Mondros
Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarihe
kadar Musul İngilizler, Antalya ve çevresi İtalyanlar, Adana, Antep, Maraş ve
Urfa önce İngilizler, daha sonra Fransızlar ve İzmir başta olmak üzere Batı
Anadolu bölgesi, Yunanlılar tarafından işgal altına alınmıştır.
Yine Mondros
Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Amasya Tamiminin yayınlanmasına kadar İstanbul’da
Ahmet İzzet Paşa, I. ve II. Tevfik Paşa, I ve II. Damat Ferit Paşa kabineleri
olmak üzere toplam beş hükümet iş başına geçmiştir.
İşte ülke
topraklarının önemli bir kısmının işgal edildiği ve İstanbul’da siyasal istikrarın
bulunmadığı bu dönemde, Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Dokuzuncu
Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a çıkmıştır. Ülkedeki genel istikrarsızlığa
paralel olarak özellikle Karadeniz bölgesinde bir de güvenlik sorunu bulunmakta
idi ve Mustafa Kemal Paşa’nın görevi, bölgede güvenliği sağlamak, yöredeki silah
ve cephanenin İstanbul’a gönderilmesini sağlamak, ayrıca bazı örgütlerin asker
toplamasını önleyerek, bunları kapatmaktı. Mustafa Kemal Paşa, Ordu
Müfettişliği talimatına, Genelkurmay Başkanlığındaki arkadaşları vasıtasiyle
daha geniş yetkiler de ilave ettirmiştir.1
Mustafa Kemal
Paşa’nın Samsun’a çıkar çıkmaz üzerinde durduğu konulardan biri, Anadolu’nun
diğer bölgelerinde açılmış bulunan Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri
ile temasa geçmek; ikinci olarak da Pontuscu Rum Çetelerinin bozduğu bölgenin
güvenlik sorununu çözmek olmuştur. Bu konuda Samsun ve Havza’dan İstanbul’a
çektiği telgraflar bilinmektedir. Ancak bölgedeki güvenlik sorununun kökü, daha
Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar gitmektedir. Bu konu ile ilgili olarak
Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi’nden aldığımız belgelerde bazı
bilgiler yer almaktadır. 11 Mayıs 1917 tarihinde Giresun Kaymakamlığı’ndan
Trabzon Vilayeti kanalı ile III. Ordu Komutanlığı’na gönderilen bir yazıda,
bölgedeki Rum Vasil Çetesi’nin faaliyetleri hakkında şu bilgiler verilmiştir:2
2 Mayıs 1917
tarihinde kendilerini izleyen müfrezenin önünden kaçarak
Çambaşi-Mesudiye-Koyulhisar kazaları sınırlarının birleştiği yerdeki bir Rum
köyüne girmişlerdir. Birkaç saat sonra takip müfrezesi ile şakiler arasında silahlı
çatışma başlamış ve şakilerden ikisi yaralanmıştır. Ertesi gün bölge halkının
yardımı ile tekrar Karahisar (Bugünkü Şebinkarahisar’ın Kırık nahiyesine doğru
kaçtıkları anlaşılmıştır. Maden köyü halkı şakileri iaşe etmiş, yaralılarına at
vermiş, köy halkından Yorgioğlu Nikola ile bir klavuz, çeteye yardım ettikleri
için tutuklanmışlar ve bu çetenin hareketi sona erdirilmiştir.
Ancak Ordu,
Giresun, Mesudiye, Koyulhisar kazaları sınırları civarında bulunan Kavurdbükü,
Kavaklıca, Araşar, Açış, Madenalan, Sinanlı, Oluklu, Dargınca köylerinin bu
gibi çetelere yardımcı olmaları; sahilden Koyulhisar istikametine sevk edilmiş
olan Rumların, yayla zamanı olması ve yolların da ulaşıma açık bulunması
dolayısıyle adı geçen bölgeye gelip eşkıyalık faaliyetlerine devam etmeleri
ihtimaline karşı gereken önlemlerin alınması istenmiştir.
Bu çetenin
izlenmesi faaliyetlerine Sivas Valiliği de katılmış ve Trabzon Valiliğine kendi
sorumluluk bölgelerindeki durum hakkında bilgi vermiştir. Sivas Jandarma Alay
Komutanlığından gönderilen bir birliğin adı geçen çeteyi izlediği, ancak
Akköy-Keşap üzerinden Giresun istikametine giderek Sivas Valiliği sorumluluk
bölgesinden çıktığı anlaşılmaktadır.
Çetenin daha
sonra Bulancak’ta bir süre beklediği, buradan kayıklarla denize açılarak firar
ettiği görülmektedir. 3
Rum Vasil
Çetesinin ele geçirilmesi için III. Ordu Komutanlığı, Trabzon Valiliği, Giresun
Sahil Mıntıka Komutanlığı, 2. Kafkas Kolordu Komutanlığı ve III. Ordu Menzil
Müfettişliği arasında yazışmalar yapılmış ise de kesin bir sonucun alınamadığı
belgelerden anlaşılmaktadır. 4
Kesin sonuç
alınamamakla birlikte Birinci Dünya Savaşı yıllarında ordu birliklerinin
müdahaleleri ile bölgedeki Rum çetelerinin faaliyetleri bir noktada kontrol
altında tutulabilmiştir. Ancak Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasından
sonra, ordular küçültülüp, silahlarının önemli bir kısmı ellerinden alınınca,
artık hükümetin Rum çetelerine karşı bölge halkını savunmak için hiçbir kuvvete
sahip olamadığı görülmektedir. Bu durum karşısında Rum Pontus Çeteleri genel
olarak daha saldırgan bir duruma gelmişlerdir. Türk askerlerinin ellerinden silahlarının
alınmasına karşılık, özellikle İngiltere’nin Samsun’a asker çıkardığı zaman
bölgedeki Rum çetelerine 10.000 adet silah dağıttığı görülmektedir. Buna ilave
olarak Karadeniz bölgesinde sayıları az olan Rum nüfusu çoğaltmak için Rusya’da
oturan ve Bolşevik idaresinde yaşayamayan Rumlar, vapurlarla Samsun ve
çevresine çıkarılarak Türk topraklarına yerleştirilmişlerdir.
Yurt
dışından takviye suretiyle bölgedeki Müslüman nüfusun çoğunluğuna yetişmek
mümkün olamayacağı için, Rum çeteleri artık çekinmeden açıkça Müslüman
çoğunluğu ortadan kaldırmak için rast geldikleri müslümanları öldürmeye ve daha
sonra Müslüman köylerine baskınlar düzenleyerek katliam yapmaya başlamışlardır.
Bu dönemde Rum çetelerinin mezalimine sahne olan 12 kaza merkezi şu şekilde
tesbit edilmiştir. Bafra, Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Köprü
(Vezirköprü), Ladik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat. Erbaa, Zara. 5
Pontus
çetelerinin faaliyet alanları bakımından Amasya Sancağı önemli bir yer tutmakta
idi. Pontus davasını iddia edenlerin kendi tarihî rivayetlerinde Amasya’nın
Pontus hükümet merkezi olduğu ileri sürülüyor, Amasya ve çevresinde bu açıdan
çok ciddi faaliyet içerisinde bulunuyorlardı. Amasya şehir merkezinde Mondros
Ateşkes Anlaşmasından 1920 yılı sonuna kadar Rum çeteleri tarafından işlenen
cinayetlerin sayısı 23 civarındadır. Bu cinayetlerde sadece Amasya şehir merkezinde
öldürülen Müslümanların sayısı 25’tir. Bundan başka 4 Müslüman yaralanmış, 17
köye saldırı yapılarak eşya ve hayvanlar gasbedilmiştir. Bu köylerden ayrıca
500 liralık ticaret eşyası çalınmış ve 31 diğer hırsızlık ve gasp olayı ortaya
çıkarılmıştır. 6
Karadeniz
bölgesindeki asayişsizlik olayları, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’dan
gönderdiği 25 Mayıs 1919 tarihli raporda da teyit edilmektedir. Bu raporda
özetle şu görüşlere yer verilmiştir: 7
“Seferberliğin
başlangıcında liva dahilinde, özellikle asker kaçaklarından ve Müslüman, Rum,
Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan birtakım çeteler, adi hırsızlıkla ara
sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu
unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise, siyasî bir hüviyet kazanmıştır.
Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için
bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden desteklenmişlerdir.
Rusların
yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar olaylar ve eşkıyalık devam etmiştir.
Bugün liva
dahilinde Ünye çevresinde bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çeteleri yok
denecek kadar az ve faaliyetleri hissedilmeyecek derecede etkisizdir.
Ateşkesten
sonra bütün Rumlar, Yunanlılık millî emelleri ile her tarafta şımardıkları
gibi, bu bölgede de Pontus hükümetinin kurulması gibi bir safsata etrafında
toplanmış ve bütün Rum çeteleri düzenli bir program altında tamamen siyasî bir
hüviyet kazanmışlardır.
Liva
dahilinde ezici bir çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar da ürkek bir vaziyette,
mal ve geleceklerinin hukukundan, kötü olaylar karşısında kırılmaktan endişe
duyuyorlar. Buraya geldiğimi haber alan köylüler, bizzat gözyaşları içinde
başvurarak durumlarını arzetmekte ve bunlardan bazıları kendilerine saldıran Rum
eşkıya reislerinin isimlerini söylemekten kaçınmaktadırlar. Bu durumun
gerektirdiği bütün tedbirlere başvurulmuştur.”
5 Haziran
1919 tarihinde Havza’dan gönderdiği ikinci raporunda ise, özellikle Amasya
çevresindeki Rum faaliyetleri hakkında bilgi veriyor: 8
“Rumlar
nisbetsiz derecedeki azınlıklarına rağmen Sivas Vilayetinin Amasya ve Tokat
sancaklarında da aynı Canik livasında olduğu gibi çetecilik ve siyasî amaçlı
örgütler kurup faaliyet gösteriyorlar. Bugün özellikle Canik’le sınır olması
sebebiyle Amasya livası sınırları içinde yirmibir Rum çetesi görülmektedir.
Bunların liderleri, faaliyet gösterdikleri yerler ve çıkardıkları en son
olaylar kayıtlara geçmiştir. Tokat livasında da dikkat çekici olmak üzere ve
yine Canik livası hududunda, Amasya’nın Ladik ilçesi doğusunda Erbaa ilçesinde,
kısmen de Niksar’da avenesi kuvvetli beş Rum çetesi vardır.
Hristiyan
azınlıkları şımartıp, çılgınca hareketlere yönelten Rum ve Ermeni kundakçıları,
güvenliği yabancılara karşı bozuk göstermek için işgal ve müdahaleyi davet
etmek, özellikle yabancı subayların bulunduğu yerlerde hükümetle hiç temas
etmeyerek doğruca yabancılara müracaat etmek suretiyle Müslümanlar aleyhine
olaylar çıkartılması gibi tutum ve davranışlarını sürdürüyorlar.” 9
Mustafa Kemal
Paşa’nın bir taraftan ülke bütünlüğünün sağlanması yolunda millî cemiyetlerle
diyalog kurduğu, diğer taraftan Karadeniz bölgesindeki asayişsizlik durumuna
çareler aradığı bir sırada İstanbul’da birbiri peşi sıra gelen hükümetlerle
siyasal istikrar bozulmuş ve hükümet üzerindeki İngiliz baskısı iyice artmıştı.
Bu baskının bir sonucu olarak İngilizlerin isteği ile 8 Haziran 1919 tarihinde
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a geri çağrılmıştır. 10
Ancak
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a dönmek gibi bir niyeti yoktur. Nitekim o günleri
Nutuk’ta şöyle anlatıyor: “ “Anadolu’ya geceli bir ay olmuştu. Bu süre içinde
bütün ordu birlikleriyle temas ve bağlantı sağlanmış; millet mümkün olduğu
kadar aydınlatılarak dikkatli ve uyanık bir duruma getirilmiş, millî teşkilat
kurma düşüncesi yayılmaya başlamıştı. Genel durumu artık bir komutan ile
yürütüp yönetmeye devam imkanı kalmamıştı. Yapılan geri çağırma emrine uymamış
ve onu yerine getirmemiş olmakla birlikte, millî teşkilat ve hazırlıkların
yönetimine devam etmekte olduğuma göre, asî duruma geçmiş olduğuma şüphe
edilemezdi. Bundan başka ve özellikle girişmeye karar verdiğim teşebbüs ve
faaliyetlerin köklü ve şiddetli olacağını tahmin güç değildi. O halde,
yapılacak teşebbüs ve faaliyetlerin bir an önce şahsî olmak niteliğinden
çıkartılması, mutlaka bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve
temsil edecek bir hey’et adına olması gerekli idi.11
Konuyu
siyaset bilimi açısından değerlendiren Prof. Dr. Sina Aksin, şu yorumu yapıyor:
“Mustafa Kemal’in İstanbul’a çağrılması, O’nun Anadolu’daki durumunu
etkilemiştir. En azından elindeki geniş yetkileri artık eskiden olduğu gibi
kullanamayacaktır. Bunun için Anadolu’da giriştiği teşebbüs ve faaliyetleri,
tamamen kendi insiyatifinde olan kişisel faaliyetler olmaktan çıkartıp, bütün
bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir hey’etin
ortaya çıkması, kendisinin de bu hareketin önderi olması gereği ortaya
çıkmıştır. Bu, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde elde edilecektir. Ancak
kongrelere kadar komutan arkadaşlarının da bu statüyü kabul etmeleri
gerekliydi. Amasya toplantısı ve kararları bunu sağlayacaktır. 12
10 Haziran
1919 tarihinde Havza’da yayınladığı bir tamimle Mustafa Kemal Paşa. Üçüncü Odu
Müfettişiiği’ndenl3 ulusal önderliğe geçişin hazırlıklarına başlamıştır. Bu
tamime göre, bazı yerlerdeki Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak Cemiyetleri
gönderdikleri telgraflarda, milletin hukuku ve istiklalini müdafaa gayesiyle
kendisinin girişimlerde bulunmasını istemişlerdir. Buna karşılık Mustafa Kemal,
millî emeller uğrunda milletle beraber sonuna kadar çalışacağına mukaddesatı
adına söz verdiğini bildirmiştir. Böylece Mustafa Kemal Paşa, millî mücadelenin
önderliğine aday olmuş oluyordu.14
Mustafa Kemal
Paşa ve beraberindekiler, Havza’da bu tamimi yayınladıktan sonra 12 Haziran
1919 günü Amasya’ya geçmişlerdir.15
Mustafa Kemal
Paşa ve beraberindekiler, Amasya’da coşkulu bir kalabalık tarafından
karşılanmışlardır. Karşılamada şehrin önde gelen kişileri hazır bulunmuşlardır:
16
Hacı Hafız
Tevfik Efendi (Müftü, İl Genel Meclisi Üyesi), Abdurrahman Kamil Efendi (Vaiz),
Topçuzade
Mustafa Bey (Belediye Başkanı),
Hoca
Burhaneddin Efendi,
Şeyh
Cemaleddin Efendi,
Harputîzade
Hasan Efendi,
Ali Efendi
(Eytam Müdürü),
Hacımahmutzade
Mehmet Efendi,
Miralayzade
Hamdi Efendi,
Kofzade
Hafız Mustafa Efendi,
Şirinzade
Mahmut Efendi,
Melekzade
Süleyman Efendi,
Kahvecizade
Mehmet Efendi,
Veysibeyzade
Sıtkı Bey,
Seyfizade
Ragıp Efendi,
Arpcızade
Hürrem Bey,
Topçuzade
Hilmi Bey,
Yumukzade
Hamdi Efendi,
İsmail Hakkı
Paşa,
Yörgüçzade
Rasim Efendi,
Lütfi Bey,
Komiser
İsmail Bey,
Komiser
Muavini Osman Efendi,
Abdurrahman
Rahmi Efendi (Telgraf Memuru)
O günkü
coşkuyu ve heyecanı yaşamış olan Vaiz Abdurrahman Kamil Efendi’nin torunu Nafiz
YETKİN, hatıralarında karşılama törenini şu şekilde anlatıyor: 17
“Mustafa Kemal
Paşa Amasya’ya geldiği zaman, ben 12 yaşında Amasya Mekteb-i Sultanî, İbtidaî
beşinci sınıfta idim. Babam Mekteb-i Sultanîde yabancı dil, Arapça, Farsça ve
din dersleri öğretmeni idi. Çok iyi hatırlıyorum, okulda Mustafa Kemal Paşa
askerleri teftişe gelecekmiş.
O’nu
karşılamaya gideceğiz diye konuşmalar oluyordu. Öğretmenlerde bir telaş var,
biz yaşımız icabı olsa gerek bu teftişten bir şey anlamıyoruz. Nihayet 12
Haziran Perşembe günü sabahı temiz elbiselerimizi giyerek okula geldik. Öğretmenler
bizi gözden geçirdikten sonra sıraya dizdiler. Amasya’nın Samsun tarafından
gelen yolun üst kısmında bulunan Cülus tepe denilen yere getirdiler. Bir düdük
sesi ile dur ve rahat emri verdiler. Bizleri çimlerin üzerine oturttular. Cülus
tepenin daha ilerisinde bulunan Gezirlik mevkiinde yayalar ve daha ileri ve
Boğaz mevkiinde atlı arabası olan kişiler Mustafa Kemal Paşa’yı karşılamak
üzere gitmişlerdi.
Biz Cülus
tepede bizi bekleyen bir nöbetçi öğretmen ile kaldık. Diğer öğretmenler daha
ileri gitmişlerdi. Akşam yaklaşıyor, biz hala bekliyorduk. Şu heyecanlı anı hiç
unutamam. Amasyalı Ziya Efendi adında bir jandarma çavuşu vardı. Atını
koşturarak bulunduğumuz yere geldi. Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini bildirdi.
Biz çılgınca alkış tutturduk. Tutturduk ama haberi geldi, Mustafa Kemal Paşa
gelmedi. Öğretmenlerimiz soluk soluğa koşarak yanımıza geldiler. Hemen bir
düdük sesi ile bizleri bir araya toplayıp yolun kenarına getirerek, muntazam
bir şekilde dizdiler.
Hava
kararmaya başladı. Orada bulunan fenerleri yakılmış, önlerinde siyah kalpaklı,
yakası açık, cepleri üzerinden ceketli, çizmeli, mahmuzları pırıl pırıl
parlayan dizden yukarısı geniş pantolonlu, sert adımlar atan kahramanın yanında
bulunan arkadaşları ile birlikte geldiğini gördük. Arkasında atlı, arabalı,
yaya yürüyen karşılayıcılarla birlikte önümüze kadar geldi durdu. Etrafa
bakmıyordu, halk kaynaştı, etrafında toplandı. Paşa hiç konuşmuyor, keskin
bakışlarla etrafa göz gezdiriyordu. Mustafa Kemal Paşa, etrafı süzdükten sonra,
Merhaba Amasyalılar! dedi. Halkla birlikte biz de Çok yaşa Paşam! diye karşılık
verdik.
Karşılıklı
tanışma merasiminden sonra Mustafa Kemal Paşa otomobiline bindi, kalabalık
halkın büyük tezahüratı ile birlikte yavaş yavaş şehrin merkezine doğru hareket
etti. Kuş Köprü (Künç Köprü)’ye kadar gelindiği zaman, köprünün girişinde,
ikinci bir kalabalık ahalinin sevgi gösterileriyle karşılaştılar. Bu sevgi
gösterisi karşısında, Paşa otomobilinden indi, Merhaba Amasyalılar! dedi. Artık
Amasyalılarla tek yürek olunmuştu. Dilek ve istekleri dinlemeye başladı. Hem
yürüyor, hem dinliyordu. Bu yürüyüş Hükümet Konağı’nın önünde noktalandı.”
Mustafa Kemal
Paşa, Amasya’ya geldiği gün hükümet konağında misafir edilmiştir. Daha sonra
Amasya’da kaldıkları sürece 5. Kafkas Tümeninin karargahı olan Saraydüzü
Kışlası’nda ikamet etmişler ve Amasya Tamimi de bu binadan bütün yurda
duyurulmuştur. 18
Amasya’ya
gelir gelmez Mustafa Kemal Paşa’nın ilgilendiği ilk konu, Amasya Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşu hakkında vatandaşları aydınlatmak ve şehrin ileri
gelenlerini bu konuda teşvik etmek olmuştur. İlk olarak bu konu ile
ilgilenmenin önemli gerekçeleri vardır. Çünkü halkın cemiyetler halinde teşkilatlanarak
kendi haklarını savunmaya başlaması, millî mücadelenin en önemli temellerinden
birisini oluşturmaktadır. Bu şekilde halk, kendi kaderine sahip çıkarak
geleceğini de tayin etmek istemektedir. Çünkü oturdukları topraklar için
İstanbul’daki hükümet tarafından, kendi isteklerine aykırı çözüm yoluna
gidileceği şüphesi belirmiştir. İşte bu sebeple halk, cemiyetler kurarak
kongreler tertipleyerek bu tür çözümlere izin vermeyeceğini İstanbul’a ve
dünyaya açıklayabiliyordu. 19 Bu yapı, millet hakimiyeti fikrinin temelini
teşkil ettiği gibi, Amasya Tamiminin de ana fikrini teşkil etmektedir. Bu
hususu dikkate alan Mustafa Kemal Paşa, kendisini dinleyenlere şunları
söylemiştir: 20
Memleketin
her tarafında ateşli çalışmalar başladı. Türk vatanseverlerinin gayretleriyle
batı memleketlerinde millî cepheler kuruldu. Güneyde Fransızlarla elbirliği
yapan Ermenilere karşı saldırmaya başladılar. Amasyalılar ne duruyorsunuz?
Burada da mutlaka her türlü haklarımızı korumak üzere Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
kurmalıyız.
Amasyalılar,
Mustafa Kemal Paşa’nın bu isteğini yerine getirmek üzere çalışmalara
başlamışlardır. Müftü Tevfik Efendi’nin başkanlığında şehrin ileri gelenleri,
cemiyetin kurulabilmesi için kendi aralarında bir toplantı yaptıktan sonra
nüfuzlu aileler tek tek ziyaret edilerek konu hakkında bilgi verilmiştir. 14
Haziran 1919’da Atik-i Ali mektebinde genel bir toplantı yapılmıştır. Toplantı
devam ederken Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları da toplantının yapıldığı yere
gelmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa burada bu cemiyeti kuranların ülkeye ve
millete faydalı hizmetler yapacaklarına olan inancını ifade ederek Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti’nin çalışma şeklini izah etmiştir. Bundan sonra cemiyet
üyelerinin ve başkanının seçimi gerçekleştirilerek Amasya Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’nin kuruluşu tamamlanmıştır.
Müftü Tevfik
Efendi’nin başkanlığında kurulan cemiyette şu üyelerin görev aldıkları tesbit
edilmiştir: 21 Abdurrahman Kamil Efendi, Hoca Bahaeddin Efendi, Şeyh Cemaleddin
Efendi, Harputîzade Hasan Efendi, Topçuzade Mustafa Bey (Belediye Başkanı),
Eytam Müdürü Ali Efendi, Topçuzade Hilmi Efendi, Hacımahmutzade Mehmet Efendi,
Miralayzade Hamdi Bey, Kofzade Mustafa Efendi, Şirinzade Mahmut Efendi,
Melekzade Süleyman Efendi, Veysibeyzade Sıtkı Bey, Seyfizade Ragıp Efendi,
Yumukosmanzade Hamdi Efendi ve Arpacızade Hürrem Efendi.
Ülkenin her
tarafında, herhangi bir aksaklık ortaya çıkması halinde olaylardan haberdar
olabilmek ve kurulması planlanan cemiyetlerden hangilerinin kurulmuş olduğunu
veya daha önce kurulmuş cemiyetlerden halen çalışmalarına devam edenler olup
olmadığını öğrenmek için daha Havza’da iken Anadolu’nun her yerine telgraflar
çekilmiştir. 8 Haziran 1919’da Diyarbakır Valiliği’nden Kürt Cemiyeti hakkında
bilgi veren bir telgraf alınmıştır. Bu telgrafta Diyarbakır’daki Kürt
Kulübü’nün İngilizlerin teşvikiyle bir Kürdistan kurulması amacını izlediği ve
dernekler kanununa uymadığı için kapatıldığı bildirilmiştir. 22 Bunun üzerine
15 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Amasya’dan Diyarbakır Valiliği’ne
konu ile ilgili olarak şu telgrafı çektirmiştir:23
“Bütün
memleketin varlığını ve bağımsızlığını kurtarmak için birleştiği şu tarihî
günlerde, bir yabancı milletin himayesine sığınarak aşağılık ve tutsak yaşamayı
yeğ tutan her türlü görüşün, memleketi ayrılıklara düşürecek her türlü derneğin
dağıtılması pek vatanî ve gerekli bir görev olmakla Kürt Kulübü hakkındaki hareket
tarzınız acizlerince de pek uygun görülmüştür. Şu kadar ki, İtilaf
Devletlerinin hak zedeleyici tutumları sonucu İzmir’in Yunanlılar’a işgal
ettirilmesi etkisiyle ülkenin en ücra köşesinde bile doğan büyük pişmanlık her
türlü siyasal ihtiraslar ve çıkardığı amaçlardan temiz olmak üzere Müdafaa-i
Hukuk u Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetlerini doğurmuş ve bu cemiyetlere hangi
siyasi zümreye bağlı olursa olsun, her Türk, her Müslüman katılmış ve millî
vicdanın eylemli olarak gösterilmesi bütün cihana bu suretle duyurulmuştur. Bu
nedenle Diyarbakır ve bağlı yerlerinde Müdafaa-i Hukuk u Milliye ve Redd-i
İlhak Cemiyetlerinin oluşmasına ve kurulmasına yardımcı olunmasını önemle salık
veririm. Ve Kürt Kulübünün üyeleriyle bugünki aciz telgraf yazım çerçevesinde
görüşülerek uzlaşmak uygundur efendim.”
Bu
telgraftan Mustafa Kemal Paşa’nın ülkenin her yerinde millî cemiyetlerin
kurulmasına ne kadar önem verdiği ve buna bağlı olarak bu cemiyetlerin millî
mücadele açısından yüklendikleri fonksiyon bir kere daha anlaşılmaktadır.
15 Haziran
1919 günü Mustafa Kemal Paşa’nın ilgilendiği diğer bir konu da Birinci Dünya
Savaşı sırasında Halep’te görevli iken tanışmış olduğu Irak aşiret reislerinden
Acemi (Uceymi) Sadun Paşa’ya bir mektup göndererek, kutsal hilafet makamı
etrafında toplanmanın gerekliliği hakkındaki görüşlerini ifade etmek
olmuştur.24
18 Haziran
1919 günü Edirne’de I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e çekilen telgraf
adeta Amasya Tamiminin sinyallerini vermektedir. Diyarbakır Valiliği’nden sonra
Edirne’deki kolordu komutanlığı ile temasa geçilmiş olması, doğusu ve batısıyla
ülke bütünlüğünün gözetilmiş olduğu hususunu ispat etmektedir. Cafer Tayyar
Bey’e gönderilen telgrafın içeriği şöyledir: 25
“Millî
istiklalimizi boğan ve ülkemizin bölünmesini hazırlayan İtilaf devletlerinin
çalışmaları ve merkezî hükümetin çaresiz durumu bilinmektedir. Milletin
geleceğini bu şekildeki bir hükümete teslim etmek, yıkılmaya boyun eğmek
demektir. Bütün Anadolu halkı, millî istiklali kurtarmak için baştan aşağı
tekvücut bir hale getirilmiş ve bütün komutanlar ve arkadaşlarımız yüksek bir
özveri ile ortak bir karar etrafında toplanmışlardır.
Vali ve
mutasarrıfların hemen tamamı da bu halka etrafına alınmıştır. Bu yüce hedef
için Müdafaa-i Hukuk u Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri
yaygınlaştırılmıştır. Anadolu’daki örgütlenme kaza ve nahiyelere kadar
genişletiliyor. İngiliz himayesinde bağımsız bir Kürdistan teşkili hakkındaki
İngiliz propagandası ve bunun taraftarları da bertaraf edildi. Kürtler de
Türklerle birleşti.
Trakya
Cemiyeti ve Edirne Vilayeti Müdafaa-i Hukuk u Milliye Cemiyeti ile de elele
vermek ve bütün Anadolu ve Trakya Müdafaa-i Hukuk u Milliye ve Redd-i İlhak
Cemiyetlerini birleştirmek ve Anadolu ve Rumeli’deki bütün vilayetlerin
temsilcilerinden oluşacak kuvvetli bir merkez kurulu oluşturulması
kararlaştırılmıştır. Bu kurulun İstanbul’un denetiminden ve yabancı devletlerin
baskı ve denetiminden tamamıyle kurtulması ve milletin gür sesini dünyaya
duyuracak şekilde Anadolu’nun merkezinde ve en uygun olarak Sivas’ta toplanması
uygun görülmüştür. Gerekirse İstanbul’da olağanüstü yetkilere sahip olmamak
üzere bir temsil hey’eti bulundurulabilir. Ben İstanbul’da iken Trakya Cemiyeti
üyeleriyle fikir alışverişinde bulunmuştum. Şimdi zamanı geldi, gerekirse
gizlice görüşerek derhal örgütlenmelerde bulunulmasını ve buraya kıymetli bir
iki kişinin üye olarak ve kimliklerini gizleyerek Samsun veya demiryolu
üzerinden yola çıkarılmasını ve onlar gelinceye kadar da Edirne ilinin vekil ve
koruyucusu olmak üzere Anadolu’da beni temsil ettiklerine dair bir belgenin
imzanızla ve şifreli telgrafla bildirilmesini rica ederim.
Bu istiklal
amacı sağlanıncaya kadar tamamıyle milletle birlikte özveri ile çalışacağıma
mukaddesatını üzerine yemin ve bunu gördüğüm millî arzu üzerine her tarafa
bildiririm. Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kesindir. Bu
karar bütün arkadaşlarımızın karar ve görüşlerine dayanmaktadır. Gözlerinizden
öperim. Telgrafın ulaştığının bildirilmesini bekliyorum.”
Cafer Tayyar
Bey’e gönderilen bu telgraf metninin dikkat çeken bir yönü, Sivas’ta millî bir
kongre toplanması kararının ilk defa dile getirilmiş olmasıdır. Diğer bir
dikkat çekici husus, Trakya bölgesinin de ülke bütünlüğünden ayrı
düşünülemeyeceğini bir defa daha teyit etmesidir. Çünkü mütareke döneminde
Edirne’de kumları Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin hedeflerinden
biri, eğer İstanbul’daki hükümet, özellikle doğu Trakya bölgesini koruyamazsa
buradaki Türk varlığını korumak üzere geçici bir hükümet kurma düşüncesi idi.
26 Ancak bu belge ile, Trakya halkına da gereken güvence verilmiş, oraların da
ülke bütünlüğü içerisinde düşünüldüğü mesajı ciddî bir şekilde ulaştırılmıştır.
19 Haziran
1919 tarihinde Hüseyin Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa,
Amasya’ya
gelmişlerdir. Hüseyin Rauf Bey, İstanbul’dan Bandırma’ya geçmiş, önceden
Mustafa Kemal Paşa ile verdikleri karar gereği İzmir cephesine yakın olan
bölgeleri dolaşmıştır. Balıkesir, Manisa, Alaşehir havalisini dolaşarak
Afyonkarahisar’a uğramış ve oradan da Ankara’ya Ali Fuat Paşa’nın yanına gelmiştir.
Yaptığı temaslar ve topladığı bilgilerden istifade edilmiştir. Amasya’daki
karşılama anını Ali Fuat Paşa, hatıralarında şöyle anlatıyor: 27
“Başta
Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Amasyahlar’ın candan tezahüratı ile karşılandık.
Tören cidden parlaktı. Bizi karşılamaya hemen hemen kasabanın bütün halkı
çıkmıştı. Arabalardan indiğimiz zaman Paşa,
- Sizleri
zahmete soktuk, fakat buluşmamız çok iyi oldu, dedi. Hepimizin ellerini
hararetle sıktı.”
20 Haziran
1919 Cuma günü Mustafa Kemal Paşa’nın teşviki ile Amasya Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti tarafından, yaklaşık 30.000 kişinin katıldığı büyük bir miting
yapılmıştır. Mitingin Cuma günü yapılması, köylerden gelen halkın da katılımına
imkan vermiştir. Mitingde konuşan Mustafa Kemal Paşa. Türk milletinin geleceği
ile ilgili aşamaları birer birer açıklayarak, bir millî silkinme ile geçirilen
felaketlerin mutlu bir sonuca ulaşabileceğini ifade etmiştir. 28
22 Haziran
1919 günü, artık tarihî bir gündür. Ülkenin bütün bölgelerindeki işgal
olayları, millî cemiyetlerin faaliyetleri, İstanbul’daki hükümetlerin
tavırları, bölgenin güvenlik sorunu ve daha pek çok konu üzerinde çalışılarak
bir durum değerlendirmesi yapılmış ve bazı kararlara varılmıştır. Türk tarihinde
önemli bir yeri olan Amasya Tamimi, bugün açıklanmış ve bütün ülkeye
duyurulmuştur. Amasya Tamimi’nin içeriği şöyledir: 29
1- Vatanın
bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir. Merkezî hükümet, İtilaf
Devletlerinin baskı ve kontrolü altında bulunduğundan üzerine aldığı
sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi yok olmuş
gibi gösteriyor. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı
kurtaracaktır. Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine
getirmek ve haklarını gür bir sesle cihana duyurmak için her türlü baskı ve
kontrolden uzak millî bir hey’etin varlığı zorunludur. Bunun için her taraftan
gelen teklif ve millî istek üzerine Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri
olan Sivas’ta millî bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için
bütün illerin her sancağından parti farkı dikkate alınmaksızın milletin
güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzere
yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı, bu iş, millî bir sır olarak
tutulmalı, gösterişe meydan verilmemeli ve temsilciler, gerektiğinde
yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.
2- Doğu
illeri adına, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanması
kararlaştırılmıştır. Bu kongre için zikredilen illerin Müdafaa-i Hukuk u
Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinden seçilmiş üyeler Erzurum’a doğru yola
çıkmışlardır. 0 tarihe kadar öteki il temsilcileri de Sivas’a gelebilirlerse,
Erzurum Kongresinin üyeleri de Sivas genel kongresine katılmak üzere Sivas’a
hareket edeceklerdir.
3- Bu
maddelere göre temsilcilerin Müdafaa-i Hukuk u Milliye Cemiyetleri, belediye
başkanlıkları ve diğer usullerle seçimi ve hareketleri ve isimlerinin
bildirilmesini rica ederim.
4- Bu
mutabakatın uygulanmasına Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, Eski
Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey, 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, 13.
Kolordu Komutan Vekili Albay Cevdet. 3. Kolordu Komutanı Albay Refet Bey, Canik
Mutasarrıfı Hamit Bey, İkinci Ordu Müfettişi Cemal Paşa, 12. Kolordu Komutanı Albay
Selahattin Bey, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Bursa’da 17. Kolordu
Komutanı Albay Bekir Sami Bey, Edirne’de Kolordu Komutanı Albay Tayyar Cafer
Bey ve diğer bazı idarî ve askerî kişiler tarafından çalışılacaktır. Bundan
başka eski Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Bayındırlık Bakanı Ferit Bey, Ayan
üyelerinden Ahmet Rıza Bey gibi kişilerin fikir ve görüşü alınacaktır.
5- Redd-i
İlhak ve Müdafaa-i Hukuk u Milliye Cemiyetlerinin verecekleri telgrafların
çekilmeyeceği Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü tarafından bildirilmiştir. Bu
husus kesinlikle reddedilerek haberleşmenin derhal sağlanması için tezahüratta
bulunulacak, haberleşme sağlanıncaya kadar devam edilecektir.
6- Askerî ve
millî örgütlenme hiçbir surette ilga edilmeyecektir. Komuta hiçbir surette ve
hiçbir kimseye terk edilmeyecektir. Ülkenin herhangi bir bölgesinde meydana
gelecek düşman işgali, bütün orduyu ilgilendirecek ve ortaya çıkacak duruma
göre ülkenin savunması hep birlikte yapılacaktır. Bu sebeple komutanlar, derhal
birbirlerini haberdar edeceklerdir. Silah ve mühimmat kesinlikle elden
çıkarılmayacaktır.
Bu
kararların altında Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Hüseyin Rauf Bey. Albay
Refet Bey ile Üçüncü Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Albay Kazım, kurmay
hey’etinden tebliğ işleriyle görevli memur Hüsrev Bey. askerî makamlara
şifreleyen yaver Muzaffer Bey ve sivil makamlara şifreleyen bir memurun
imzaları bulunmaktadır. 30
Amasya
Tamimi’nin tarihî, hukukî, sosyolojik ve diğer açılardan yorumlanmasını biraz
sonraya bırakarak, bu belgenin altında imzası bulunanların değerlendirmelerini
görelim:
Amasya
Tamimi hakkında imza sahiplerinden Ali Fuat Paşa’nın değerlendirmesi şöyledir:
Ali Fuat Paşa, Amasya kararlarının kıymetini ifade ederken, kişisel ve bölgesel
girişimler birleştirilmiş, bütün milletin, istiklal ve vatanın uğradığı tehlike
etrafında bütünleşmiş olduğu gerek dışarıya gerekse içeriye gösterilmiştir
dedikten sonra, Mukaddes İttifak adını verdiği bu kararların toplayıcı bir ruh
taşıdığını ifade ederek, bunun başlıca etkeninin Mustafa Kemal Paşa olduğunu
söylemektedir. 31
Hüseyin Rauf
Bey ise, bu kararlan, daha İstanbul’da iken Mustafa Kemal Paşa ile yaptıkları
görüşmelerde, üzerinde ittifak ettikleri esasları kapsadığı şeklinde
yorumlamıştır.32
Yine Ali
Fuat Paşa’nın hatıralarında Kazım Karabekir Paşa’nın, Amasya kararları ile
ilgili olarak, Mustafa Kemal Paşa da aynı şekilde Kazım Karabekir Paşa ile
muhabere etmiş, O’nun da muvafakat reyini almıştı diyor.33 Ancak Amasya’da
alınan kararların 23 Haziran 1919 tarihinde bir şifre ile Kazım Karabekir
Paşa’ya bildirilmesi üzerine, Kazım Karabekir Paşa, Ben bu şifreye uzun cevabı
uygun bulmadım. 17 Haziran tarihli düşüncelerimin iyi karşılanmasını yeterli
gördüm şeklinde karşılık vermiştir. Bu sözlerden Kazım Karabekir Paşa’nın
Amasya kararlarının açıklanmasını tam olarak tasvip ettiği izlenimini almak bir
hayli zor görülüyor. Çünkü 17 Haziran 1919 tarihli telgrafında Kazım Karabekir
Paşa, vaktinden evvel yapılacak bir hareketin sakıncalarından bahsetmektedir.
34 Dolayısıyle kararlara iştirak etmekle birlikte zamanlama olarak uygun
bulmadığı söylenebilir.
22 Haziran
1919 tarihinde, Amasya kararlarının ilanından ve kongreye davet genelgesi,
sivil ve askerî makamlara şifre olarak verildikten sonra İstanbul’da bulunan
bazı kişilere de bu kararlar bildirilmiştir. Bu kişilere ayrıca Mustafa Kemal
Paşa’nın 21 Haziran 1919 tarihli bir mektubu da gönderilmiştir.35 Bu mektubun
metni, aşağıdaki şekildedir:36
“Vatanın
bölünme tehlikesi ile karşı karşıya gelmiş olması, millî vicdanın bir kurtuluş
amacı etrafında ve Müdafaa-i Hukuk u Milliye ve Redd-i İlhak teşkilatı adları
altında, toplanmaya başlamıştır. Yalnız mitingler ve saire gibi gösteriler,
büyük gayeleri hiçbir zaman kurtarmaz. Ancak milletin sinesinden doğmuş olursa
faydalı olur. Fakat şüphe götürmeyen bir gerçektir ki, bu acı safhayı bu kadar
yıkıcı bir hale getiren sebep, maalesef İstanbul’daki muhalif akımlar ve
Anadolu’nun saf ve kutsal millî emellerini boşa çıkartmaya çalışan siyasî ve
gayrımillî propagandalardır. Millî kuvvetleri bugün böyle yanlış yollara sevk
ile dağıtmanın cezasını vatanımız aleyhinde çok geniş bir şekilde görmekteyiz.
Dolayısıyle İstanbul, bu muhalif akımları, artık Anadolu’ya ve millî amaç ve
duygulara hakim değil, tabi olmak mecburiyetindedir. Ve İstanbul, İtilaf
devletleri tarafından boşaltılıncaya kadar bu mecburiyet halinin devam edeceği
kanaatindeyim. Bu hal tabii ki, sizin tarafınızdan da takdir olunur. Mektubumda
anlatılan durum, bugün en çabuk bir şekilde genel bir millî kongrenin
toplanmasını gerektirmektedir. Bu davet her tarafa iletilmiştir. Devletin
parçalanması söz konusu olduğu bir sırada İngiliz propagandasıyle ortaya çıkan
Kürdistan bağımsızlığı gibi akımlar da görüşmeler yoluyla bu tarafa kazanılmış
ve hilafet ve saltanat etrafındaki ortak amaçlarına davet edilmişler, bu
konudaki mutabakatın sonunda durum lehimize dönmüş ve kongreye davet
edilmişlerdir. Bu millî ve hayatî mesele için İstanbul’da sizin gibi
vatanperver ve söz sahibi insanlara düşen fedakarlık çok büyüktür. Bu millî
kurtuluş amacı gerçekleşinceye kadar ben Anadolu’dan ve milletin sinesinden
ayrılmayacağıma millete karşı kutsal bildiğim şeyler adına söz verdim. Hiçbir
kuvvet bu millî karara engel olamayacaktır. Bu kararım, Anadolu’da bulunan
sorumlu ve kıymetli bütün arkadaşlarımın ortak karar ve kanaatine dayanmakta
olduğunu da ekleyerek kalbî saygılarımı sunarım.”
Amasya’da
alınan kararlarla Sivas Kongresine davet mektubunun gönderildiği kişiler ve
bunlarla ilgili bilgiler şöyledir:
1-
Abdurrahman Şeref Bey (1853-1925): Osmanlı Ayan Meclisi üyesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İkinci Dönem İstanbul milletvekili. Tarih yazarı ve son Osmanlı
vak’anüvisti. 37
2- Reşit
Akif Paşa (1863-1920): Osmanlı Ayan Meclisi üyesi, Dahiliye Nazırı, şair 38
3- Ahmet
İzzet Paşa (Furgaç, 1864-1937): Müşir (Mareşal), Nazır (Bakan), Mondros Mütarekesi
sırasında Sadrazam, Tevf’ik Paşa hükümetinde Dahiliye Nazırı iken, 5 Aralık
1920 günü Bilecik’te yapılan buluşmada Salih Paşa ile birlikte bulunmuş,
Mustafa Kemal Paşa her ikisini Ankara’ya getirmiş, bir süre sonra İstanbul’a
dönmüşlerdir. Özdeş hükümette Hariciye Nazırı.39
4- Seyit Bey
(1873-1924): Osmanlı
Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci dönem İzmir milletvekili.
Müderris, Ankara hükümetinde Adalet Bakanı. 40
5- Halide
Edip Hanım (Adıvar, 1884-1964): Romancı. Kurtuluş Savaşı’nda Ankara’ya eşi Adnan
Adıvar’la gelmiş, Onbaşı aşamasını almış, Cumhuriyetten sonra eşi ile birlikte
yurt dışına gitmiş, Atatürk’ün ölümünden sonra yurda dönerek İstanbul
Üniversitesi’nde öğretim üyesi olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Dokuzuncu
dönem İzmir milletvekili olmuştur. İzmir’in işgali sırasında İstanbul
mitinglerindeki konuşmalarıyla ün yapmıştır. 41
6- Kara
Vasıf Bey (1871-1931): Emekli Kurmay Albay, Sivas Kongresinde delege. İstanbul’da Anadolu’nun
temsilcilerinden. Osmanlı Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Birinci Dönem
Sivas milletvekili. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası genel yazmanı olmuştur.
Ailesi Karakol soyadını almıştır. 42
7- Ferit Bey
(Tek, 1877-1971): Osmanlı
Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Birinci ve İkinci Dönem İstanbul ve
Kütahya milletvekili. İstanbul’da Nafia Nazırı, Ankara’da Maliye ve İçişleri
Bakanı, Büyükelçi.43
8- Ferit
Paşa (1860-1937): General.
İstanbul’da Harbiye Nazırı. Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası Başkanı. 44
9- Cami Bey
(Baykurt, 1877-1937): Osmanlı
Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Birinci Dönem Aydın milletvekili, subay,
gazeteci. 45
10- Ahmet
Rıza Bey (1859-1930): Osmanlı
Ayan Meclisi üyesi ve meclis başkanı, siyasetçi, gazeteci. 46
Bu kişilerin
sosyal, meslekî ve siyasî durumları göz önüne alınırsa, bunlara mektup
göndererek Amasya’da alınan kararları bildirmek ve hatta Sivas kongresine davet
etmek, İstanbul’da mevcut olan potansiyelden istifade düşüncesinin varlığını
ifade edebilir. Zira bu kişiler, o anda İstanbul’da politika üzerinde nüfuzları
inkar edilemeyecek kadar büyük olan kişilerdi. 47
Kendilerine
mektup gönderilen bu kişilerden Ahmet İzzet Paşa, Ahmet Rıza Bey, Cami Bey,
Kara Vasıf Bey’le Halide Edip Hanım’ın o tarihlerde Amerikan mandası taraftarı
oldukları bilinmektedir. 48 Hatta 4 Aralık 1918 tarihinde Wilson Prensipleri
Cemiyeti’nin Halide Edip Hanım’ın girişimleriyle kurulduğu bilinmektedir.49
Bunun gibi Kara Vasıf Bey’in de, istiklal ve hakimiyete hiçbir veçhile halel
gelmemek şartıyle Amerikalıların iktisadî ve fennî müzaheretinden bir zarar
gelmeyebileceğini, bu hassas noktanın çok ve etraflıca incelenip Erzurum ve
Sivas Kongrelerinde gündeme getirilmesini istemiş olduğu 50, Sivas Kongresinde
bizzat kendisinin bu konuyu gündeme getirmiş olduğu bilinmektedir.
Yukarıda
isimleri sayılan kişilerden bazıları ile Mustafa Kemal Paşa’nın Birinci Dünya
Savaşı içerisinde birlikte görev aldığı, bazıları ile de mütareke döneminde
kişisel diyaloglar halinde olduğu bilinmektedir. Ahmet İzzet Paşa ile Mustafa
Kemal Paşa’nın yakınlığı Birinci Dünya Savaşı yıllarına gitmektedir. Kafkas
Cephesinde Mustafa Kemal Paşa’nın 16. Kolordu Komutanı olduğu 1916 yılında bu
kolordunun bağlı olduğu II. Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa’dır. 51 Bundan bir
yıl sonra Ahmet İzzet Paşa, Kafkas Ordu Grubu Komutanı, Mustafa Kemal Paşa da,
bu gruba bağlı II. Ordu Komutanıdır. 52 Mütareke döneminde de Mustafa Kemal
Paşa’nın Ahmet İzzet Paşa ile diyalogu devam etmiştir. Ahmet İzzet Paşa,
devamlı surette Mustafa Kemal Paşa’nın sadrazam adayı olmuştur.53
Mütareke
döneminde Mustafa Kemal Paşa’nın diyalog halinde olduğu diğer bir isim de Ahmet
Rıza Bey olmuştur. Ahmet Rıza Bey’in Senato (Ayan Meclisi) Başkam olarak gerek
iç, gerekse dış politikada ağırlıklı bir yeri bulunmaktadır. Meşrutiyet
Devrinde İttihat ve Terakki Partisi’nin ön saflarında yer almış, ancak daha
sonra bu konumundan uzaklaşarak Birinci Dünya Savaşı yıllarında İttihat ve
Terakki Partisinin politikalarını ciddî şekilde eleştirmeye başlamıştır.54
Mütareke döneminde kendisini ciddî bir sadrazam adayı olarak görmüş55 İtalya ve
özellikle Fransa hükümetleriyle diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Fransa ile
yakınlığın sağlanmasında Ahmet Rıza Bey’in önemli bir yeri olmuştur. 56
Cami Bey
ise, son Osmanlı Mebuslar Meclisinde Misak-ı Millîyi destekleyen Felah-ı Vatan
grubunun başkanlığı görevinde bulunmuştur. 57
Amerikan
mandası taraftarı olan bu kişilerin seçilmesinde ve Sivas Kongresine davet
edilmesindeki düşünce, bu kişilerin özellikle İngiliz mandasına karşı olmaları
ile, İngiltere’nin Osmanlı hükümeti üzerindeki baskı ve işgal politikasına
karşı bir atmosferin oluşturulmuş olmasıdır. İngiltere karşıtı olan bu düşünce
sahiplerinin millî mücadeleye kanalize edilmesi düşünülebilir. Nitekim Sivas
Kongresinde İngiliz mandası fikri ile Amerikan mandası fikri de reddedilecek ve
millî istiklalin sağlanması yolunda kararlar alınacaktır. Bu şekilde
İstanbul’da söz sahibi olan politikacı, asker ve gazetecilerin gündemine Sivas
Kongresi ve millî istiklal fikri girmiş olacaktır. Nitekim Seyit Bey ile Ferit
Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde üyelik ve Türkiye Cumhuriyeti’nde
bakanlık; Kara Vasıf Boy ve Camı Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği
yapmış. Halide Edip Hanını, millî mücadelenin ateşli bir taraftarı olmuştur.
Ahmet Rıza Bey, Avrupa’da, özellikle Fransa’da millî mücadele fikrinin
propagandasını yapmıştır. 58
Mustafa Kemal
Paşa’dan mektup alan on kişiden dördü, Ahmet İzzet Paşa. Nafia Nazırı Ferit
Bey, Kara Vasıf Bey ve Ahmet Rıza Bey, Amasya kararları ve Sivas Kongresi
hakkındaki görüşlerini açıklamışlardır. Ancak Ahmet İzzet Paşa, hatıralarında
bu konuya yer vermemiştir. 59 Ahmet Rıza Bey’in hatıralarına ulaşmış olan Prof.
Dr. Sina Aksin. İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele isimli eserinde Ahmet
Rıza Bey’den de bu konuda bilgi nakletmemiştir. Kara Vasıf Bey. Ahmet İzzet
Paşa. Ferit Bey ve Ahmet Rıza Bey’in konu ile ilgili görüşleri. İstanbul’dan
Kara Vasıf Bey tarafından Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat
Paşa’ya gönderilen bir mektupta ifade edilmiş, Ali Fuat Paşa da bunları hatıralarında
aktarmıştır. Mektup ve cevap olayı ile ilgili olarak Prof. Dr. Sina Akşin’in de
kullandığı tek kaynak, Ali Fuat Paşa’nın hatıraları olmuştur.
Şimdi,
Amasya’dan gönderilen mektupla ilgili olarak adı geçen kişilerin görüşlerine
bakalım:
Kara Vasıf
Bey, cevabında, şimdiden ortaya çıkmamız iyi oldu. Zira bayrak açıldığında canı
yanan millet, derhal toplanır, gizli gizli iş gayet geç ve güç olurdu.
İngilizler tazyik ediyormuş, onların tazyiki millî varlığımıza imkan vermemek
içindi. Şimdi çıldırıyorlar demiştir. 6() Bu sözlerden, Kara Vasıf Bey’in
Amasya’da alınan kararlara tam bir destek verdiği söylenebilir.
Ahmet İzzet
Paşa’nın görüşleri şöyle aktarılmıştır: 61
1-
Yabancılardan her türlü teşvik ve kolaylığı gören gayrimüslimler. İtilaf
Devletlerinin müdahalesini çekecek sebepler arıyorlar. Şikayetlere meydan
vermemek için gayrimüslimleri iyi tutmak, halkın taarruzlarına meydan vermemek
lazımdır.
2-
İstanbul’a karşı itaatsizce hareket tarzı doğru değildir. Daima hürmetli
olunmalıdır.
3- İtilaf
Devletleri. Bolşevizmden çok çekindiklerine göre, Trabzon ve diğer bölgelere
asker çıkarma teşebbüslerine karşı konulması, Osmanlı ülkesinin bölünmesine ve
İstanbul’daki müslümanların katliamına meydan verilmesi olacaktır.
Bu sözlerden
Ahmet İzzet Paşa’nın daha çok günlük olaylarla ilgilendiği anlaşılmaktadır.
Amasya’da alınan kararların uzun vadede verebileceği sonuçlar hakkında bir
düşüncesi yoktur.
Nafia Nazırı
Ferit Bey’in Amasya kararları ve Sivas Kongresi daveti ile ilgili mektup
hakkındaki kanaatleri ise, şu şekilde ifade edilmiştir:62
1- Hareket
zamansızdır. Gizli olarak her türlü hazırlık yapılmalı, Avrupa bizi bölmeye
kalkışırsa o zaman meydana çıkmalı ve mücadeleye atılmalıdır.
2- Bu
acelecilik sonucunda İngilizlerin tazyiki artmış, Mustafa Kemal Paşa’nın azline
bu zorunluluk hali ile emir verilmiştir. Fakat bu emirde İstanbul’a gelmesi
şart koşulmuş olmadığından vatanî görevine bir ordu müfettişi sıfatiyle değil,
bir millet ferdi olarak çalışması mümkün ve uygundur.
3- Şeyhülislam
Mustafa Sabri Efendi (o sırada Sadrazam Vekili idi) ile Albay Sadık Bey’in
arası açılmış, fakat kabinenin direnmesi sayesinde Sadık Bey yere vurulmuştur.
Ali Kemal Bey’in hükümetten çıkarılması kendi çalışmalarının sonucudur.
Sadrazam Damat Ferit Paşa, Paris’ten döndükten sonra İçişleri Bakanlığına
geçecektir. Bu faaliyetlerin amacı, hükümeti, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları
lehine çevirmek ve kabineyi Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na bırakmamaktır. Eğer
hükümet onlara geçerse, Mustafa Kemal, Mersinli Cemal ve Yusuf İzzet Paşalara
bir husumet başlayacaktır. Hatta İtilaf devletlerinden asker isteyerek ülkede
her fenalığı yapmaları mümkün olacaktır.
4- Kendisi
yukarıda saydığı önemli işler dolayısıyle Mustafa Kemal Paşa’nın yanına
gelemeyecek, millî görevine İstanbul’da devam edecektir.
Ferit Bey,
Nafia Vekili olarak hükümetin Mustafa Kemal Paşa’yı ordu müfettişliği
görevinden alma kararına uymuştur. Ancak İstanbul’a gelmesinin istenmemiş
olması ile Anadolu’daki görevine devam edebileceği fikrindedir. Amasya
kararlarının açıklanmasını uygun bulmamakla beraber, Sivas Kongresi kararını
tasvip ettiği anlaşılmaktadır.
1- Ahmet
Rıza Bey’in konu ile ilgili görüşleri de şöyle tesbit edilmiştir:63
1- Haince
hareketlerde ve girişimlerde bulunmadıkça, gayrimüslimlere saldırmamak ve
mümkün mertebe onları kazanmak lazımdır. Bu güvence oralardaki İtilaf
Devletleri temsilcilerine de verilmelidir.
2- Millî
kongreyi gerçekten millî olmaya ve millî egemenliği temsile layık bir düzen,
ağırbaşlılık ve bilgi ile yönetmelidir. Aşırılıktan kaçınmalı, gösterişe meydan
verilmemelidir. Haklı ve makul medenî ilkeleri uygun ve kesin bir dil ile
istemek için yetkililer düzenli ve devamlı bir şekilde çalışmalıdır.
3-
Diktatörlükten, hırslı ve mutaassıp ihtilalcilikten sakınılmak, yasal olan ve
millî isteklere uygun bir yol tutmalı ve bunu davranışlar ile de
güçlendirmelidir.
4- Saltanat
ve hilafetin kesinlikle zarar görmeyeceği, tam tersine millî isteklerin bunu
güçlendirdiği ve hilafetin bağımsızlığı amacını da hedef aldığı her fırsatta
ortaya konulmalıdır.
5- Sahillerimizin
ablukası, barışın geciktirilmesi gibi sonuçlara göre, şimdiden her tarafta
erzak toplanması ve biriktirilmesi, halkın hoşnut tutulması, İtalyanlarla
ilişkilerin güçlendirilmesi ile onlardan silah ve mühimmat alınması şeklinde
kanaat sahibi olduğu belirtilmektedir.
Bu
ifadelerden Ahmet Rıza Bey’in de Ahmet İzzet Paşa gibi gayrimüslimlere iyi
muamele edilmesi ve saltanat ve hilafet makamlarına saygılı davranilmasi
suretiyle Amasya kararlarına ve Sivas Kongresinin toplanması fikrine sıcak
baktığı anlaşılmaktadır.
Mustafa Kemal
Paşa, Hüseyin Rauf Bey ve Üçüncü Ordu Müfettişliği karargahında bulunan
görevliler, toplam 14 günlük bir ikametten sonra Erzurum’a gitmek üzere 26
Haziran 1919 günü Amasya’dan ayrılmışlardır. 64
Amasya
Tamimi üzerinde bilim adamları tarafından değişik yorumlar yapılmıştır. Bu
tamim ile Mustafa Kemal Paşa’nın niyetini ilk ve kesin bir biçimde ortaya
koyduğu ifade edilmiştir. 65 Başka bir yorumda, Amasya Tamimi bir inkılap
bildirisi olarak değerlendirilmekte ve, “Her ne kadar padişah doğrudan hedef
alınmamışsa ise de, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde oluşan ve
örgütlenen ulusal irade, yüzyılların dinî ve geleneksel Osmanlı iradesini
yıkıyordu. Bir yandan düşman işgaline karşı başlayan bu örgütleniş, diğer
yönden ulusal egemenliği sağlamak için padişah ve onun temsil ettiği değerlere
karşı da yapılıyordu. Bu sebeple “millî bağımsızlık” ve “millî egemenlik” iç
içe birbiriyle bütünleşmiş bir biçimde başlıyordu” denilerek 66 millî
bağımsızlık ve millî egemenlik kavramlarının ön plana çıkarıldığı
vurgulanmaktadır.
Amasya
Tamiminin siyasî boyutunu değerlendiren bir yazar ise, “Amasya Tamimi ile Türk
devriminin aksiyon safhası, yani ihtilal su yüzüne çıkmış, millî hakimiyet ve
istiklale dayanan millî hareket, haksızlığa karşı bir isyan parolası olarak
belirmiştir. Amasya Tamimi,bir ihtilal beyannamesidir ve Anadolu’da ihtilalin
başladığını göstermektedir” demekte67. yine aynı yazar, Amasya Tamiminin hukukî
boyutunu değerlendirirken de, “Türk inkılabının bir temel prensibi olan millî
hakimiyet, sultan halifeye karşı millet iradesinin bir görünümü olarak, hukukî
yönüyle Amasya Tamiminde yer almaktadır. Bu prensip. Erzurum ve Sivas
Kongrelerinin kararlarına etki yapmış, sonraları hakimiyetin kayıtsız şartsız
millete ait olması gereğini ortaya çıkarmıştır” 68 şeklinde görüşlerini ifade
etmiştir.
Konuyu bir
Siyaset Sosyologu gözü ile değerlendiren Prof. Dr. Doğu Ergil de çok ilginç
sonuçlara varmıştır. Buna göre, “Amasya kararlan, Türk millî devletinin
doğuşunu hazırlayan olayları açış belgesi olacak niteliktedir. Bu genelge ile
meslekî kökenleri asker olan ve bütün yetkilerini, etkinliklerini, itibarlarını
devlete ve onu temsil eden saltanat kurumuna bağlılıkla, hizmetle sağlamış
yüksek rütbeli bir küme memur, kendilerine bu imkanı sağlayan kurumlara karşı
açıkça cephe alıyorlardı”. 69 “Amasya toplantısının ve varılan kararların en
önemlilerinden biri de, bürokratik kökenli olan önder kadronun, millî dava
doğrultusunda çalışabilmeleri ve dayanışmalarını sürdürebilmeleri için, hükümet
ile olan ilişkilerini sınırlamaları, gerekirse emir komuta ilişkilerini
kesmeleri gereğidir. Böylece İstanbul’un millî cereyan ve teşkilatlanma
açısından zararlı olan teşebbüsleri daha tesirli olarak önlenebilecektir”. 70
“Amasya toplantısının bir başka önemli sonucu da, teklif edilen ve düşünülen
bütün teşebbüslerin, bugün haritada Türkiye olarak görünen Türk yurdu
çerçevesinde öngörülmüş olmasıdır. Arap topraklan, son derece gerçekçi bir
kararlılıkla, tartışma dışı bırakılmıştır. Başka deyişle, milliyetçilik, coğrafî
mekanda da gerçekçilik temeline oturtulmuştur”. 71
Diğer bir
değerlendirmeye göre de Amasya Tamimi, “ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk
devletinin kurulması yolunda atılan ilk adım” olarak ifade edilmiştir. 72
Devlet denildiği zaman, her seyden önce bir insan topluluğu, bir millet varlığı
anlaşılır. Bundan sonra, bu insan topluluğunun coğrafî sınırlarla belirlenmiş
bir arazide yerleşmiş olduğu görülür. Bir milleti meydana getiren kişilerin, o
millet içerisindeki her çeşit hürriyeti; yaşama hürriyeti, çalışma hürriyeti,
fikir ve vicdan hürriyetinin güvence altında bulundurulması gerekir. Bunun gibi
bir milletin tamamının her çeşit hürriyeti, yani kendi topraklarında dışardan
hiçbir müdahale ve sınırlama olmaksızın, hür ve bağımsız yaşaması ve çalışması
gereklidir. İşte, devlet gerek kişilerin hürriyetini sağlamak için millet
üzerinde bir nüfuza ve gerek ülkenin bağımsızlığını koruyabilmek için kendine
özgü bir nüfuz ve kuvvete sahip olmalıdır. O halde devlet, belirli bir arazide
yerleşmiş ve kendine özgü bir kuvvete sahip kişilerin bütününden oluşan bir
varlıktır. 73 Modern hukuka göre de devlet, bir milletin belli bir toprak
parçası üzerinde politik bir örgütlenme sonucu ortaya çıkan kişiliği olarak
tarif edildikten sonra, devleti meydana getiren unsurlar Ülke, Millet
(topluluk), Devlet kudreti (İstiklal) ve Politik Örgütlenme (İktidar) şeklinde
sıralanmıştır. 74
Konuyu bu
açıdan ele alıp değerlendirdiğimizde, Amasya Tamiminde vatanın bütünlüğü,
milletin istiklali tehlikededir denilerek mevcut devlet yapısının yani Osmanlı
Devletinin dayanması gereken unsurlardan ikisi ülke bütünlüğü ve istiklal
esasının yok olmaya yüz tuttuğu anlatılmaktadır. İstanbul’daki hükümetin,
üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememiş olduğu söylenerek
yine devletin diğer bir esası olan siyasî örgütlenme, yani iktidar gücünün de
bittiği dile getirilmektedir. Bunların sonucunda milletin bütünlüğü de ihlal
olduğundan mevcut devlet yapısının sona erdiği ilan edilmiş olmaktadır. Aynı
açıdan değerlendirildiğinde, Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı
kurtaracaktır ifadeleri ise yeni bir devlet yapısının kurulması gereğini işaret
etmektedir ki bu devlet Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. Bu devletin kuruluş
felsefesi olarak da milletin egemenliğine yol açılmış olmakla ilk defa
demokrasinin temel prensiplerine uygulama alanı sağlanmıştır.75
Bütün bu
değerlendirmelerin sonucunda Amasya Tamimi’nin özellikle Millî Mücadele tarihi
açısından olduğu gibi genel olarak Türk tarihi açısından da önemli bir belge
olduğu görülmektedir.
1 Tuncer
Baykara, Türk İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri, İstanbul. 1991. s. 68.
2 Askeri
Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı (ATAŞE) Arşivi. Klasör: 2883, Dosya: 335-B.
Fihrist: 7-1.
3 ATAŞE
Arşivi, Klasör: 2883, Dosya: 335-B. Fihrist: 7.
4 ATAŞE
Arşivi. Klasör: 2883, Dosya: 335-B. Fihrist: 7-2. 7-3, 7-5, 7-9 ve 7-10.
5 Pontus
Meselesi, (Hazırlayan: Yılmaz KURT), Türkiye Büyük Millet Meclisi Yayını,
Ankara. 1995, s. 188.
6 Atatürk
İle İlgili Arşiv Belgeleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını,
Ankara 1982, s. 30-32 (Belge: 29).
7 Atatürk
İle İlgili Arşiv Belgeleri. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını,
Ankara 1982. s. 30-32 (Belge: 29).
8 A.g.e., s.
34-36 (Belge: 34).
9 Yukarıdaki
belgelerden çetecilik olaylarının
Ünye-Erbaa-Niksar-Koyulhisar-Şebinkarahisar-Giresun hattı arasında yoğunlaştığı
görülmektedir. Bugün de bazı terör örgütlerinin aynı bölgeyi eylem alanı olarak
seçmeleri dikkat çekicidir. Bunun, bölgenin coğrafi özelliklerinden
kaynaklandığı düşünülebilir.
10 Kemal
Atatürk, Nutuk (Hazırlayan: Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını,
Ankara, 1995, s. 20.
11 Kemal
Atatürk, a.g.c, s. 21.
12 Sina
Aksin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, İstanbul. 1992 (2. Basım), Cilt:
I. s. 423.
13 Mustafa
Kemal Paşa, Dokuzuncu Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a çıktıktan yaklaşık bir
ay kadar sonra İstanbul hükümeti, yaptığı bir düzenleme ile ordu birliklerini
üç müfettişlik bölgesine ayırmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın sorumluluk sahası.
Üçüncü Ordu Müfettişliği olarak tesbit edilmiştir. 14 Haziran 1919 talihinden
itibaren Mustafa Kemal Paşa resmî yazışmalarında Üçüncü Ordu Müfettişi sıfatını
kullanmıştır. (Mustafa Onar. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür
Bakanlığı Yayını. Ankara, 1995. s. 69-70.
14 S. Akşin,
a.g.e.. Cilt: 1, s. 423-424.
15 Hüseyin
Menç, Millî Mücadele Yıllarında Amasya Portreler – Belgeler, Ankara, 1992, s.
24 Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’ya geldiği tarih. Prof. Dr. Sina Akşin’in adı
geçen eserinde (s.424), 13 Haziran 1919 olarak verilmektedir. Bugün Amasya’da o
günün hatırasını yaşatmak üzere bir lisenin adı. 12 Haziran Lisesidir, Amasya
şehir stadyumunun adı, 12 Haziran Stadyumu’dur. 12-22 Haziran tarihleri,
valilik tarafından Amasya Festivali olarak kullanmaktadır. Resmî kutlamalarda
12 Haziran tarihi esas alındığı için biz de Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’ya
geldiği tarih olarak 12 Haziran gününe riayet ediyoruz.
16 H. Menç,
a.g.e., s. 27. Buradaki isimlerin çoğunluğu. Cemal Kutay’ın Kurtuluş
Savaşı’nııı Maneviyat Ordusu isimli eserinde yer almıştır. Diğerlerini yazar,
kendi mahallî araştırmaları sonucunda tesbit etmiştir. Konu, şerefli bir konu
olduğu için biz o kişileri de Atatürk’ü karşılama şerefinden mahrum bırakmamak
için bunların tamamının karşılama hey’etinde oldukları bilgisine itibar
ediyoruz.
17 H. Menç.
a.g.e. s. 32-33.
18 H. Menç.
a.g.e, s. 104. Bu bina bugün ayakta değildir. 1922 yılında kurulan Merkez
Ordusunun da karargahı olarak hizmet görmüş, daha sonra yıkılarak yerine eski
Orduevi binası yapılmıştır. Amasya Valiliği’nin bu binayı Atatürk’ün ikametgahı
olduğu zamanlardaki fotoğraflarınagöre yeniden inşa etmek şeklinde bir projesi
olduğu bilinmektedir.
19T.
Baykara, a.g.e, s. 63.
20 H. Menç.
a.g.e, s. 43.
21 H. Menç,
a.g.e., s. 43.
22 H. Menç,
a.g.e, s. 52.
23 H. Menç,
a.g.e., s. 52-53.
24 H. Menç,
a.g.e., s. 49.
25 Kemal
Atatürk, Nutuk, Türk Devrini Tarihi Enstitüsü Yayını. İstanbul, 1981, Cilt:
111. s. 910- 911. (Vesika: 19)
26 M.
Fahrettin Kırzıoğlu, Türk İnkılap Tarihi Ders Notları. Erzurum, 1977. s.23.
27 Ali Fuat
Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul. 1953. s. 70.
28 H. Mene,
a.g.e., s. 75-77.
29 Kemal
Atatürk, Nutuk. Cilt III. s. 915-916 (Vesika: 26) Ancak burada sadece tamim
edilen maddeler bulunmaktadır. Bu tamimi yürütmekle ilgili kurum ve kişiler ile
o günkü bazı sorunlara çözüm getiren diğer maddeler yer almamışın. 15u
maddelerle birlikle Amasya’da alınan kararlar A. Fuat Cebesoy Millî Mücadele
Hatıraları, s. 73 74den alınmıştır.
30 Kemal
Atatürk, Nutuk (Haz: Z. Korkmaz), s. 22. Burada zikredilen memurun Amasya
Postahanesi tegrafçılarından Abdurrahman Rahmi Bey olduğu tesbit edilmiştir.
Abdurrahman Rahmi Bey, o tarihî günleri şöyle anlatmıştır: “Çektiğim telgraflar
içerisinde neler neler yoktu. Bütün ordu komutanlıklarına, millî teşkilatlara,
valiliklere, mutasarrıflıklara hitaben hazırlanmıştı. Tabii İstanbul ile olan
irtibat da zaman zaman ağırlık kazanıyordu.
Amasya’da
önemli şeylerin cereyan ettiğini anlıyordum. Evime bazı geceler çok geç
vakitlerde gidiyor, hemen istirahate çekiliyordum. Amasya Postahanesindeki
arkadaşlarımla günlerdir irtibat halinde değildim. Onlardan hiçbir değişik memleket
haberi de alamıyordum. Saraydüzü Kışlasındaki muhaberatın dışında tecrit
edilmiş halde idim. Ancak, zaman zaman Hayali Bey, çevirdiği şifrelerden bazı
haberler istediği zaman, belki de konuşmak ihtiyacı ile, bana aktarıyordu.
Nitekim bu yolla 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’nın Amasya’ya geldiğini,
gene Hüseyin Rauf Bey’in de Amasya’da bulunduğunu öğrendim. Hatta Hayati Bey’in
odasına girerken Rauf Bey’le Ali Fuat Paşa’yı, Mustafa Kemal Paşa’nın odasının
kapısından çıkarken görmüştüm. Günlerdir devam eden şifre trafiğinin bu
mülakatı hazırladığını gene Hayati Bey’in olağanüstü çalışmasından sezinlerken,
çabaların ürününün önüme konulmuş olduğunu gördüm.
Hayati Bey,
elinde bir tomar kağıtla gelmiş ve yanıma oturmuştu. Ancak ikazda bulunmasa onu
da mutad telgraflar arasında zannedebilirdim. Bana dönerek ve elindeki kağıtları
göstererek:
- Rahmi
Efendi, bu çok önemli telgrafı hepsine ve herşeye tekaddüm ederek çekeceksin.
Bunun keşidesi sona erdiği zaman Paşa hazretlerine bildireceğim. Telgraf
çekilene kadar makine başından ayrılmamamı emrettiler, dedi.
Ben o sırada
Kastamonu bağlantılı bir telgraf çekiyordum. Hayati Bey’in bu talimatı üzerine
hemen karşı merkeze devre dışı kalacağımı bildirdim. Kaydı olan metni geçmeye
başladım. Telgraf, bütün askerî birliklere, valilik ve mutasarrıflıklara, bütün
idarî merkezlere ve Kuvva-i Milliye teşkilatına keşide ediliyordu. Ben Amasya
Tamimini mors alfabesine döktüğüm halde muhteviyatını bilemiyordum. Bir gün
sonra Çorum merkezindeki arkadaşımdan öğrendim. O bana bir gün sonra bir
telgraf keşidesi sırasında Sivas’la kongre toplanacağını söylüyor, benim bilgim
olmadığını ifade etmem üzerine de biraz istihza ile, “Postacının kulağı vardır
ama gözü de vardır, sende hangisi yok Rahmi efendi” diyordu. Bir gün önce keşide
ettiğim önemli şifrenin bu okluğunu öğrenmiş oluyordum.
Nasıl
bilebilirdim, ilerde kurulacak genç Türkiye Cıımhuriyeti’nin en önemli vesikası
olacak Amasya Tamimi’nin geleceğimizin ve devletimizin en kalın hatları ile bu
tamimde şekilleneceğini. Ve gene nasıl bilebilirdim bu son derece önemli
vesikanın, bir tamimin hal ve noktalar haline getirilerek, benim parmaklarımla,
memlekete ve cihana duyurulacağını…” (H. Menç. a.g.e., s. 100-101.)
31 A.F.
Cebesoy. a.g.e., s. 76.
32 Feridun
Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri İle Rauf Orbay. Ankara. 1965. s. 36.
33 A. F.
Cebesoy, a.g.e., s. 72.
34 Kazını
Karabekir, İstiklal Harbimiz. İstanbul, I988 (2. Baskı), s. 47.
35 Kemal
Atatürk, Nutuk (Haz: Z. Korkmaz), s. 24.
36 Kemal
Atatürk, Nutuk. Cilt: III, s. 916-917 (Vesika: 27).
37 Gazi
Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev Genel Dizin. Düzenleyen: Sami N. Özerdim. Ankara.
1993. Cilt: IV. s. I
38 Gazi
Mustafa Kemal. a.g.e., s. 269
39 Gazi
Mustafa Kemal, a.g.e., s. 6.
40 Gazi
Mustafa Kemal, a.g.e., s. 283.
41 Gazi
Mustafa Kemal, a.g.e., s. 114-115
42 Gazi
Mustafa Kemal, a.g.e., s. 172.
43 Gazi
Mustafa Kemal, a.g.e., s. 96
44 Gazi
Mustafa Kemal,a.g.e., s. 96
45 Gazi
Mustafa Kemal, a.g.e, s, 49.
46 Gazi
Mustafa Kemal, a.g.e., s. 7.
47 Selahattin
Tansel, Mondrostan Mudanyaya Kadar, Cilt: II, Ankara, 1978, s. 100.
48 S. Akşin,
a.g.e.. Cilt: I, s. 521 ve S. Tansel, a.g.e., Cilt: II, s. 100.
49 S. Akşin,
a.g.e, Cilt: II, s. 271.
50 S. Akşin,
a.g.e.. Cilt: I, s. 525.
51 İsmet
Gönüllü, On Yıllık Harbin Kadnı.sıı. Ankara. 1993. s. 119.
52 İsmet
Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu. Ankara, 1993, s. 122.
53 S. Akşin.
a.g.e. Cilt I, s. 128.
54 S. Akşin,
a.g.e., Cilt: I, s. 186.
55 S. Akşin,
a.g.e, Cilt: I. s. 126.
56 S. Akşin,
a.g.e. Cilt: II. s. 274.
57 S.
Akşin.a.g.e.. Cilt: II, s. 318-319.
58 Kazım
Karabekir. a.g.e., s. 1162.
59 Ahmet
İzzet Paşa, Feryadım. İkinci Cilt, İstanbul. 1993.
60 A.F.
Cebesoy, a.g.e., s. 94.
61 A.F.
Cebesoy, a.g.e., s. 91-92.
62 A.F.
Cebesoy, a.g.e., s. 92.
63 A.F.
Cebesoy, a.g.e.e, s. 93.
64 Kemal
Atatürk, Nutuk. (Haz. Z. Korkmaz), s. 28.
65 Toktamış
Ateş, Türk Devrim Tarihi. İstanbul. 1993 (5. Baskı), s. 130.
66 Ergün
Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I. Ankara. 1994 (3. Baskı), s. 164
67 Hamza
Eroğlu, Türk inkılap Tarihi. Millî Eğitim Basımevi. İstanbul, 1982. s. 179.
68 H.
Eroğlu. a.g.e. s. 184.
69 Doğu
Ergil, Millî Mücadelenin Sosyal Tarihi. Ankara, 1982. s. 114.
70 D. Ergil,
a.g.e. s. 116.
71 D. Ergil,
a.g.e. s. 117.
72 Atatürk
İlkeleri ve İnkılap Tarihi 1/1. Yükseköğretim Kurulu Yayını, Ankara 1995, s.
64.
73 Atatürkçülük,
Birinci Kitap, Milli Eğitim Basımevi. İstanbul, 1984. s. 3.
74 Aydın
Taneri. Türk Devlet Geleceği Dün-Bugün İstanbul, 1981 (2. Baskı) s. 25.
75 J. Blanco
Villalta, Atatürk, (Çev: Fatih Özsu). Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara
1982, s. 291.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder