalanan Lozan
Barış Antlaşması, İngiltere’nin 1914’te tek taraflı olarak ortadan
kaldırdığını duyurduğu, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki egemenlik
hakları konusunu bir sonuca bağlamıştır. Antlaşmanın 16 ve 17. maddeleriyle
Türkiye, Mısır üzerindeki bütün hak ve sıfatlarından vazgeçmiştir13.
Lozan Barış
Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra, iki ülke
arasında diplomatik ilişki kurulması konusu gündeme gelmiştir.
Bu konuda ilk talep Mısır’dan gelmiştir. Mısır Türkiye ile diplomatik
ilişkileri tesis etmek istediğini Ocak 1925’te Roma’da bulunan elçisi
vasıtasıyla Türkiye’nin Roma elçisine bildirmiştir. Bu istekten
haberdar olan Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da Roma’da
bulunan Türk elçisine, Mısır tarafından yapılacak resmi müracaatın
Türk Hükümetince olumlu karşılanacağını Mısır elçisine bildirmesini
istemiştir14. Gerekli yazışmaların yapılmasının ardından 19 Şubat
1925 tarihinde Kahire Valisi Muhammed Heddaya Paşa “fevkalade murahhas
(temsilci) ve orta elçi” sıfatlarıyla Türkiye’ye atanmıştır15. Ertesi
yıl da, Muhittin (Akyüz) Paşa aynı sıfatlarla Türkiye’nin Kahire Elçiliği’ne
atanmıştır. Böylece, 1926 yılı itibarıyla iki ülkenin diplomatik
ilişkileri tesis edilmiştir16.
SİYASİ İLİŞKİLER
Diplomatik
ilişkilerin kurulmasına ve iki ülke arasındaki köklü bağlara rağmen
bu tarihlerde Türkiye-Mısır ilişkilerinin henüz sıcak ve samimi
olduğu söylenemezdi. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti ve Mısır
Krallığı’nın devlet rejimleri arasında meydana gelen farklılaşmanın
büyük etkisi vardı. Türkiye’de sırasıyla saltanatın kaldırılması,
cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldırılması gibi inkılap hareketleri
Mısır kamuoyunda tepki yaratmıştır. Her ne kadar saltanatın kaldırılmasına
ve cumhuriyetin ilanına yönelik tepkiler, Sultan Vahdettin’in İngilizlerle
işbirliği yaptığı için Mısır’da bazı çevrelerde vatan haini olarak
görülmesi ve Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış olmasının Mısır’da
yarattığı coşkunun henüz dağılmamış olması nedenleriyle dengeli
olsa da, bu durum halifeliğin kaldırılmasıyla değişmiştir. Mısır
basını genel olarak Osmanlı Halifeliğinin yıkılmasının Müslüman
toplumunun dağılmasına sebep olabileceği endişesiyle halifeliğin
kaldırılmasına karşı çıkmıştır17. Mısır Kralı Fuad ise kendini halife
ilan etmenin yollarını aramış, bu isteği Müslüman devletler arasında
kabul görmeyince geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bütün bunların
etkisiyle Mısır Yönetimi, Türkiye’den çeşitli nedenlerle kovulan
insanların bir kısmını ülkesinde barındırmış, bunların Türkiye
aleyhinde gazete ve kitap yayınlamalarına da engel olmamıştır18.
Türkiye-Mısır
ilişkileri, bu nedenlerle sıcak ve samimi olmasa bile, iki ülkenin
yöneticileri ilişkileri geliştirmek veya en azından belli bir seviyenin
altına düşürmemek için hem söylem, hem de eylem bazında çaba sarfetmişlerdir.
Buna rağmen zaman zaman bazı gerginlikler yaşansa da, ilişkilerde
herhangi bir kopma yaşanmamıştır19. Diplomatik ilişkilerin tesis
edildiği 1926 yılından itibaren iki ülke ilişkilerini ilgilendiren
ve aşağıda kronolojik olarak sıralanacak gelişmeler bu çerçevede
değerlendirilebilir.
Mısır bir
taraftan Türkiye’den kovulan insanların Türkiye aleyhinde çalışmalar
yapmalarına izin verirken, öteki taraftandan da Mısır Kralı Fuad
1927’de İtalya’ya yaptığı bir ziyaret sırasında Türkiye Büyükelçisi’ne,
iki ülkenin kardeş olduklarını ve Mısır’ın Türkiye’yi “ağabey” olarak
gördüğünü bildirmiştir. Yine bu ziyaret sırasında Mısır Başbakanı
Servet Paşa da Türkiye Büyükelçisi’ne Türkiye’yi çok sevdiğini ve
iki ülke arasında “ayrılık gayrılık” olmadığını beyan etmiştir20.
Bununla beraber
1928 yılında Kral Fuad, Atatürk’ün Kral Fuad’ın doğum gününü kutlamamasını
sebep göstererek, Kahire’deki Türk Elçiliği’nde verilecek resepsiyonlara
Mısırlı bürokratların katılmasını yasaklamıştır21. Aynı yıl Mısır
Hükümeti basındaki Türkiye aleyhtarı yazılara karşı Türkiye’yi
koruyan bir tutum almıştır. Türkiye aleyhtarlığıyla tanınan Seda-yi
Hak gazetesi hakkında dava açılmış ve sonrasında gazete kapatılmıştır22.
Yine Türk düşmanı olan Musavat’ın sahibi Hafız İsmail “Kahire Muhafızlığı’na
(Valiliği’ne) celbedilerek kendisine tenbihat-i müesire ve katiyye
(etkili ve kesin uyarı) icra kılınmış ve hatta ikamet eylediği bir
tekkeden de ihracına” karar verilmiştir. Türk düşmanı diğer bir gazete
olan El-Feth gazetesi hakkında da “takibat-i kanuniyye” başlatılmıştır23.
1929’da ise,
Mısır’daki karma mahkemeler konusu bir gerginlik meydana getirmiştir.
Türkiye, Mısır’daki Türk vatandaşları ile Mısır Hükümeti arasındaki
uyuşmazlıklara, tıpkı İngiltere, Fransa, ABD, İtalya, Belçika ve Yunanistan
vatandaşları ile Mısır Hükümeti arasındaki uyuşmazlıklarda olduğu
gibi, karma mahkemelerin bakmasını talep etmiştir. Mısır Hükümeti
bu talebi kabul etmeyince, Ankara’ya tatil için gelen Türk elçisinin
Mısır’a geri gönderilmemesi bir ara gündeme geldiyse de, elçiye Mısır’a
geri dönmesi talimatı verilmiştir. Elçi Muhittin Paşa Kahire’ye
giderken, karma mahkemeler konusunda, İskenderiye’de tatil yapan
Kral’dan görüşme talebinde bulunmuştur. Muhittin Paşa’ya gecikmeli
olarak verilen cevapta, Kral rahatsız olduğu için görüşmenin mümkün
olmadığı belirtilmiştir. Bunun üzerine Muhittin Paşa Kahire’ye
dönmüştür. Daha sonra yapılan girişimler neticesinde Muhittin Paşa
Kral’dan randevu almış ve İskenderiye’de bulunan saraya gitmiştir.
Muhittin Paşa, Kral ile randevu saatinde görüştürülmeyip bir müddet
daha salonda bekletildiğini görünce, “bekleme salonunun kapısını
ilgililerin yüzüne çarparak” Kahire’ye geri dönmüştür. Mısır Hükümeti
Muhittin Paşa’nın bu hareketini Türkiye Hükümeti’ne şikayet etmiştir.
Bu şikayetle tırmanan mesele, Muhittin Paşa’nın Mısır Dışişlerinden
özür dilemesiyle kapanmıştır24.
1930 yılında,
Türkiye’nin afyon üretiminden kaynaklanan gerginlik, iki ülke ilişkilerinde
başka bir anlaşmazlık konusunu oluşturmuştur. ABD’nin uluslararası
örgütleri kullanarak Türkiye’nin afyon üretimini azaltmaya yönelik
baskısını artırmaya başlamasından sonra, 1930 yılından itibaren,
Mısır Hükümeti Türkiye’deki afyon üretimine dolaylı yollardan
tepki göstermeye başlamıştır25. Mısır Hükümeti bu tepkisini özellikle
basın yoluyla dile getirmiştir.
Mısır basını
Türkiye’nin afyon üretmesini şiddetle eleştirmiştir. Söz konusu
eleştirilere en çarpıcı örneklerden birisi de Kahire’de yayınlanan
ve Hükümetin yarı resmî sözcülüğünü yapan El-Ahram gazetesindeki
bir makaledir. Bu makalede, Mısır’da ve ABD’de kaçak olarak satılan
uyuşturucunun büyük bir kısmının Türkiye’den geldiği, Kahire Polis
Müdürü’nün Cenevre’deki heyete sunduğu bir raporda Türkiye’yi bu
konu nedeniyle şikayet ettiği ifade edilmiştir26.
Kahire’de
yayınlanan “El-Keşkül” isimli haftalık mizah dergisinde yayınlanan
diğer bir makaledeki tepkilerin şiddeti çok daha yüksektir. Söz konusu
makalede; Türkiye’de yaygın olarak afyon kaçakçılığı yapıldığından,
Türkiye’nin bütçe gelirinin önemli bir kısmınını uyuşturucu madde
ticaretinin oluşturduğundan, Türkiye hazinesine her yıl beş milyon
liranın bu yolla girdiğinden, Türkiye’nin uyuşturucu üretmesinin
Milletler Cemiyeti’nin müteakip toplantısının en önemli konu başlığını
oluşturduğundan bahsedilmiş ve kapak sayfasında Atatürk’e hakaret
ederek “Türkiye’nin izzet-i nefsini yaralayan” bir karikatür yayınlanmıştır.
Bu karikatürde Türkiye Cumhurbaşkanı, elinde içi afyon dolu bir
çanta bulunduğu halde, etrafa para mukabilinde afyon satar bir vaziyette
gösterilmiştir27.
El-Keşkül
dergisinde söz konusu karikatürün yayınlanmasından hemen sonra
Türkiye’nin Kahire Elçisi Muhittin Paşa Mısır Hariciye Bakanı Abdülfettah
Yahya Paşa’yı ziyaret ederek durumu kendisine iletmiştir. Hariciye
Bakanı, cevaben, böyle bir karikatür yayınlanmış olmasından duyduğu
üzüntüyü dile getirmiş ve kendisinin bu olaydan haberdar olduğunu
ve bu tür bir olayın tekerrür etmemesi için İçişleri Bakanlığı nezdinde
gerekenleri yaptığını ifade etmiştir. Hariciye Bakanı bunları
söylemekle beraber, El-Keşkül’ün nihayetinde bir mizah dergisi olduğunu
ve fazla ciddiye alınmaması gerektiğini de ifade ederek, İçişleri
Bakanlığı’nın dergiyi kapatma ya da cezalandırma yoluna gitmeyeceğini
de ima etmiştir28.
Mısır Hükümeti
Türkiye’nin afyon üretimine tepkisini, dolaylı olarak yönlendirmiş
olması kuvvetle muhtemel olan basının yanı sıra, Türkiye ile ilgili
hazırlattığı ve kamu oyuna duyurduğu bir rapor yolu ile de göstermiştir.
1930 yılında Mısır Afyon Merkezi tarafından hazırlanan bu raporda,
Mısır’da yarım milyon uyuşturucu bağımlısının olduğu, Türkiye’deki
fabrikalarda kaçak olarak üretilen eroin, kokain ve esrarın Mısır
için büyük bir tehdit oluşturduğu ve son dönemde dünyada yakalanan
uyuşturucu maddelerin büyük bir kısmının Türkiye’den geldiği gibi
hususlara değinilmiştir29.
Mısır Hükümeti’nin
dolaylı yollardan ortaya koyduğu bu tepkiler, Türkiye’nin 1931’den
itibaren afyon üretimini sınırlamaya başlaması ile birlikte sona
ermiştir30. Bu yılın Ekim ayında Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’nün
El-Ahram gazetesi muhabiriyle yaptığı bir röportajda söylediği
şu sözler, afyon meselesi nedeniyle Mısır’da Türkiye aleyhinde yayınlanan
yazıların Türkiye’de söylemlere yansıyacak şiddette bir kırgınlık
yaratmadığının bir göstergesidir: “Mısır’a karşı beslediğimiz samimi
dostluk ve hayırhahane (dostane) hissiyatımızı, Mısır’ın en büyük
gazetesi olan El-Ahram gazetesi vasıtasıyla ilan edebildiğimden
dolayı çok memnunum. Biz, Mısır’ın milli arzularına muhalif olan
herhangi bir fikirden uzağız; bilakis bu dost memleketin milli dileklerinin
husulunu (gerçekleşmesini), imkanımız dahilinde teyit ederiz.”31
Bu tarz sıcak
sözlerin söylenmesine rağmen 1932 yılında iki ülke ilişkileri önceki
yıllardakine göre daha şiddetli bir şekilde sarsılmıştır. Mısır
elçisi Abdülmelik Hamza Bey’in, 29 Ekim 1932 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluş yıl dönümü münasebetiyle yabancı misyon şeflerine verilen
yemeğe fesiyle katılması neticesinde önemli bir diplomatik kriz
meydana gelmiştir. Atatürk’ün Mısır elçisinin fesini çıkarttırması
üzerine, elçi yemeği terk etmiş ve durumu ülkesine rapor etmiştir.
Olayın önce İngiltere, sonra da Mısır basınına yansımasının ardından
Mısır, Türkiye’ye böyle bir olayın ileride tekrarlanmayacağı konusunda
güvence isteyen bir nota vermiştir. Mısır, Türkiye’nin cevabi notasından
tatmin olmayınca, Kahire’deki İngiliz Yüksek Komiseri devreye
girmiştir. Gerek İngiliz Yüksek Komiseri’nin uzlaştırma çabaları,
gerekse aslında iki ülke yetkililerinin de çok da önemli olmayan
bir meseleden dolayı ilişkilerin kesilmesini istememeleri nedenleriyle
Mısır, Türkiye’nin sonradan gönderdiği biraz daha yumuşak tondaki
notasıyla yetinmiş ve mesele tatlıya bağlanmıştır32.
1933’te Türkiye
Mısır’dan başlıca iki meseleden dolayı şikayetçi olmuştur: Bunlardan
ilki, Mısır’daki vakıfların gelirlerinin Türkiye’deki devlet kurumlarına
mı, yoksa şahıslara mı tahsis edilmesi sorununun çözümlenememesi
ve diğeri de Mısır’daki Türk vatandaşlarının hapishanelerde ve
mahkemelerde gördükleri kötü muameledir. Bu meselelerin yanısıra,
Kahire’deki Türkiye Büyükelçiliği’nde verilen 29 Ekim resepsiyonuna
Mısır’lı Bakanların katılmaması da, ilişkileri olumsuz yönde etkileyen
bir gelişmedir33.
İki ülke siyasi
ilişkilerinde 1934 yılından itibaran önemli bir gerginlik yaşanmamış,
ilişkiler, yaklaşan İtalyan tehdidinin de etkisiyle, her geçen gün
daha da gelişmiş ve yakınlaşmıştır34. İlişkilerdeki bu yakınlaşmanın
neticesinde 7 Nisan 1937’de Türkiye ve Mısır arasında bir dostluk
antlaşması ile birlikte bir ikamet antlaşması ve bir tabiiyet sözleşmesi
imzalanmıştır. Bu antlaşmalar ve sözleşmeyi Türkiye adına Dışişleri
Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Mısır adına da Türkiye Elçisi Muhammed
El-Cezayirli imzalamıştır35.
Dostluk Antlaşması’nın
1. maddesinde “Türkiye ve Mısır arasında bozulmaz bir barış; samimi
ve daimi bir dostluk” hüküm süreceği belirtilmiş, 2. ve 3. maddesiyle
diplomasi ve konsolosluk temsilcilerinin, karşılıklılık esasına
göre, tüm ayrıcalıklardan yararlanmaları öngörülmüş ve onların
işlevlerine ilişkin koşullar düzenlenmiştir. 4. ve son madde ise
antlaşmanın onay belgelerinin verişiminden 15 gün sonra yürürlüğe
girmesini hükme bağlamıştır36.
İkamet Antlaşması’nın
1. maddesine göre, iki ülkenin vatandaşları birbirlerinin ülkesine,
gerekli düzenleme ve kanunlara uymak koşuluyla, sebestçe girebilecek,
seyahat edebilecek, yerleşebilecek ve birbirlerinin ülkesinde
ikamet edebileceklerdi. 2. maddeye göre, 1. madde iki ülkenin göçü
önleme ya da bunun gibi tedbirler alma haklarına halel getiremiyecekti.
3. maddeye göre, her bir ülkenin vatandaşları diğer ülkede “en ziyade
müsadeye mazhar millet” statüsünden istifade edecekler ve her nevi
menkul ile gayrimenkulu satın alabileceklerdi. 4. maddeye göre,
her bir ülkenin vatandaşları diğer ülkede her nevi sanat ve ticaretle
uğraşabileceklerdi. 5. maddeye göre, her bir ülkenin vatandaşları
diğer ülkede yerli halktan fazla veya farklı olarak vergiye tabii
tutulamayacaklardı. 6. maddeye göre, her bir ülkenin vatandaşları
diğer ülkede askerlik veya benzeri zorunlu hizmetlerden muaf tutulacaklardı.
7. maddeye göre, her bir ülkenin vatandaşlarının diğer ülkedeki
malları ancak o ülkenin genel menfaatleri gerektirdiği takdirde
istimlak edilebileceklerdi. 8. maddeye göre, her bir ülkenin vatandaşları
diğer ülkede yerli halka tanınan dava açma, avukat tutma, dava vekili
bulundurma gibi hukukî haklardan yararlanabileceklerdi. 9. maddeye
göre, her bir ülkenin vatandaşları diğer ülkede yerli halk ile aynı
mali, ticari, idari, medeni, cezai ve bunun gibi hükümlere tabii
olacaklardı. 10. maddeye göre, her bir ülkenin mali ve sınaî şirketleri
ile sigorta ve nakliyat firmaları diğer ülkede gerekli şartları
yerine getirmeyi müteakip yerleşebilecekler ve burada “en ziyade
müsadeye mazhar” devletlerin şirketlerine tanınanlarla aynı haklara
sahip olacaklardı. 11. maddeye göre, bu antlaşmanın maddelerinin
yorumlanması konusunda meydana gelebilecek anlaşmazlıklar tahkim
yoluyla bir hakeme havale olunacaktı. 12. ve son maddeye göre ise
onay belgeleri Kahire’de teati edilecek; anlaşma, onay belgelerinin
teatisinden bir ay sonra yürürlüğe girecek; anlaşma, üç yıl süreyle
geçerli olacak; bu müddetin sona ermesinden altı ay önceye kadar
itiraz edilmezse anlaşmanın geçerlilik süresi kendiliğinden bir
üç yıl daha uzayacaktı37.
Tabiiyet
Sözleşmesi’nin 1. maddesine göre, 5 Kasım 1914’ten önce Mısır’a yerleşen
ve aslen Türk olanlar, halihazırda Mısır tabiiyetinde bulunuyorlarsa,
istedikleri takdirde Türk tabiiyetine geçebileceklerdi. 2. maddeye
göre, 5 Kasım 1914’ten sonra Mısır’a yerleşen Osmanlı tebası Türk tabiiyetini
muhafaza edecekti. Bununla beraber aslen Türk olmayanlar ve anlaşmanın
yürürlüğe gireceği tarihten önce Mısır tabiiyetine hak kazananlar
Mısır’lı sayılacaklardı. 3. maddeye göre, 5 Kasım 1914’ten önce Türkiye’ye
yerleşenlerden kendileri ve babaları Mısır’da doğmuş olanlar istedikleri
takdirde Türk tabiiyetinden Mısır tabiiyetine geçebileceklerdi.
4. maddeye göre, aslen Türk olup 5 Kasım 1914’ten önce Türkiye ve Mısır
dışındaki ülkelere yerleşenlerden kendileri ve babaları Mısır’da
doğmuş olanlar istedikleri takdirde Türk tabiiyetinden Mısır tabiiyetine
geçebileceklerdi. 5. maddeye göre, 1, 3 ve 4. maddelerde öngörülen
uyrukluk seçme hakkı bu sözleşmenin yürürlüğe girmesinden itibaren
bir sene boyunca geçerli olacaktı. 6. maddeye göre, 1, 2, 3 ve 4. maddelerde
öngörülen uyrukluk seçme hakkı evli kadınları ve 18 yaşından küçük
çocukları da kapsayacaktı. 7. maddeye göre, Mısır’daki Türkiye Elçiliği,
5. maddede öngörülen bir senelik sürenin bitmesinden itibaren üç
ay içerisinde, 1. maddeden faydalanarak Türk tabiiyetine geçmek
isteyenlerin listesini Mısır Dışişleri Bakanlığı’na verecekti.
8. maddeye göre, Türkiye’deki Mısır Elçiliği, 5. maddede öngörülen
bir senelik sürenin bitmesinden itibaren üç ay içerisinde, 3 ve 4.
maddelerden faydalanarak Mısır tabiiyetine geçmek isteyenlerin
listesini Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na verecekti. 9. maddeye
göre, Mısır Dışişleri Bakanlığı, 2. maddede öngörülen şartlar dahilinde
Mısır tabiiyetine hak kazanmış olan şahısların listelerini bu sözleşmenin
yürürlüğe girmesinden itibaren üç aylık süre içerisinde Kahire’deki
Türkiye Elçiliği’ne verecek ve gerekli incelemelerin yapılmasından
sonra liste üzerinde karşılıklı mutabakat sağlanacaktı. 10. maddeye
göre, önceki maddelerde öngörülen listelerde ismi yazan herhangi
bir şahsın gerekli şartları haiz olmadığı anlaşıldığı takdirde,
söz konusu liste karşılıklı mutabakat içerisinde değiştirilebilecekti.
11. maddeye göre, bu sözleşmenin onay belgelerinin Kahire’de teati
edilmesinden bir ay sonra sözleşme yürürlüğe girecekti. Son olarak,
sözleşmeye ilave edilen “nihai protokol”e göre, tabiiyet sözleşmesinin
hükümlerine uygun olarak tabiiyet değiştiren şahıslar, tabiiyetinden
feragat ettikleri ülkeyi bu yüzden terke mecbur olmayacaklar ve
orada yerli halka bahşolunan haklardan istifadeye devam edeceklerdi.
Ayrıca, bu sözleşmenin imzalanmasından önce Türk tabiiyetinden
olup da, sözleşme hükümlerine göre Mısır tabiiyetine geçen şahıslar
hakkında Türkiye’de tatbik edilmiş olan tedbirler, hükümler, kanuni,
idari ve adli kararlar, bu şahıslar için geçerli olmaya devam edecekti38.
TİCARİ İLİŞKİLER
1926 yılında
iki ülkenin diplomatik ilişkilerinin tesis edilmesiyle birlikte,
ticari ilişkilerin de bir anlaşma temeline oturtulması konusu
gündeme gelmiştir. Bu kapsamda 1926’nın Ocak ayında iki ülke arasında
“en ziyade müsadeye mazhar devlet” esası dairesinde geçici
bir ticaret anlaşması (modus vivendi) imzalanmıştır. Geçerlilik
süresi altı ay olan bu geçici ticaret anlaşması uyarınca bir ticaret
anlaşması imzalamaya yönelik müzakerelere altı ay içerisinde
başlanacaktı39. Bu maddeye uygun olarak müzakerelere başlanmış,
fakat iki ülke arasında bir ticaret anlaşması imzalamak Atatürk döneminde
mümkün olmamıştır40. Bundan dolayı da, Atatürk döneminde iki ülke
arasındaki ticari ilişkiler geçerlilik süresi defalarca uzatılan
geçici ticari anlaşmalarla yürütülmüştür.
Söz konusu
ticari ilişkilere ait yıllık istatistikler bir bütün olarak değerlendirildiğinde,
Türkiye’nin Atatürk döneminde Mısır’dan ithal ettiği mallar arasında
birinci sırayı hayvan derilerinin, ikinci sırayı ise pamuk ve mamullerinin
aldığı görülmektedir. Bu dönemde Türkiye’nin Mısır’dan ithal ettiği
başlıca diğer mallar arasında ise kahve, kakao, keten, kendir, hububat,
meyve, sebze, sanayi yağları, iç yağı, mum, şekerleme ve bitkisel
yağlar bulunmaktadır. Atatürk döneminde Türkiye’nin Mısır’a ihraç
ettiği mallar arasında birinci sırayı tütün, ikinci sırayı ise meyve
ve sebzeler almıştır. Bu dönemde Türkiye’nin Mısır’a ihraç ettiği
başlıca diğer mallar arasında ise kereste ve ağaç mamulleri, balık,
boya, tıbbi malzeme, canlı hayvan, yün ve mamulleri, hububat ve bitkisel
yağlar yer almıştır41.
İki ülke
arasında ithalatı ve ihracatı yapılan yukarıda isimleri zikredilen
ve zikredilmeyen malların toplam değerleri incelendiğinde (Tablo
1), Atatürk döneminde Türkiye’nin Mısır’dan yaptığı en fazla ithalatın
1924 yılında 7.170.000 lira olarak gerçekleştiği görülmektedir. Türkiye’nin
Mısır’dan yaptığı ithalatın Türkiye’nin toplam ithalatı içindeki
payı ise en fazla olarak 1923 yılında % 4,6 oranında gerçekleşmiş ve
1927 yılında % 0,9 değerini alıncaya kadar her sene azalmıştır. Bu
pay 1927’den 1938’e kadar % 0,7 ile % 2,1 arasında dalgalı bir seyir izlemiştir.
Atatürk döneminde
Türkiye’nin Mısır’a yaptığı en fazla ihracat 1929 yılında 7.890.000
lira olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin Mısır’a yaptığı ihracatın
toplam ihracattaki payı da en fazla olarak yine 1929 yılında % 5 olarak
tahakkuk etmiştir. Bu pay 1923 yılında % 2,9 iken, 1925 ve 1927 istisna
olmak üzere 1929 yılına kadar sürekli artmış ve 1929’da % 5’e yükselmiştir.
1929’dan sonra söz konusu pay 1936’da % 0,9’a gelinceye kadar, 1933 istisna
olmak üzere, sürekli azalmıştır. 1936’dan sonra bu pay hafif bir artış
göstererek 1938’de % 1,9’a çıkmıştır.
Tablo 1: Türkiye-Mısır İthalat ve İhracatı ile Bunların Toplam İthalat ve İhracattaki Payları42
Burada tablo vardır.
Atatürk döneminde
Türkiye-Mısır ticaret hacmi ise, Tablo 2’den de görülebileceği üzere,
en fazla olarak 1925 yılında 12.040.000 lira değerinde gerçekleşmiştir.
Bu ticaret hacminin Türkiye’nin toplam ticaret hacmi içindeki payı
en fazla olarak 1923 yılında % 4,01 oranında tahakkuk etmiş ve 1927 yılında
% 1,82 değerini alıncaya kadar her sene azalmıştır. Söz konusu pay
1928’de tekrar % 2,59’a çıksa da, 1933’ten sonra % 1’li oranlara gerilemiştir.
Ticaret
dengesi 1923’te, Tablo 2’den de görülebileceği üzere, büyük ölçüde
Mısır’ın lehineyken, Mısır’ın avantajı 1926’ya kadar her geçen sene
azalmış ve bundan sonraki seneler, 1937 yılı hariç, denge Türkiye lehine
oluşmuştur.
Tablo 2: Türkiye-Mısır Ticaret Hacminin Türkiye’nin Toplam Ticaret Hacmi İçindeki Payı ve Türkiye-Mısır Ticaret Dengesi43
Burada tablo vardır.
Ticari
ilişkilere yönelik bütün bu veriler bir arada değerlendirildiğinde,
Türkiye’nin genel ticaretinde Mısır’la olan ticaretinin pek de büyük
bir öneme sahip olmadığı görülmektedir.
KÜLTÜREL İLİŞKİLER
Türkiye ve
Mısır arasındaki kültürel ilişkiler, iki ülkenin devlet rejimi anlayışları
arasındaki çatışma nedeniyle, özellikle 1934 öncesinde, yok denecek
kadar azdı. 1934’ten itibaren İtalyan tehdidinin belirginleşmeye
başlamasından sonra Türkiye-Mısır siyasi ilişkilerinde meydana
gelen yakınlaşma, kültürel ilişkilere de sirayet etmiştir.
Kültürel
ilişkiler kapsamında burada ilk zikredilmesi gereken konu, Türkiye’nin
Mısır’daki yayın faaliyetidir. Hüseyin Remzi Bey tarafından Kahire’de
1930’larda önce “Muahadenet”, sonra “Yeni Türkiye” adıyla bir haftalık
gazete yayımlanmıştır. Masrafları düzenli olarak Türkiye Cumhuriyeti
tarafından karşılanan bu gazetenin yayını Hüseyin Remzi Bey’in
ölümünden sonra, 1937’de durdurulmuştur44.
Diğer taraftan
yine aynı yıllarda Anadolu Ajansı muhabiri Ziya Danışman tarafından,
“An Anba-ul Şarkiya” adı altında günlük bir bülten çıkarılmış, bu bültenin
çıkarılması için Ziya Danışman’a Türkiye Cumhuriyeti tarafından
ayda 15 Mısır lirası verilmiştir. Ziya Danışman’ın Bükreş’e nakli
üzerine bültenin çıkarılmasına “Abdullah” isimli şahıs tarafından
devam edildiyse de, 6 Temmuz 1937’de bültene yapılan ayda 100 TL’lik
yardım kesilmiştir45. Çünkü Abdullah, Kahire Elçiliği’nin talimat
ve emirlerini yerine getirmemiş, bir takım ahlakî zafiyetler sergilemiş
ve Türkiye düşmanı kişi ve çevrelerle temas kurmaktan kaçınmamıştır46.
Kültürel
ilişkiler kapsamındaki diğer bir konu, Mısır Kralı’na verilen pul
albümüdür. 1934’de Kahire’de toplanan 10. Uluslararası Posta Kongresi’nde,
Genel Posta Birliği’ne mensup ülkelerce Kongre’nin bir armağanı olarak
Mısır Kralı 1’inci Fuat’a 1929’daki 9. Kongre’den beri çıkarılmış pul
serilerinden birer nüsha armağan edilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu karar gereğince 1935 yılında Türkiye Cumhuriyeti Nafıa Vekaleti
(Bayındırlık Bakanlığı) de 2021 TL değerinde bir pul albümü hazırlamış
ve albüm Türkiye’nin Kahire Elçiliği tarafından Mısır Kralı’na sunulmuştur47.
Mısırlı
akademisyen, öğretmen, öğrenci ve askerlerin Türkiye ziyaretleri
ise kültürel ilişkiler kapsamında burada ele alınacak son konu başlığıdır.
Söz konusu ziyaretlerden ilki 1936 yılında Mısır Üniversitesi akademisyen
ve öğrencilerinden oluşan 94 kişilik bir kafile tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bu kafileyi taşıyan gemi Çanakkale’de İl Emniyet Müdürü ve Belediye
Başkanından oluşan iki kişilik bir heyet tarafından karşılanmıştır.
Gemide Türk heyeti için “çok samimi ve parlak bir tören yapılmış, iki
Mısır profesörü Türk-Mısır dostluğunu tebarüz ettiren birer söylev
vermişler, nutuklarını ‘yaşasın Mustafa Kemal Atatürk, yaşasın
hür ve müstakil Türkiye’ temennileri ile bitirmişlerdir. Bu nutuklara
belediye reisi tarafından karşılık verilmiştir. Bu merasim esnasında
bir profesör tarafından Çanakkale’de hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimiz
namına bir çelenk denize atılmış, diğer bir çelenk de Mehmet Çavuş
anığına (abidesine) konulmak üzere heyetimize verilmiştir.”48
1938 yılında
Mısır Pedagoji Enstitüsü öğretmen ve öğrencilerinden 30 kişilik
bir kafile “yeni Türkiye’nin ilerleyişini yakından görmek için” Türkiye’ye
gelmiş, İstanbul ve Ankara’da incelemelerde bulunmuştur49.
Yine 1938
yılında Mısır ordusundan bir heyet kültürel bir gezi kapsamında
Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Ziyaret sonrasında Mısır Hükümeti,
Mısır askeri heyetine gösterilen samimi ilgiden çok memnun olduğunu
belirterek Türk Hükümeti’ne teşekkürlerini iletmiştir50.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Atatürk dönemi
Türkiye-Mısır ilişkileri 1934 yılına kadar oldukça iniş çıkışlı
bir seyir izlemiştir. Bu iniş çıkışların ana nedeni, daha önce de belirtildiği
gibi, iki ülkenin devlet rejimi anlayışları arasında meydana gelen
farklılaşmadır. Söz konusu farklılaşma 1934 yılına kadar iki ülke
ilişkilerinin gelişmesini engellemiştir. Fakat bu farklılaşma
ilişkilerde, 1933’te yaşanan fes krizinde olduğu gibi, ciddi gerginlikler
yarattığı zamanlarda, Türkiye ve Mısır yetkilileri tansiyonu daha
fazla yükseltmemenin arayışı içerisinde olmuşlardır. Çünkü Türkiye
ve Mısır, Atatürk döneminde, bugün de olduğu gibi, İran’la beraber
Ortadoğu’nun en güçlü, en kalabalık ve jeopolitik önemi en fazla
olan iki devletiydi. İki ülke yöneticilerinin de rejim çatışması
gibi bir nedenden dolayı böylesine önemli bir bölge devletiyle
ilişkilerin kesilmesini istemedikleri değerlendirilmektedir.
1934’ten itibaren
İtalya’nın yaratmaya başladığı güvenlik kaygıları ise, bu tarihe
kadar ilişkilerde yaşanan iniş çıkışları sona erdirmiş ve ilişkilerde
kaydedilen istikrar sayesinde de, uzun zamandan beri yapılması tasarlanıp
da yapılamayan dostluk ve ikamet antlaşmaları ile tabiiyet sözleşmesi
1937’de imzalanabilmiştir. Bu gelişmede İngiltere’nin de etkisi
olduğu göz ardı edilemez bir gerçektir. Şöyle ki; ABD’nin Mısır Ortaelçisi
Bert Fish’in de ifade ettiği gibi, bu dönemde Mısır’ın izlediği politikalar
büyük ölçüde İngiltere tarafından belirlenmiştir51. Mesela Mısır
1935’te İngiltere’nin etkisiyle Süveyş Kanalı’nı İtalyan gemilerine
kapatma kararı almıştır52. İngiltere’nin Mısır üzerinde böyle bir
etkisi olduğuna göre ve İngiltere’nin de İtalyan yayılmacılığına
karşı kendi gücünden ziyade Türkiye ve Mısır’ın gücünden istifade
etmeyi istemiş olması kuvvetle muhtemel olduğuna göre, 1934’ten
sonra Türkiye-Mısır ilişkilerinin bir ölçüde İngiltere’nin etkisiyle
gelişmiş olduğunu söylemek mümkündür. Fakat, 1934’ten sonra oluşan
Türkiye-Mısır yakınlaşmasını sadece İngiltere faktörüne bağlamak
da gerçekçi olmayacaktır. İngiltere’nin etkisi hiç olmamış olsaydı
bile, 1934’ten sonra gerginleşmeye başlayan dünya konjonktürünün,
Türkiye ve Mısır’ı birbirine yaklaştıracağı düşünülmektedir.
Çünkü, daha önce de belirtildiği üzere, Türkiye ve Mısır, İran’la beraber
Ortadoğu’nun en güçlü iki devletidir ve Ortadoğu dışından gelen
bir tehdide Ortadoğu’nun en güçlü devletlerinin beraberce karşı
koymalarının en rasyonel politika olduğu değerlendirilmektedir.
KAYNAKÇA
1. Arşiv Kaynakları
T.C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Yenimahalle, Ankara.
Belge Numaraları: 030.10.198.355.2, 030.10.266.795.2,
030.10.131.936.21, 030.10.266.795.10, 030.10.266.795.12, 030.10.266.795.14,
030.10.180.243.8, 030.10.180.243.17, 030.10.178.230.2, 030.10.266.796.6,
030.10.266.796.11, 030.18.01.01.17.89.9, 030.10.84.557.5, 030.10.197.349.3,
030.10.200.367.10, 030.10.200.369.5, 030.10.268.804.19.
2. Resmi Yayınlar
Düstur, Tertip 3, Cilt 18.
Foreign Relations of the United States, 1922, 1927, 1935, 1936,
1937, United States Government Printing Office,Washington 1938.
Harici Ticaret Yıllık İstatistiği 1925, c. 1, İstatistik Umum
Müdürlüğü Yayını, İstanbul 1925.
Harici Ticaret: Yıllık İstatistik 1926, c. 1, İstatistik Umum Müdürlüğü
Yayını, Ankara 1929.
Harici Ticaret İçin Yıllık İstatistik Yıl 1927, c. 1, İstatistik
Umum Müdürlüğü Yayını, Ankara 1929.
Harici Ticaret İçin Yıllık İstatistik Yıl 1928, c. 1, İstatistik
Umum Müdürlüğü Yayını, Ankara 1929.
Harici Ticaret İçin Aylık İstatistik Kanunusani (Ocak)-Kanunievvel
(Aralık) 1929, İstatistik Umum Müdürlüğü Yayını, Ankara 1929.
Statistique du Commerce Exterieur de La Turquie Pendant L’Annee
1340 (1924), c. 1, İstatistik Umum Müdürlüğü Yayını, İstanbul 1926.
TBMM Kavanin Mecmuası, Devre 5,10, c. 17,37, TBMM Matbaası, Ankara
1937, 1955.
Türkiye Harici Ticaret: 1923, c. 1, İstatistik Umum Müdürlüğü
Yayını, İstanbul 1926.
Türkiye Harici Ticaret: Resmi İstatistiklere Nazaran Tahlil
ve Mukayese Raporu 1930-38, İstatistik Umum Müdürlüğü Yayını, İstanbul
1940.
3. Kitaplar
ALTUNDAĞ Şinasi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi
1831-1841, 1. Kısım, TTK Basımevi, Ankara 1988.
ARMAOĞLU Fahir, Siyasi Tarih: 1789-1960, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1964.
BOTMAN Selma, Egypt from Independence to Revolution, 1919-1952,
Syracuse University Press, New York 1991.
BULUT Semih, Atatürk Dönemi Türkiye-ABD İlişkileri: 1923-1938,
Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2010.
DEBB Marius, Party Politics in Egypt: The Wafd&its Rivals
1919-1939, Ithaca Press, Londra 1979.
KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Cilt 5, TTK Basımevi, Ankara
1983.
MERAY Seha L., Lozan Barış Konferansı: Tutanaklar-Belgeler, No.
8, 2. Takım, c. 2, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2001.
SOYSAL İsmail, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin
Siyasal Andlaşmaları: (1920-1945), c. 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1983.
ŞİMŞİR Bilal N., Doğunun Kahramanı Atatürk, Bilgi Yayınevi, Ankara
1999.
TIGNOR Robert L., Modernization and British Colonial Rule in
Egypt, 1882-1914, Princeton University Press, New Jersey 1966.
Türk Yunan İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını, Harp Akademileri
Yayınevi, İstanbul 1994.
UÇAROL Rıfat, Siyasi Tarih, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul
1982.
4. Makaleler
AKÇA Bayram, “Atatürk Dönemi Türk-Mısır İlişkileri ve Bu Dönemde
Mısır Basınının Türk İnkılabına Bakışına Bir Örnek” 5. Uluslararası
Atatürk Kongresi, 8-12 Aralık 2003, Bildiriler, c. 2, Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları, Ankara 2005.
ÇOLAK Melek, “Türk-Mısır İlişkileri Çerçevesinde Mısır’ın Atatürk
ve Türk Devrimine Bakışı (1919-1938)” Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi,
Sayı: 6, Temmuz 2010.
HATTAMER Richard, “Mısır Basınında Atatürk ve İnkılapları”(Çeviren
Ayten Sezer) Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XVII, Sayı: 50,
Temmuz 2001.
…………., “Atatürk and The Reforms in Turkey as Reflected in the Egyptian
Press” Journal of Islamic Studies, Vol: 2, Number: 1, January 2000.
ÖZGİRAY Ahmet, “Türkiye-Mısır Siyasi İlişkileri (1920-1938)” Tarih
İncelemeleri Dergisi, Sayı: 11, İzmir 1996.
ŞİMŞİR Bilal N., “Fes Olayı: Türkiye-Mısır İlişkilerinden Bir Sayfa
(1932-1933)” Belleten, c. 48, Sayı:189-190, Ocak- Nisan 1984.
YILMAZ Mehmet Serhat, “Mısır Basınında Milli Mücadele Dönemi
Türkiye’si Üzerine Bir Araştırma (1919-1922)” The Pursuit of History
-International Periodical for History and Social Research (Tarihin
Peşinde-Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi), Yıl:
1, Sayı: 2, Ekim 2009.
…………., “Türkiye’deki Şapka ve Kıyafet İnkılabının Mısır Kamuoyunda
Yansımaları (1925-1932)” Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri
ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi,
Yıl: 1, Sayı: 2, Güz 2005.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder