İç Anadolu’nun doğusunda Kızılırmak ovasının dağlarla birleşen kuzey yamacında kurulmuş olan “Sivas” 1285 metre yüksekliğinde olup, isminin Roma dönemindeki “Sebastia”dan geldiği kaynaklarda belirtilmektedir.1
Şehrin yerleşim açısından Selçuklu Sivas’ının, Roma Sebastia’sının yerinde mi veya başka yerde mi, kurulduğu kesin olarak tesbit edilememiş ise de şehrin, diğer Anadolu şehirleri gibi Türkler tarafından tamamiyle ye¬niden inşa edildiği şüphesizdir.2
Anadolu’nun kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde uzayan ticaret yol¬larının kesiştiği bir kavşak noktasında yer alması nedeniyle Sivas, Hitit3, Roma, Bizans4, Selçuklu5 dönemlerinde önemli bir merkez olarak kar¬şımıza çıkmaktadır. Bilhassa Selçuklular zamanında Konya ve Kayseri gibi, Sivas’da bir ara devlet merkezi olarak kullanıldığı için, idari, kültürel ve iktisadi açıdan önemli seviyeye ulaşmıştır.6
Sivas Orta Çağ’da önemini yitirmemiş, Danişmendlilere, Selçuklulara, Eretna7 ve Kadı Burhanettin Devleti’ne merkez olmuştur. Türkler za¬manında Sivas Anadolu’nun sağlam korunaklı ve bolluk içerisinde olan, ayrıca, doğuya-batıya giden ve Suriye, Mezepotamya ile Karadeniz’i bağ¬layan yolların ticaret merkezlerinden biridir. 8 Gerçekten de Sivas bu dö¬nemde kuzey ve güney uluslarının değiş-tokuş merkezi idi. Kuzeyden gelen köleler, cariyeler ve kürkler İslam ülkelerine buradan dağıtılıyordu.
14. ve 15. yüzyıllarda Avrupa’da feodal düzenin sarsılarak şehir ha¬yatının gelişmeye başlaması, Avrupa ülkelerini Müslümanlarla büyük bir ölçüde ticari ilişkilere yöneltti. Bu şekilde doğu-batı yönünde başlayan ti¬cari faaliyetlerde Anadolu’da yoğunlaştı. Antalya’dan gelen kervanlar Konya ve Kayseri’ye uğrayarak, Sivas’a varıyor, oradan Erzincan, Erzurum yolu ile Tebriz’e gidiyordu.
ilhanlılar zamanında Tebriz, Bağdat’ın yerine geçerek İslam dünyasının en büyük merkezi haline gelince bu yolun ve dolay isiyle, Sivas’ın da önemi büsbütün arttı. Özellikle 13. yüzyılda Sivas, birçok ülkelere ait tüccarların yerleştikleri ve oradan dünyanın her tarafına kervanlar hazırladıkları bir merkez haline geldi. Bundan dolayı şehirde çeşitli milletlere ait tüccar ko¬lonileri kuruldu. Cenevizliler burada bir konsolosluk açtılar. Cenevizli tüc¬carların kimileri yolcu hanlarında kalırken, kimileri de kentte kiraladıkları evlerde oturuyorlardı. Sivas’ta birde kiliseleri vardı. Diğer taraftan şehirde ticaret yapan bir kaç Yahudi de vardı. Sahibiye Medresesi’ne ait vakfiyede Sivas’ta bir Yahudi Mahallesi’nin mevcut olduğu görülüyor.9
Kuzey memleketleriyle yapılan ticaret dolayısıyla Volga bölgelerinden gelen Türk Bulgarlar da şehirde yerleşmişlerdi. Aynı vakfiye bunlara ait bir Medrese-i Bulgari’nin varlığını haber vermektedir. Uluslararası bir tran¬sit şehri haline gelen Sivas aynı zamanda iç ticaret merkezi ve Ana¬dolu’nun dışarıya çıkardığı malların da pazarı idi. Şehrin büyük bir buğday üretim sahasının merkezinde bulunması da önemini artırıyordu. Ya¬bancılar, Orta Çağ’da ünlü olan Türk halılarım Sivas’tan satın alıyorlardı. Sivas bir ticaret merkezi olduğu kadar bir sanayi merkezi haline de gelmiş bulunuyordu. Özellikle, yünlü ve pamuklu dokuma yapımı ilerlemiş idi. Hamdullah Kazvini Sivas soflarının (Sûf-i Sivasi) ünlü olup İran’a kadar gittiğini söyler ki o zaman İran’ın sanayi gelişimi göz önüne getirilirse, bu kumaşların önemi ve Sivas şehrinin sanayi faaliyeti daha kolay anlaşılır.10
Görüldüğü gibi Sivas, özellikle 13. yüzyılda en görkemli çağını ya¬şamış, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden Anadolu’nun en önde gelen beldelerinden biri olmuştur. 14. yüzyılın ortalarında Sivas’tan geçen İbn Batuta, burası hakkında şu bilgileri vermektedir: “Burası Irak’a bağlı bir ülkenin en büyük şehirlerinden biridir. Umumi Vali ile ileri gelen as¬keri kumandanlar orada otururlar. Şehir, hem güzel, hem de bakımlı olup geniş caddelere sahiptir. Çarşıları insanlarla dolup taşar. Burada medrese tarzında inşa edilmiş Darü’s-Siya’de / Beğler Konağı denilen büyük bir bina vardır ki, sadece peygamber soyundan gelen misafirler bu konakta ağırlanırlar…”11
Sivas, 14. yüzyılda Kadı Burhanettin Devleti’nin merkezi olarak bu par¬lak dönemini sürdürmüştür.12 Sivas şehrinin giderek değer kaybetmesinin başlangıcı Moğol hükümdarı Timur’un bu şehri ele geçirip yakıp yıkmasıyla başlar.13 1398’de Yıldırım Beyazıd zamanında Osmanlıların eline geçen Sivas, Osmanlı devlet örgütünde eyalet merkezi idi. Yıldırım Be-yazıd’ın Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi ve esir düşmesi üzerine baş¬layan fetret döneminde Sivas’ta Mezid Bey Hükümeti kurulmuş ve beş sene devam etmiştir (1402-1407). Şehir, ondan sonra yine Osmanlı ege¬menliğine geçmiştir. Osmanlı idaresi zamanında beylerbeylik olan Sivas’a 16. yüzyılda “Rumiye-i Sugra” veya “Eyalet-i Rum” 14 adı verilmiştir. Paşa Sancağı olan Sivas’ta Beylerbeyi olan Paşa, aşağı kalede “Paşa Ko¬nağı” denilen yerde otururdu. Paşanın burada oturmasının kanun gereği ol¬duğunu belirten Evliya Çelebi’ye göre Sivas Paşasının hası 900.000 akçe idi. 48 zeamet ve 928 timari olun bu eyaletin Amasya, Bozok, Canik, Çorum, Divriği, Arapkir ve bir de Sivas olmak üzere yedi sancağı vardı.15 Eyaletin sının doğuda Erzurum ve Diyarbakır, güneyde Maraş ve Ka¬raman, batıda Karaman ve Anadolu eyaletleri, kuzeyde Karadeniz idi.16
Sivas bu yüzyılda oldukça mamur bir şehirdi. Büyük camileri, ker¬vansarayları, hamamları ve medreseleri ile Anadolu’nun en önemli eya¬letlerinden birini teşkil etmekteydi. 17. yüzyılın ilk yıllarında Anadolu’yu dolaşan Polonyalı Simeon Sivas’a da uğramıştı. Seyahatnamesinde Sivas’la ilgili şu bilgileri vermektedir: “Sivas, enine ve boyuna çok büyük, çok nüfuslu, ekmeği, eti, sütü ve yağı bol bir şehirdir…”17
1. yüzyılın ortalarında (1649) Sivas’tan geçen Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde Sivas’la ilgili etraflıca bilgi vermektedir. Ona göre; “Sur¬ların kuşattığı sahada Sivas 40 mahalleye ayrılmıştı ve 4600 ev bu¬lunuyordu. Şehirde 18 han, Ulu Camii civarında bedestende ise 1000 (?) dükkan, 140 ibtida mektebi, 45 çeşmesi ve hamamları” bulunuyordu.18
yüzyıl boyunca da bu varlığını sürdüren Sivas, zaman zaman Çapanoğullarının tesiri altında kalmış, valiler ve derebeylerin devlete baş kal¬dırma hareketlerinden çok zarar görmüştü. Bu yüzyılda Sivas sınırlarına girmek çıkmak başlı başına bir meseleydi.19 Bu yüzyılın ikinci yansında buradan geçen Sestini, kendilerinin şehir ileri geleninin huzurunda iken dı¬şarıda Ermenilerden oluşan bir grubun gösteri yaptığını, camları kırdığını, evi ateşe verdiklerini ve canlarını haremden kaçarak kurtardıklarını yazar. Sonradan öğrendiğine göre bu baş kaldırışın nedeni bu kişinin 100.000 ku¬ruşluk bir vergi salmasıdır. Sestini’nin verdiği şu bilgi de gerçekten il¬ginçtir: “Halk genelde soğanla beslenir. Soğan dışında sebze ve meyve yetişmez. Sokaklarda Mısır’dan fazla soğan kokar”.20
19. yüzyılda Sivas’tan geçmiş bazı gezginlerin bura hakkında ki göz¬lemlerine baktığımızda ise; Osmanlı ordusunda danışmanlık yapan ve iyi biz gözlemci olan Moltke, Sivas hakkında şu bilgiyi veriyor: “11 Mart 1838- Sivas. Dün de son derece zorlukla ve ancak adi adımla yapılan bir yolculuktan sonra akşama doğru Sivas’a vardık… Göz alabildiğine kalın bir kar tabakasıyla örtülüydü, sadece sarp kayalıklar bu yek¬nesak beyaz örtüden ayrılıyordu, çünkü ağaç diye bir şey yoktu. Bu beyabanın ortasında ihtişamlı görünüşü, kubbeleri, minareleri ve eski burçları ile Sivas var. Bir tepenin üzerinde bir iç kalesi, şehri or¬tasında bir ikincisi bulunuyor. Evler çatı yerine toprak damlalarla ör¬tülü. Fakat hiç bir yerde buradaki kadar pisliği bir arada gör-medim”.21
Aynı yıllarda Anadolu’yu gezen F. Amsworth (1839) eserinde Sivas’la ilgili şu bilgiyi vermektedir: “Haly’s vadisinden (Kızılırmak Vadisi) altı saat kadar süren kısa ve kolay bir yolculuk yaptık… Sivas dörtte biri Hristiyan olan onaltı bin kişilik nüfusuyla büyük bir kenttir. Paşanın ikametgahıdır. Merkezi bir konuma sahiptir. Şimdi buharlı gemilerin sefer yaptıkları Samsun’a kapıdır ve İngiliz tüccarlarının malları için hazır bulacakları mükemmel bir ambardır. Kent, çukur oluşundan, caddelerin dar ve kirli oluşundan ötürü pek sağlıklı değildir.” 1850-1859 yılları arasında Anadolu’yu gezen ve bu arada Sivas’a uğrayan Mordmann’da temizlik konusunda çağdaşlarıyla aynı gözlemi paylaşmaktadır. “Sivas’a girdiğimizde en çok hoşumuza giden, şimdiye kadar Ana¬dolu’nun hiç bir yerinde görmediğimiz kadar bol miktardaki ça-murdu.” 22
19. yüzyılın ikinci yarısında diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Sivas’ta da ani bir iktisadi çöküş gözlenmektedir. 23 Sivas rahat ve huzuru ancak Tanzimat’tan sonra görebilmiştir. 1864 yılından sonra yapılan teş¬kilatlandırmada Sivas vilayet yapılarak24 kendisine Amasya, Tokad, Şe¬binkarahisar sancakları bağlanmıştı. Bu il örgütlenmesine göre 3 sancak, 22 ilçe ve 65 bucağı kapsayan Sivas, vilayetin merkezi oldu. Böylece Sivas 60.300 km2 lik bir alanı kapsıyordu. 25
Sivas istibdat devrinde sürgün yeri olarak kabul edilirdi. Osmanlı sa¬rayından gönderilen paşalar istibdatçı padişahın temsilcisi olarak vilayeti idare ederlerdi. Bunun için cezalandırılanlar ve İstanbul’dan uzak¬laştırılmak istenenler için Anadolu’nun tam ortasındaki bu şehir özellikle seçilmekteydi.26 Buna rağmen bu dönemde Sivas’ta valilik yapmış ve ger-çekten iz bırakmış valiler görüyoruz. 9 Ocak 1882-17 Eylül 1885 tarihleri arasında valilik yapan Halil Rıfat Paşa ilin rengini değiştirmeye çalışan bir devlet adamıdır. Yayınladığı on bir “tembihname”si27 ile halka ve çift¬çiye gerekli öğütler verdiği gibi “Gidemediğin yer senin değildir” pa¬rolası ile Sivas’ı karayolları ile bütün komşu illere bağlamıştır. Bunun ya¬nında pek çok köprü ve bugün de halen hükümet binası olarak kullanılan 42 odalı hükümet konağı, hapishane, askeri rüştiye, dar-ül-muallimin ile beş oda ve bir salonlu Maarif Dairesini yaptırmıştır.28 Bölgenin ilk rüştiye, idadi ve sultanileri yine burada kurulmuş, Sivas Lisesi 1887’de, sanat ens¬titüsü 1902’de açılmıştır.29
1913-1917 yılları arasında valilik yapan Muammer Bey’de Sivas’ın ge¬lişmesine önem vermiş, vilayetin dış tahrikler ile o ara bozuk olan asayişini düzeltmek için büyük çabalar harcamış, doğuda ordunun iaşe ve ikmali ko¬nusunda büyük yardımlarda bulunmuştur. Bu arada gençlerle izci kampları kurmuş ve bunlarla ordunun levazım merkezine yiyecek taşınmasını sağ-lamıştır. Bu yoğun çalışmalar arasında da Sivas’ın mimarı için çalışmalar yapmış 30, öksüz yurtlarını kurmuş, kendi döneminde bunların sayısı yir¬miyi bulmuştur. I. Dünya Savaşı’nın güç şartları içinde yaptığı bu ça¬lışmalar arasında öğretmen okulu binasının temelini atması, askeri hastane, merkez komutanlığı ve kolordu binaları ile hükümet konağının üçüncü kat ilavesi onun eseridir. İl basımevi binasını ilk kuran da odur. Ayrıca çift¬çinin tarım yönünden gelişmesi için orak ve harman makineleri getirmiş, talebe yurdu onun ilham ve himayesi ile açılmıştır. 31 Çok şey yapmak is¬temesine rağmen I. Dünya Savaşı’nın koşulları buna engel olmuştur.
I. Dünya Savaşı başlarında Sivas’la ilgili bilgilerde bir sağlamlık gö¬remiyoruz. Verilen rakamlar ancak tahminlere dayanmaktadır. Osmanlı yö¬netiminin arşiv tutmak hususundaki muhteşem dikkati, devletin sukut yıl¬larında dağılır. Özellikle taşra kayıtları II. Meşrutiyet’i izleyen yıllarda tam bir karanlığa gömülür. Bundan sonra, ancak çok yakın zamanlara kadar bil-diklerimizi, mucize kabilinden kıyıda köşede kalmış bilgi kırıntılarına borçluyuz.32 Özellikle doğu bölgesindeki savaş hareketleri, nüfus durumu ve problemleri bütün savaş boyunca önemli bir rol oynamış, 93 Savaşı’ndan, I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar gerek dışardan içeriye, ge-rekse içerden dışarıya bazı göçler olmuştur. Çerkeş olarak Kars tarafından bazı göçmenler gelmiş, bunların çoğu Şarkışla kazası dahilinde iskan edil¬mişlerdir. Göçler, kanunla göçürmeler, bölge boşaltmalar vs. bütün 1914-1928 döneminde doğu bölgesinin en önemli konularından biri olmuştur. Göçler ya istilaların sonucu, ya cephe gerisinde boşaltmaların sonuçlarıydı.
I. Dünya Savaşı öncesi Sivas Vilayeti şu şekildeydi33:
Sivas Vilayeti Merkezi
Sivas
Amasya Livası Amasya
Tokat Livası Tokat
Karahisar-ı Şarki Livası Şebinkarahisar
ATATÜRK VE SİVAS
Milli Mücadele başlangıç tarihi olarak kabul edilen Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından önce adından fazla söz edilmeyen Sivas vi¬layeti Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçip Milli Mücadeleyi baş¬latmasından sonra her Anadolu Vilayeti gibi kısa sürede ona katılmakta gecikmedi ve bir anda kendini Milli Mücadele’nin merkezi olarak buldu.
Sivas Anadolu’nun o günkü ortamı içinde Amasya Genelgesi’nde de be¬lirtildiği gibi “Anadolu’nun her bakımdan en emniyetli yeri” 34 ol¬masına rağmen hem çok eşkiya ve silahlı çetenin, hem de Milli Mücadele’ye karşı olan Hürriyet ve İtilafçıların hayli etkin olduğu bir vilayetti. Mondros Ateşkes Antlaşması’yla kendini İtilaf Devletlerinin eline bırakan Osmanlı Hükümeti de bunları ortadan kaldırmak için çaba göstermek şöyle dursun her geçen gün onları daha da körüklüyordu. İşte bu hükümetin temsilcisi olan Sivas Valisi Reşit Paşa da önceleri İs-tanbul’un dediğini yapmış, sonunda artık dayanamayıp İstanbul’a son sö¬zünü söyleyerek Milli Mücadele saflarına geçmiştir.35
Erzurum Kongresi ile başlayan Anadolu hareketi Sivas Kongresi ile ge¬lişmesini sürdürmüş ve Heyet’i Temsiliye’nin Anadolu’nun yönetimine el koymasıyla sonuçlanmıştır. İstanbul’un karşı çabalarına rağmen 4 Eylül 1919’da çalışmalarını bitirmiş (İrade’i Milliye) 36 erkeğiyle, özellikle ka¬dınıyla 37, Milli Mücadele’nin ilk hareketlerinden bazıları burada baş¬lamış, Heyet’i Temsiliye’nin Sivas’tan ayrılmasından sonra da devam et¬miştir.
Kongre öncesi hayli olaylara sahne olan ve herkesin bir heyecan ve telaş içinde bulunduğu Sivas Vilayeti’nin durumu Kongre sırasında bir bek¬leyişe ve daha o eski sessiz sakin günlerine geri dönmüştür. Tüm bu süreç içinde Sivas Vilayeti tüm kadroları ve halkıyla elinden geleni yapmış, Mustafa Kemal Paşa’nın da dediği gibi “Cumhuriyetin temelini burada attık “ sözüyle tarihde layık olduğu yeri almıştır.38
Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından sonra önemli bir kaç olay 39 dışında Sivas’ta neler olup bittiğini izlemek mümkün değildir. “Gaye’i Milliye” (1921) ve “Mücahede-i Milliye” (1922) gibi gazeteler çok kısa ömürlü de olsa Sivas’ın yakın tarihine ince ve zayıf ışık huzmeleri düşürebilmişlerdir. Yeri gelmişken mahallinde muhafaza edilmesi gereken nüfus, adliye ve vilayet kayıtlarının SEKA’da nihayetlenen bir yolculuktan sonra ebediyyen ortadan kalktığını da belirtmeliyiz. Milli Mücadele yıl¬larında Sivas’ın tarihi bu ve buna benzer sebeplerden dolayı karanlıklar içindedir.40
Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk tarafından başlatılan Türkiye’yi çağdaşlaştırma sürecinde yapılan inkılap hareketleri Sivas’ta da ilgi ile takip edilmiş ve benimsenmişti. 24 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu ‘da başlattığı Şapka İnkılabı Sivas’ta hemen kabul edilmiş, gazetelerde şapka ile ilgili haberlere sık sık rastlanır olmuştu.41 Hatta Sivas Vilayet Meclisi TBMM’nde Şapka Kanunu görüşülür ve tartışılırken, kanunla tanzim edil¬mesi gereken bir mesele hakkında bütün vilayetleri inkılap yarışında geride bırakarak 24 Kasım 1925’de öncü bir karar çıkartmıştı.
“Meclis-i Umum-i Vilayet’e takdim olunan kisve-i medeniyenin umuma teşmili hakkında takrir mevadd-ı müstacelen add olunarak o günkü ruzname-i müzakerata idhali müttefikan kabul olunmuş, ber vech-i ati mukarrerat ittihaz edilmiştir.
Şapkanın resmi kıyafetler müstesna olmak şartıyla bilumum teş¬mili ve buna muhalefet edenlerin idare-i vilayet kanununun madde-i mahsusası veçhile tecziyesi veyahut mesele esasen beledî bir şekilde bulunduğu cihetle beledî kanunun bu babdaki mevaddı ahkamına göre evamir-i belediyeye itaat etmeyenler hakkında dahi aynen tatbiki takarrür etti ve suret-i tatbiki hakkında cereyan eden müzakere ne¬ticesinde:
Merkez vilayette bir, kaza merkezlerinde bir buçuk, nevahi ve kar¬yelerde iki ay zarfında tarihli ilanından muteber olmak üzere kisve-i medeniye iksası bilûmum halka teşmili müttefikan kabul olundu.
Meclis-i Umûm Reis-i Sanisi Hayri.” 42
Sivas, Harf İnkılabı’nda da, Şapka İnkılabı’nda olduğu gibi öncü bir rol oynamıştır. Kızılırmak Gazetesi’nde Harf İnkılabı’yla ilgili yazılara, henüz inkılaba karar verilmediği 17 Mayıs 1928 tarihinden itibaren başlandığı gö¬rülmektedir. O tarihlerde gazetede yer alan “Latin Harfleri Kabul Edi¬lirse” başlıklı yazı Latin harfleriyle yayınlanmıştı. İstanbul gazeteleri bile basımda Latin harflerine 9 Ağustos 1928 tarihinden itibaren yer vermeye başlamışlardı. Sözü edilen yazıda bir çok yazım hatası bulunduğu gibi, ya¬zının bazı kısımlarında elde yeterli harf bulunmadığı için Arap harfleri kul¬lanılmıştır. Yazıda ayrıca yazarın haftada beş saat halka Latin harflerini öğretmeye hazır olduğunu bildirmesi Harf İnkılabı’nın gerçekleşmesini ne kadar arzu ettiğini göstermektedir. Kızılırmak Gazetesi Harf înkılabı’yla il¬gili gelişmeleri, yetkililerce bu konuda yapılan açıklamaları zamanında halka duyurarak onları bilgi sahibi yapmayı görev saymıştır. Dil Encümeni’nin faaliyetlerini, almış olduğu her türlü kararı ve tebliği, Anadolu Ajansı ve diğer gazetelerden aldığı haberler aracılığı ile halka anında ilet-miştir. 43
Harf İnkılabı’nın başlamasıyla birlikte, Sivas’taki hareketlenme daha da artmış, milletvekillerinin de katıldığı kurslarla halka yeni yazı öğretilmeye çalışılmıştır.
1925 yılından sonra hız kazanan inkılap hareketlerinde Sivas asla geri kalmamıştır. Uluslararası saat ve rakamların kullanılmasında 44, ezanın Türkçe olarak okunmasında 45 Soyadı Kanunu’nda 46 ve diğer inkılap ha¬reketlerinde hep önderini takip etmiştir.47
BİRİNCİ GELİŞ (27 – 28 Haziran 1919)
Kurtuluş Savaşımızın başlangıç tarihi olarak kabul edilen Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 günü ile, Anadolu’da yeni bir halk meclisinin ve hükümetinin yönetimi ele aldığı 23 Nisan 1920 günü arasındaki dönem, Anadolu halkının en çok sıkıntı çektiği, Milli Mücadele bilincine tam olarak vardığı dönemdi. I. Dünya Savaşı’na Osmanlı Hü¬kümeti katıldığı ve sonuçlarına katlandığı halde Kurtuluş Savaşı, Ana¬dolu’nun olanakları ile Osmanlı Hükümeti’ne rağmen ve çoğu zaman düş¬manla birlikte Osmanlı Hükümeti’ne de karşı yürütülen bir mücadele idi.
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılı Mayıs’ının 19’ncu günü Samsun’a çık¬tığında ülkenin genel durumunu “Nutuk” un ilk sayfalarında ayrıntılı bir şekilde açıklıyordu. 30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Türkiye’nin parçalanmak istendiği, Batı Anadolu’nun İtalya ve Yunanistan’a, özellikle “Güzel İzmir”in Yunanistan’a verileceği, Doğu Anadolu’da Ermenistan Devleti kurulmak istendiği açık seçik se¬çilmeye başlanmıştı. Türk ulusu tarihinde ilk kez bu kadar perişan, çaresiz umutsuz bir durumdaydı. Tüm Dünya’da, Türklerin bu durumundan mem¬nundu. Çanakkale’de dünyanın en güçlü donanmasını ve ordularını dize ge¬tirmiş olan, yüz yıllardır efendi yaşamış Türk ulusu özgürlüğünden vaz¬geçip, boynuna vurulmak istenen kölelik zincirini kabul edecek miydi?
Türk topraklarının Yunanistan’a ve Ermenistan’a verileceği haberi ay¬dınları harekete geçirdi. Öncelikle Yunanistan’a ve Ermenistan’a verilecek toprakların savunmasını sağlamak için yurdun çeşitli yerlerinde “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri” kuruldu. Başlangıçta kurulan Müdafaa-i Hukuk Ce¬miyetleri, Anadolu ve Trakya topraklarının kurtuluşu için dağınık ve mer-kezi otoriteden yoksun olarak, yalnızca kendi bölgelerinin kurtuluşunu sağ¬lamak için örgütlenmeye başladılar. Cemiyetlerin kurulmalarındaki temel duygu Türklük duygusu idi. Temsil ettikleri bölgelerin tarih, coğrafya ve nüfusça Türklere ait olduğunu isbat etmek ve böylece Osmanlı Devleti’nden ayrılmamayı sağlamak amacıyla kurulmuş olan bu cemiyetler ilmi araştırma, istatistiki bilgi ile büyük devletlere haklı olduklarını kabul et¬tirmek için propaganda yolunu yeterli görüyorlardı. Programları, vatanın bütünlüğü ve Türk ulusunun bütünü düşünülerek hazırlanmamıştı. Ta¬şıdıkları adlarda bunu açıkça göstermektedir.
I. Dünya Savaşı’nda müttefiklerimizle birlikte yenemediğimiz İtilaf Devletleri’ni şimdi tek basma yenmemiz olanaksız görülüyordu. Boş yere hayale kapılmadan İngiltere’nin himayesinin sağlanması İstanbul Hükümeti’nin ve basının genel görüşü idi. Tek kişi, düşman donanmasını gör¬düğü gün, “Geldikleri Gibi Giderler” diyen Mustafa Kemal Paşa, ba¬ğımsız bir Türk Devleti’nin, ancak topyekün ulusal bir savaşla gerçekleşeceğine ve emperyalistlerin yenileceğine inanıyordu.48 Bunun için uzun süre İstanbul’da kalan Mustafa Kemal Paşa bu işin buradan ola¬mayacağını anlamış ve Anadolu’ya geçmeye karar vermişti. Aradığı fırsat adeta İstanbul Hükümeti tarafından kendisine verilecek ve 5 Mayıs 1919 tarihinde “9’ncu Ordu Müfettişi” görevine getirilecektir. 16 Mayıs 1919 da Bandırma Vapuru ile başlayan yolculuk 19 Mayıs 1919 günü Türk’e kö¬leliği kabul ettirmek isteyenlerin düşüncelerini yıkan çağdaş Türkiye’nin kurulmasını hazırlayan bir olayı gerçekleştirerek son buluyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi henüz bir ayını dol¬durmuştu. Bu müddet zarfında bütün ordu birlikleriyle temas sağlanmış ve milli teşkilat kurulması fikri yayılmaya başlamıştı. Amasya’dan 18 Haziran 1919’da Edirne’de I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’e şifre ile ver¬diği talimatta şöyle diyordu: “… Trakya ve Anadolu milli teşkilatlarının birleştirilmesi ve milli sedayı gür sesle cihana duyuracak bir yer olan Sivas’ta ortak ve kuvvetli bir heyet kurulması kararlaştırılmıştır…” 49
Bu amacın gerçekleşmesi için 21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da bir takım kararlar alınıyordu. “… Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin acele toplanması…”50nı öngören bu kararlar bir yazıyla birlikte vali ve kumandanlara duyuruldu. Acaba Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele’nin üssü olarak niçin Sivas’ı seç¬mişti? Bunun nedenini yine Amasya kararlarında görüyoruz. Çünkü Sivas, o günkü koşullara göre “Anadolu’nun her yönden güvenli” yeridir. Ger¬çekten Sivas’ın çevresi az sayıda geçit veren büyük dağlarla çevrilidir. Bu geçitler az bir kuvvetle tutulduğu takdirde Sivas’ın işgali kolaylıkla ger¬çekleşemez. En büyük tehlike Samsun’dan yapılacak bir düşman çı¬karmasından gelebilir. Bunun için 3. Kolordu’nun iki tümeni Samsun-Sivas geçidini tıkamıştır.51
Amasya’da ulusal ihtilalin kararları alınırken, Erzurum’da da “Vilayat-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti”nin düzenlediği bir kong¬renin toplanması için çalışılıyordu. Doğu Anadolu’nun Ermenilere ve¬rileceği haberinin duyulması ve Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın, doğu il¬lerinin Ermenistan’a bırakılması konusunda yumuşak ve teslimiyetçi politikası anlaşılınca 52, bu cemiyet doğu illerinin bütün Müslüman hal¬kının haklarını savunmak için İstanbul’da kurulmuştu. Cemiyet mer¬kezinden, Erzurum’da bir şube açma yetkisini alan Cevat Dursunoğlu Er¬zurum’a gelerek burada bir şube açtı. 10 Mart 1919’da kurulan şube hızla örgütlenmeye53, çevre illerle özellikle Trabzon’la ilişki kurarak, Doğu Anadolu’nun Ermenistan’a verilmesini engellemek için çalışmaya başladı.
Diğer yandan Trabzon şehrinin Rumlara verileceği endişesi ile Trab¬zon’da kurulmuş bulunan Trabzon Müdafaa-i Hukuku, Erzurum’da bir vi¬layet kongresi toplamaya karar verdi.
Erzurum’da bu gelişmeler olurken, toplanacak Erzurum Kongresi’ne Mustafa Kemal Paşa, cemiyet ve Kazım Karabekir Paşa tarafından davet edildi. Diğer yandan İstanbul Hükümeti de Mustafa Kemal Paşa’nın Havza ve Amasya’daki çalışmalarını öğrenmiş ve kendisini İstanbul’a çağırıyordu. Amasya Genelgesi’nde, ulusal birliğin sağlanması için toplanacak kong¬renin yeri Sivas olarak belirlenmişti. Fakat Erzurum’un davetini kabul eden Mustafa Kemal Paşa Doğu Vilayetleri adına 10 Temmuz’da toplanacak kongre 54 için 25 Haziran’da Amasya’dan ayrıldı.
Bu arada İstanbul Hükümeti, Elaziz Valiliği’ne atanan Ali Galip ara¬cılığı ile yeni bir engellemeye başvurdu. Dahiliye Nazın Ali Kemal Bey, Anadolu’ya yolladığı bir emirle 55, Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklanıp İs¬tanbul’a gönderilmesini istedi.
Sivas, bu günlerde bir yanda İstanbul Hükümeti’nin emirlerinin kayıtsız, şartsız uygulanmasını isteyen Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin Sivas İl Başkanı Halit Bey. diğer yanda Milli Mücadele’yi savunan Rasim Bey. Bir yanda Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklatmak için can atan Ali Galip, diğer yanda Mustafa Kemal Paşa’nın emirlerinin uygulanması için ortam hazırlayan İb¬rahim Tali Bey ve bütün bu Milli Mücadele taraftarı ve karşı cephanenin boy hedefini teşkil eden Vali Raşit Paşa. Bunların hepside Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’a gelmesinden önce huzursuz bir durumdaydı.
Vali Reşit Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’dan gönderdiği bil¬dirimi aklığının ertesi günü 23 Haziran 1919’da Dahiliye Nazırı Ali Kemal’den de şu telgrafı aldı:
“Mustafa Kemal Paşa büyük bir asker ve gerçekten vatanperver olmakla beraber… memuriyeti cedidesinde asla muvaffak olamadı. İn¬giliz Fevkalade Mümessiliği’nin talep ve ısrarı ile azledildi ve az¬ledildikten sonra yaptıkları ve yazdıkları ile de bu kusurlarını daha zi¬yade meydana vurdu… Dahiliye Nezareti’nin size emri katisi artık o zatın mazul olduğunu bilmek, kendisi ile hiçbir muamele-i resmiyeye girişmemek, umur-u hükümete taalluk eden hiçbir talebini isaf et¬memektir…” 56
İki telgraf arasında sıkışan Vali Reşit Paşa ne yapacağını şaşırmıştı. Mustafa Kemal Paşa kendi vilayetinde bir kongre toplama kararı almış ve bunu her tarafa ilan etmekten çekinmiyordu. Kendisinin bağlı bulunduğu Dahiliye Nazırlığı ise Mustafa Kemal Paşa ile temas etmesini ya-saklıyordu.
Dahiliye Nezareti’nin 23 Haziran tarihli yukarıdaki telgrafı kısa sürede Sivas’ta duyulmuştu. Özellikle Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Mustafa Kemal Paşa’nın azlolunduğunu bildiren iki yaftayı 24 Haziran günü duvarlara ya¬pıştırmıştı. Fakat bütün aramalara rağmen bunları yapıştıranlar bu¬lunamadığı gibi, yaftalarda bulunamadı. Bunlar ya yapıştıranlar tarafından, ya da İbrahim Tali veya Rasim Bey’le temasta bulunup Mustafa Kemal Paşa’ya yardımı kabul edenler tarafından ortadan kaldırılmıştır.57
Hürriyet ve İtilafçıların bu çalışmaları yanında Sivas’ta bulunan Elaziz Valisi Ali Galip’te, Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklanması için Vali Reşit Paşa’yı sıkıştırıp duruyordu. 25 Haziran günü İbrahim Tali Bey durumu şifre ile Amasya’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya bildirdi. Şifreyi alan Mustafa Kemal Paşa’da kimseye duyurmadan 26 Haziran günü Amas¬ya’dan Tokat’a hareket etti. “Tokat’a varır varmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak benim varışımın Sivas’a ve hiçbir tarafa bildirilmemesini temin ettim. 26-27 gecesini orada geçirdim. 27’dc Sivas’a hareket ettim. Otomobille Tokat’tan Sivas aşağı yukarı altı sa¬attir. Sivas Valisi’ne, Tokat’tan Sivas’a hareket ettiğime dair açık bir telgraf yolladım. İmzada ordu müfettişliği unvanım kullanmıştım. Telgrafta maksatlı olarak hareket saatimi kaydetmiştim. Fakat bu telgrafın hareketimden altı saat sonra çekilmesini ve o zamana kadar hiçbir şekilde Sivas’a bilgi verilmemesini temin edecek tedbirleri al¬dırdım. “58
Tokat’ta bunlar olurken Sivas’ta Vali Reşit Paşa’nın odasında da şiddetli tartışmalar yapılıyordu. Vali Reşit Paşa’nın anılarında bu tartışmalar ay¬rıntılarıyla yer almaktadır.
“… Bir aralık 3 ncü Ordu Müfettişi’nin yakalanması keyfiyeti üze¬rinde dönmeye başladı. Ali Kemal unutulmuş ve yalnız bu meselenin münakaşasına girişilmiş idi. Ben bu fırsatı kaçırmadım, evvelki kar¬şılaşmamızda yaptığım gibi yine ciddi bir tavır aldım, Ali Galip Bey’e sordum:
Ne hakla?
O en hassa bir yerine çuvaldız sokulmuş gibi yerinden fırlarken ilave ettim:
Ve hangi kuvvetle!
Yine her kafadan bir ses çıkıyordu. En üst perdeden Elaziz Valisi’nin sesi dolaşıyordu. Hiddetinden yerinde oturamaz olan Hürriyet ve İtilafçı vali, bir takım gülünç jestler alarak bana tavsiyelerde, ih¬tarlarda, tehditlerde ve bazen de kendini toplayıp ricalarda bu¬lunuyordu. Akımdaki sandalyenin bile hicap duyarak ve harekete ge¬çerek bu işi yapmasına intizar edebileceğini anlatıyordu.
Onun kısa bir sükûtundan istifade ettim. Şöyle bir sarih sualde bu¬lundum:
Geçen gün buyurmuştunuz ki, vilayetim hudutları dahilinde, mü¬samaha etmem, bu işi yaparım. Hastalandığımı ileri sürerek sizi ye¬rime vekil bıraksam o hülyanızı burada da tahakkuk ettirmeye çalışır mısınız?
Adamcağız hançeresinin bütün kuvveti ile bağırdı:
Dediğimi vallahi yaparım, billahi yaparım, parol donör yaparım.
Halit Bey, büyük bir siyasi muvaffakiyetin şerefini kaçırmaktan korkuyormuş gibi yerinden sıçradı:
Harput Valisi, dedi, bir yana dursun. Bu işi ben bile yaparım. Yal¬nız siz bana küçük bir pusula ile salahiyet veriniz. Üst tarafını dü¬şünmeyiniz.”
İçinde bulunulan durumu Osmanlı tarihinden örneklerle anlatan Vali Reşit Paşa, sakin olunması gerektiğini, vatana yeni bir yara daha açıl¬mamasını söylediyse de, muhatapları onu dinlemiyorlardı. İşte bu sırada:
“Sivas merkez telgraf müdürü alı al, moru mor bir biçimde odaya girdi, titrediği hissolunan elleri ile adeta sımsıkı tuttuğu şu telgrafı bana uzattı:
Sivas Valisi Reşit Paşa Hazretlerine
Şimdi Tokat’tan Sivas’a müteveccihen hareket olunduğunu ve zatı dev¬letleriyle teşerrüf imkanının takarrüp ve tahakkuk etmek üzere bu¬lunmasından dolayı samimi surette mütehassis bulunduğumu arzeylerim.
Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal
Bu umulmayacak haberi alan Vali telgrafı bir daha okuduktan sonra Ali Galip Bey’e uzatır.
“Buyrun, dedim, okuyun. Sonra da kalkın, tertibat alın, Üçüncü Ordu Müfettişi’ni yakalayın.
Ali Galip Bey’in telgrafa kapanan gözlerinin nasıl bir değişiklikle açıldığını, renginin nasıl sarardığını, dudaklarının nasıl titrediğini tarif edemem. Teklifsizce, fakat telaşla telgrafı kaparak, gözden ge¬çiren Halit Bey’in de vaziyeti onunkinin aynı olup gerçekten gülünçtü. Ben uzun bir zamandan-beri canımı sıkan bu iki ayak politikacısından hınç çıkarmak için kaşlarımı çattım:
Beyefendi, dedim, bir şey söylemiyorsunuz. Üç, dört saat sonra, Mustafa Kemal Paşa Sivas’ta bulunacak. Burada niçin oturuyorsunuz, düşündüklerinizi yapsanıza!
Ali Galip Bey, mahcup ve muzdarip, telgrafa bir daha göz attı, sonra silkinir gibi oldu, hayretle ve dikkatle satırları muayeneye gi¬rişti, saatine baktı.
Geliyor değil, geliyor değil, dedi, gelmiş Sivas’a hemen hemen gir¬miş. Çünkü telgrafın keşide saati üzerinden altı saat geçmiş!
Ben, bu kaybın farkında değildim. Telgrafı alarak tetkik ettim; Elaziz Valisi’nin keşfinde isabet gösterdiğini anladım ve cevap verdim.
Ben, Paşayı karşılamaya gideceğim. İsterseniz siz Halit Bey’in temin edeceği kuvvetle kendisini tevkif ediniz.
Ali Galip Bey, bir gafletten uyanıyormuş gibi, başını kaldırdı:
Onunla Harput’ta karşılaşsaydık, dediğimi mutlak yapardım. Lakin burada mesuliyet size aittir!..
Ciddi söylemiştim, Mustafa Kemal Paşa’yı istikbale çıkaracaktım. Lakin onun Sivas’a geleceğini -Erzurum’da bir kongre açılacağını bil¬diğimiz halde- tahmin etmediğimizden, yahut hadiseler bizi şa¬şırttığından hiçbir hazırlığımız yoktu. Telgraftaki saat kaydına göre şuna buna haber yollamaya da vakit müsait değildi. Bu sebeple, yalnız İbrahim Tali Bey’i davet ettim, telgrafı gösterdim. Haberi var ol¬duğunu hissettiren bir tavırla sadece sordu:
İstikbale çıkacak mısınız?
Tabii. Yalnız vilayet erkanını Paşa’nın gelişinden haberdar ede¬bilmek ve onları da istikbale çıkarmak için, biraz vakit kazanmak lazım. Sizden çok rica ederim. Numune Çiftliği’ne teşrif buyurunuz. Mustafa Kemal Paşa henüz oraya gelmemişse, kendisini bekleyiniz, bizler gelinceye kadar da çiftlikte istirahat etmelerini temin ediniz. Şöyle derlice topluca istikbale çıkmazsak ayıp olur…”
İlgili kişilere gereken emirleri veren Vali, bu arada Tokat Mutasarrıfı ve Yıldızeli Kaymakamı ile telgrafla konuşarak, Mustafa Kemal Paşa’nın o merkezlerden ne vakit ayrıldığını öğrenmişti. Paşa’nın Sivas girişinde bu¬lunan Numune Çiftliği’ne yaklaştığını tahmin eden Vali arabasına binerek Paşa’yı karşılamak üzere hareket etti.
“… Çiftliğin önüne ulaştığım zaman Paşa’yı, yanındakilerle birlikte otomobillere binmeğe hazır bir vaziyette buldum. Halbuki geridekilere hazırlanmak, araba, at bulup istikbale çıkmak fırsatı ve¬rebilmek için Paşa’nın -en az bir saat- çiftlikte kalması lazımdı.
Bu sebeple hemen otomobilden indim insan kılığına temessül etmiş dehadan başka bir şey olmayan Paşa’yı candan gelen sevgi ve saygı ile selamladım:
Hoş geldiniz amma dedim, şehre gitmekte acele buyuruyorsunuz, tik kahvemizi burada içmek tenezzülünde bulunmaz mısınız?
İğbirarını hissettirmek isteyen deha, ne de sert konuşurmuş?… Benim, en halis bir hürmetle arzettiğim bu niyaza, Mustafa Kemal Paşa, idraki şaşkınlatan bir sesle cevap verdi:
Hayır, hayır. Kahveye lüzum yok. Hemen hareket edeceğiz. Ve bana kendi otomobilini göstererek, ilave etti: Siz de yanıma buyurunuz.
Onunla yan yana bulunmaktan hem şeref alacaktım, hem -vaziyetimi tespite yaraması mümkün- istifadeler elde edecektim. Lakin, Amasya’dan beri Paşa’ya otomobilde refakat eden eski Bahriye Nazırı Rauf Bey’in geride kalmasını nezakete uygun bulamayarak, iti¬raz etmek istedim.
Rauf Beyefendiyi, dedim, zatıalinizden ayırmak istemem. Ben mü¬saadenizle, kendi otomobilime bineyim.
Olmaz, yanıma geliniz!
Sesi o kadar hakimdi ki, ihtiyatsız boyun kırdım ve iradesiz izinde yürüyüp, otomobiline bindim. Bir neferle, bir başkumandan va¬ziyetindeydik. Kendimle onun arasında o kadar büyük bir mesafe gö¬rüyordum. Tabii sûrur ve gurur içindeydim de. Paşa’nın beni ısrarla yanına davet etmesinden iftihar duyuyordum. Fakat bu sevinç, çok sürmedi ve Paşa’nın iltifat için değil, ağır bir şüphenin halli için, beni otomobiline aldığı çabucak meydana çıktı.
Ömrümün en acı dakikalarından birini teşkil ettiği elbette, bu vakıayı kaydetmek isterim: Otomobil şehre doğru hareket edince ben, içimi kaplayan neşenin zoru ile bir şeyler söylemek ve Paşa’yı da söy¬letmek arzusuna kapıldım:
İnşallah, dedim, yolculuğunuz iyi geçti!
O, ruhumu okumak ister gibi, derin derin yüzüme baktı, en inatçı dimağlara her sırrı itiraf ettirecek bir sesle şu cevabı verdi:
Sen, onu bunu bırak ta, Sivas’ta yapılan hazırlıkları anlat: Beni tev¬kif etmek için kaç kişi bulabildin ve bunları nerede pusuya yatırdın?
“Aman Paşam, bu nasıl söz?” Demekten başka bir karşılık bulamayacak kadar şaşırmıştım ve bu ağır bühtanın, töhmetin ruhuma hissettirdiği eza altında bunalmıştım.
O, ıstırabımı anladı, gözlerinde beliren bir tebessümle idrakimi şevke getirdikten sonra -ciddiyetini bozmadan- anlattı:
Ali Galip’le yaptığınız münakaşalardan haberim var. Fakat beni Numune Çiftliği’nde alıkoymak için İbrahim Tali Bey’i memur edi¬şinizden, şahsen de aynı teklifte bulunmanızdan şüphelendim, Ali Galip’in sizi de kendine uydurmuş olmasına ihtimal verdim. Sizi oto-mobilime alışım da, bu şüphe yüzündendir. Yanımda rehine gibisiniz. Şayet bir pusu varsa sizin, belki de benden önce, kurban gitmeniz mu¬hakkaktır!
Gözlerim yaşarıyordu. O, gülümseyerek ilave etti:
İhtiyat iyi şeydir. Size de tavsiye ederim ve bu macerayı unut¬mamanızı isterim.” 59
Bu hatıraların sahibi Vali Reşit Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’unu okuduğu tarihten evvel ölmüştür. Kendisinin hatıralarını ne kadar dürüst olarak kaydettiğini kanıtlamak için Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’tan bu olaylara değinen satırlarına da bakalım.
“… Şimdi Efendiler, gözlerimizi tekrar Sivas’ta bıraktığınız tabloya çevirelim:
Ali Galip Bey ve Reşit Paşa arasında, hakkımda uygulanacak mu¬amelenin münakaşası sahnesine… Münakaşanın kızıştığı bir safhada, Reşit Paşa’nın eline, benim Tokat’tan çekilen telgrafımı verirler. Reşit Paşa hemen Ali Galip Bey’e uzatır. “İşte kendisi geliyor, buyurun, tev¬kif edin!” der. Reşit Paşa telgrafta yazılı olan hareket saatini görünce hemen kendi saatini çıkarır, bakar…. “Efendim geliyor değil, gelmiş olacaktır” diye ilave eder.
Bunun üzerine, Ali Galip, “ben tevkif ederim dedimse, benim vilayetim içinde olursa tevkif ederim, demek istedim” deyince toplantı halinde bulunanları bir heyecan kaplar… Hep birden “Haydi öyleyse, karşılamaya gidelim,” diyerek toplantıya son verirler.
Ancak eşraf ve ileri gelenler ve halk ve askerler parlak bir kar¬şılama töreni hazırlayabilmek için biraz zaman kazanmak lazım gel¬diğini, halbuki hesapça benim, Sivas şehri kapılarına kadar yaklaşmış olabileceğimi göz önüne alarak, beni, şehrin girişme yakın olan Ziraat Numune Çiftliği’nde biraz istirahat ettirmenin çaresini düşünmüşler. Vali Paşa, karargahımın sıhhiye başkanı olup, evvelce teşkilat için Sivas’a göndermiş olduğum Tali Bey’i davet ve bu vazifenin yerine ge¬tirilmesini ondan rica etmiş ve hazırlıkları bitirir bitirmez kendisinin de bize katılacağım söylemiş.
Hakikaten tam Numune Çiftliği civarında, karşımıza çıkan bir oto¬mobilin içinden Tali Bey göründü. Otomobillerden indik, çiftliğin av¬lusunda oturduk. Tali Bey, hikaye ettiğim durumu etraflıca izah et¬tikten sonra, vazifesinin beni burada biraz meşgul etmek olduğunu söyleyince, derhal ayağa kalktım ve “Çabuk otomobillere ve Sivas’a” dedim!
Bunun sebebini ifade edeyim. O anda hatırıma gelen şuydu: Kar¬şılama töreni yapacağız diye Tali Bey’i aldatmış olabilirler ve ha¬kikatte aksi bir tertip yapmak için zaman kazanmak isteyebilirlerdi. Otomobillere binmek üzereyken Sivas tarafından diğer bir otomobil yanımıza yaklaştı. İçinde Vali Paşa vardı.
Reşit Paşa, “Efendim bir kaç dakika daha istirahat buyurulmaz mı?” diye söze başladı.
“Yarım dakika dahi istirahata ihtiyacım yoktur. Derhal hareket ede¬ceğiz ve sen benim yanıma gel” dedim.
Efendim, dedi, sizin yanınıza Rauf Bey binsin, ben arkadaki oto¬mobille de gelirim.
Hayır, hayır dedim, siz buraya…
Bu basit tedbirden maksat, izaha muhtaç değildir.” 60
Sivas halkının coşkun gösterileri içerisinde şehre giren Mustafa Kemal Paşa bu olaya da Nutuk’ta yer verir.
“… Sivas şehrine girerken caddenin iki tarafı büyük bir kalabalıkla dolmuş, askeri birlikler tören düzeni almış bulunuyordu. Oto¬mobillerden indik, yürüyerek askeri ve halkı selamladım.
Bu manzara, Sivas’ın muhterem halkının ve Sivas’ta bulunan kah¬raman subay ve askerlerimizin bana ne kadar ve sevgiyle dolu ol¬duğunu ispat eden canlı bir şahitti…” 6I
O günkü Sivas, nice uğursuz günlerinden sonra, hiç olmazsa bu her ta¬rafa bayraklar asıp, yollara dökülüşte, asker adımlarıyla bir kumandan geçişinde, kaybettim sandığı egemenliğinin yeniden bir esintisini bulur. Her adımda gökyüzüne bir haykırış yükselir.
Yaşasın Mustafa Kemal Paşa!..
Mustafa Kemal Paşa, daha ilk safların başında arabasından inmiştir. Bir yanında Sivas Valisi Reşit Paşa, biraz donuk, fakat saygı ile yürür. Diğer yanında Rauf Bey, sonra Belediye Reisi, arkada Ordu Müfettişliği ka¬rargahı, Sivas’ın asker, sivil temsilcileri ve bu gibi hallerde daima önde gö¬rünmek sevdalısı olan bazı adamlar…
Paşa, halkı, askeri selamlayarak geçer. Gökler çınlar:
Yaşasın Mustafa Kemal Paşa!..
Önlerine halkın iki geceli dizildiği çarşı duvarlarında hala, korkakların, kölelerin Mustafa Kemal aleyhinde yapıştırdıkları beyannameler görülür. Ama artık: kimse onlara bakmaz. Onları oralara yapıştıranlar, onları oku¬yup halka anlatarak ukalalık taslayanlar, şimdi halkın içine karışmışlardır. Sinmişlerdir. Yahut onlar da etrafındakilere uyarak sık sık; “Yaşasın” diye bağırır ve uzaktan gelen yolcuyu alkışlarlar.
Sivas’ın havasının birden ümit, şenlik ve halkın kendini buluşunun rüz¬garları sarsar. Bu halk sanki o gün, orada yeniden egemenliğe kavuşmuş gibidir.
İstanbul, ilk defa o gün Sivas’a yenilmiştir. İstanbul’un Dahiliye Nazırı’nın emri ilk defa o gün, orada yırtılır. Mustafa Kemal Paşa ilk defa o gün ve orada açıkça baş kaldırır: Neye güvenerek? Hiç! Sade kendine ve bir de halk için, ordu için önsezilerine.”62
Doğruca Üçüncü Kolordu Komutanlığı binasına giden Mustafa Kemal Paşa bir zabite şu emri verir:
“Burada bulunan Harput Valisi Ali Galip’le onun İstanbul’dan be¬raber getirdiği kimseleri hemen buldurun, buraya getirin!
Vakıanın sonu ibrete layıktır, anlatayım:
Ali Galip Bey birlikte getirdiği memurlarla beraber adeta tahtelhıfz Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkarılmıştı. Paşa, kaşları çatık ve çehresi asık bir vaziyette onları kabul etti.
Bîr müddet ayakta tuttu, sonra oturmalarım emretti ve Ali Galip’i muhatap tutarak, ağır bir tevbih nutku irad eyledi. Kelimelerin sil¬leden farkı yoktu. Fakat bu utandırıcı, harap edici nutuk, sade bir ha¬karet yağmuru değildi. Ali Galib’in Sivas’ta günlerce oturarak, saman altında su yürütmeğe çalışması “bayağılıkla” tasvir ve kendisini hem tekdir, hem tahkir etmekle beraber, hayrete değer münasebetler düşürerek milli hareketin mahiyeti, hedefi ve kudsiyeti hakkında ir¬şatları ihtiva ediyordu.
Süt dökmüş kedi, Ali Galip Bey’in o sıradaki vaziyeti yanında arsIan yavrusu sanılabilirdi. Bedbaht adam, o derece perişandı, boyuna ter döküyor, boyuna yutkunuyordu. Mustafa Kemal Paşa, belki yirmi dakika sert hitabesini devam ettirdi. Sonra elinde tuttuğu iri taneli bir teşbihi, yanı başındaki sehpaya attı:
Askerler, dedi, mert olur. Türk askeri ise, mertlerden mert ve pek civanmert olur. Siz cihanın kabul ettiği bu kaideye istisna mı teşkil ediyorsunuz? Yoksa ordudan ayrılmakla Türk askerine mahsus bütün kıymetlerden de uzak mı düştünüz? Nedir bu yaptığınız? Kime ve kimlere hizmet, yahut kime ve kimlere ihanet ediyorsunuz? Hiç dü¬şündünüz mü?
Ali Galip Bey, birkaç kelime söylemek istedi, fakat Mustafa Kemal Paşa müsaade ve müsahama göstermedi, kızgın kızgın ayağa kalktı:
Size, dedi, daha ağır muamelede bulunabilirdim: Mütekait bir asker olduğunuza hürmet gösterip, bu kadarla iktifa ediyorum. Şu kadar ki, aklınızı başınıza almaz, haddinizi tanımaz, dilinizi de kıs¬mazsanız, akıbetiniz vahim olur. Haydi, buyurun, yerinize gidin. Derin derin düşünün. Harput’a mı gitmek, geri İstanbul’a mı dönmek lazım olduğunu kararlaştırın. Yalnız şunu unutmayın ki, Anadolu’da sizin gibilerin ve efendilerinizin düdüğü ötmez, ötemez.”63
Ali Galip Bey’in ertesi gün bavullarını alıp İstanbul’a döneceğini tahmin eden vali, onu aynı günün gecesi Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederken bulur.
“Ali Galip Bey’in neler söylediğini, ne tavırlar aldığım bilmiyorum. Yalnız Paşa’nın -uzun bir muhavereden sonra- onun Harput’a gidip işe başlamasına müsaade ettiğini öğrendim. Nitekim ertesi sabah, Mustafa Kemal Paşa Erzincan istikametinde yola çıkarken Ali Galip Bey de Malatya’ya doğru hareket etmiş bulunuyordu.”64
Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta ise bu olayı şu şekilde anlatır:
“Derhal maiyetiyle beraber Ali Galib’i ve onun yardakçısı ol¬duğunu anladığım fesatçıları getirttim. Onlara yaptığım muameleyi anlatarak zaten kafi derecede yorgunluğa sebep olduğuna şüphe et¬mediğim teferruatı uzatmak istemem.
Yalnız bir noktayı işaret etmekle yetineceğim.
Efendiler, bu Ali Galip, gördüğü kötü muameleden sonra bana bazı gizli söyleyecekleri olduğunu bildirerek gece yalnız olarak yanıma gel¬mek istedi. Kabul ettim. Hareketlerinin görünüşüne önem vermemekliliğimizi rica ile Elazığ vilayetini kabul ederek gelmekten mak-sadının, benim fikirlerime hizmet etmek ve Sivas’ta kalış sebebinin beni görüp bizzat talimat almak için olduğunu izaha ve bir türlü de¬lillerle isbata çalıştı. Bizi sabaha kadar oyalamak suretiyle bunu ba¬şardığını da itiraf etmeliyim.”
Mustafa Kemal Paşa Ali Galip’e gereken dersi verdikten sonra “Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti” İdare Heyeti ve Sivas’ın ileri gelenleri ile topluca görüşmek ve hasb-i halde bulunmak ar¬zusunu göstermişti.
Paşa’nın misafir kaldığı askeri dairede Vali Reşit Paşa’nın da bulunduğu bu toplantıda Mustafa Kemal Paşa memleketin durumu, Anadolu’ya gel¬mekten maksad ve gayeyi, yapılacak işleri sonuç hakkındaki kanaatlerini açıklamış, Anadolu’daki işgallere değinerek; “… Tarihimizde emsali gö¬rülmeyen bu feci durum karşısında bütün memleket evladıyla, siyasi ve şahsi her türlü ihtilaf ve hissiyatı bertaraf etmek, muhtelif cemiyet ve kurallarla tek nam altında birleşerek bu işgal ve istilalara karşı fiili mukavemete başlamak lazımdır. Bu da düşman işgal ve nüfuzundan uzak bulunan evvela Erzurum’da, Doğu vilayetlerimiz bölgelerinden toplanacak kongrede, sonrada memleketin her tarafından gelecek de¬legelerle burada (Sivas’da) toplayacağımız umumi kongrede milli ira¬deyi temsil ve teksif etmekle mümkün olacaktır. Sırf bu maksatla ordu müfettişliği vazifesini kabul ederek Anadolu’ya geldiğimi sizlere açık¬ça söylemek isterim.
Burada bir sual varid olabilir. Diyeceksiniz ki, dünyanın en kuv¬vetli askeri bir devleti Almanya ve Avrupa’nın büyük devletlerinden Avusturya, Macaristan ve Balkan Devletleri’nden Bulgaristan’la yani dört devletle müttefik olduğumuz halde mağlub olduk. Galib ha-sımlarımıza karşı bu defa tek başımıza bahusus tamamen ezgin bir su¬retle bitkin bir halde iken bu yolda mukavemet için tekrar silaha sa¬rılarak muvaffak olmak nasıl mümkün olur.
Buna cevap olarak sizlere, şunu söyleyebilirim ki düş¬manlarımızdan büyük devletlerin üzerimize ordular şevki ile yeni baş¬tan bir mücadele ve muharebeye girmelerine bugünkü dahili ve askeri durumları asla müsait değildir. Bundan emin olmak lazımdır.
Bizim mukavemetimize, karşı kullanacakları tek kuvvet ve silah Yunan ordusudur. Bir taraftan bir kaç ay gerilla çete harbiyle düş¬manı işgal eder, diğer taraftan yeni baştan ordumuzun tanzim ve tak¬viyesi ile muntazam bir cephe kurarsak -biraz geç de olsa- Yunan or¬dusunun behemahal hakkından geliriz. Bu netice de bizi milli hudutlarımız içinde mevcudiyet ve mutlak istiklalimizi temin ede¬cektir. Ben bunu yapabileceğimizi büyük ordulara… ifade ediyorum.
Eğer böyle yapmazsak … öz vatanımızda hür ve müstakil ya¬şayacak hiç bir bölge bırakılmayacağına şüphe etmemek lazımdır. Altı yüz yılı geçen bir devirde müstakil, hakim yaşadık. Esarete sefalete ta¬hammül edemeyiz, derseniz, hep beraber bu gayenin teminine ça-lışırız. Tekrar ediyorum muvaffak olacağımıza da mutlak imanım var¬dır. Sizde bundan emin olunuz. Şayet; biz uzun seneler devam eden harbten takatsiz, yorgun bir hale geldik, artık bu yolda hareketlere mecalimiz kalmadı, İngiliz gelsin, Fransız gelsin, ne olursa olsun bizi kendi halimize bırakınız derseniz, o takdirde benim içinde yapacak bir şey kalmaz.”65
Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuşması toplantıda bulunanlara büyük bir ümit vermiş, gösterilen yolda tam bir iman ile çalışılacağı, hiç bir fe¬dakarlıktan geri durulmayacağı kendisine söylenmişti. Bundan duygulanan Mustafa Kemal Paşa çalışma tarzı konusunda Rasim Bey’e bazı direktifler vermiş, bu arada Sivas delegesi olarak gönderilecek iki kişinin şahısları üzerinde fazla durulmayarak hemen yola çıkarılmalarını tembih ve tavsiye etmiştir.66
Bu görüşmeye Nutuk’ta da yer veren Mustafa Kemal Paşa olayı şöyle anlatır:
“Sivas’ta teşkilat ve hareket tarzı hakkında icab eden kimselere ta¬limat verildikten sonra, hiç uyumadan geçen 27-28 gecesinin sa¬bahında, bir bayram günü Sivas’tan Erzurum’a doğru hareket edil¬di.” 67
İKİNCİ GELİŞ (2 Eylül -16 Ekim 1919)
Doğu Anadolu’nun sorunları için toplanmış olan Erzurum Kongresi, Mustafa Kemal Paşa’nın katılması sonucu aldığı kararlarla ulusal bir kong¬re oldu. Asker ve sivil aydınlar, toplumun çeşitli kesiminden insanlar, tüm ulus adına ve ulusal bir amaç için ilk kez Erzurum’da bir araya geldiler. Ord. Prof. Enver Ziya Karal’ın belirttiği gibi, kongrenin verdiği kararlar va¬tanın bütününü ve ulusal sınırlar dışında vatan olamayacağı belirtildi. Ba¬ğımsızlık için hiçbir ayrıcalık verilmeyeceği açıklandı. Bütün kararların yürütülmesi için de bir temsil heyeti seçerek, Anadolu’da ulusal bir dev¬letin yürütme gücü olan ulusal bir hükümet kurmak hususundaki niyet ve inancı ifade etti.68
Erzurum Kongresi başarıyla sonuçlanmış, bunun yankıları Sivas’ta da duyulmuştu. Artık sıra Sivas Kongresi’ne geliyor, bunun hazırlıkları devam ediyordu. Sivas delegelerini Erzurum çıkışı Ilıca’ya kadar uğurlayan Mus¬tafa Kemal Paşa, kongreye katılmak için gelen delegelerin hanlardan, otel¬lerden alınarak onların, uygun yerlerde ağırlanmasının gerektiğini söy¬lemişti. Sivas halkıda buna uygun olarak davranmıştı.
Nihayet, Ağustos ayı içinde her taraftan bir takım temsilcilerin Sivas’a hareket ettikleri ve bir kısmının Sivas’a gelmeye başladıkları görülüyordu. Hatta gelen temsilcilerin bir kısmı Erzurum’dan Sivas’a ne vakit hareket edileceğini sormaya başlamışlardı. Artık Erzurum’dan ayrılmak ge¬rekiyordu. Paşa;
“29 Ağustos’da Erzurum’dan ayrılmalıyız”, emrini verdi.
Paşa çok heyecanlı. Mümkün olabilse kongreyi hemen toplamak için kuş gibi Sivas’a uçacaktı. Ancak çeşitli imkansızlıklar, menfi faaliyetler, nakil vasıtalarının sınırlı oluşu, tesbit edilen günden önce kongrenin top¬lanmasına müsade etmiyordu. Hatta gününde kongreyi toplayabilmek dahi muhakkak ki büyük bir şans ve muvaffakiyet olacaktı.69
İşte tüm bunlar düşünülerek tehlike göze alınmış ve yolculuk tekrar başlamıştı. Herhangi bir olay çıkmadan Erzurum-Sivas arasındaki tehlikeli bo¬ğazlar geçilmişti.70 Nihayet geliyor müjdesi bütün Sivas’ı bir anda harekete geçirmişti. O zaman Karakol komutanı Yüzbaşı İbrahim Bey bir anısını şöyle anlatmaktadır.
“Sivas Merkez Karakol Kumandanı bulunuyordum. Bir sabah seni Tabur Komutanı istiyor, dediler. Derhal gittim. Ali Şefik Bey, şu emri verdi:
Sivas’tan Hafik1 e kadar Mustafa Kemal Paşa’nın bir tecavüze uğ¬ramaması için tertibat alın.
Derhal bölüğe geldim ve birkaç ay evvelki bir emri hatırlayarak hemen Tabur Kumandanı’na gittim.
Hayyen ve meyyiten derdestine emir olduğu halde nasıl tertibat ala¬cağız, dedim. Gülerek;
O emir yerinde durmakta olsun, asıl işin ehemmiyeti bundadır. Böyle şeyler ağzından çıkmasın, sen tertibatını al, dedi.” 71
2 Eylül 1919 Salı sabahı şafakla uyanan Sivas, büyük bir sevinç içinde tarihin en mutlu günlerinden birini yaşıyordu. Şehirde genel bir kaynaşma, herkesin yüzünde mutlu bir sevincin ışıkları görülmekteydi.
Şehirdeki bütün fayton ve yaylı arabaları bu işe tahsis edilmişti. O za¬manki Hürriyet ve İtilaf Partisi mensupları hariç, şehrin bütün ileri ge¬lenleri dükkanını kapayan halk bu karşılamaya katılmıştı. Yürekleri du¬daklara toplayan heyecan, şu iki kelimeyle vücut buluyordu: “Bugün Mustafa Kemal Paşa geliyor.” Şehre beş kilometre mesafede çadırlar ku¬rulmuş bekleniyordu. 72
Kılavuz Tepe’de kulaktan kulağa: “Hafik’ten hareket etmiş, yaklaştı, şimdi gelir,” diye konuşulurken Seyfebeli’nin eğri büğrü yollarında Sivas’a doğru ilerleyen bir otomobil kah kayboluyor, kah çıkıyordu. Beklenen gö¬rünmeye başladı. Can çekişen bir milletin doktoru son süratle yak¬laşıyordu. Otomobil tam tepede durdu. Herkes koştu.
“Hoş geldiniz, safa geldiniz,”
diyerek, elini öpüyor ve sıkıyorlardı. Yanında Şeyh Fevzi Efendi, Hoca Raif Efendi, Rauf Beyle otomobilden indiler.73 Karşılamaya gelenlerin ellerini birer birer sıktılar. Karşılayanlar arasında Sivas Kolordu Komutanı Selahattin, Sivas Müdafaa-i Hukuk Başkanı Rasim (Basara), Sivas Müf¬tüsü Abdurrauf Efendi de vardı.74 Paşa’nın üzerinde kurşuni bir avcı el-bisesi, başında kalpak ve göğsünde bir liyakat madalyası taşıyordu. Dük¬kanını kapatarak bu kahramanı görmek üzere karşılamaya koşmuş olan binlerce halkı selamlayan Paşa ve arkadaşları tekrar otomobillere binerek gurub vaktinde Sivas’a girdiler.75
Sivas halkı caddenin her iki tarafına dizilmişti. Alkışlarla ve: “Hoş geldiniz Paşa,’’ sesleriyle, içten gelen bağlılık ve inançla onu karşılıyorlardı. Otomobille kongreye tahsis edilen sultani binasına kadar aynı coşkuyla uğurlandı. Vali Reşit Paşa sultaninin kapısındaydı. Paşa’yı burada karşıladı ve :
“Hoş geldiniz Paşa,” diyerek ayrıldı.76
Vali anılarında karşılama olayını da ayrıntılarıyla anlatmakta: “… Bende merasime iştirak edecek miydim, etmeyecek miydim?” 77, demekte ve yine kendi deyimiyle sürüden ayrılırsa Paşa’nın, sürüye katılırsa hükümet-i merkeziyenin dikkatini çekecekti. Bir takım düşüncelerden sonra şu kararı almaya karar verdi: “… Vali sıfatı ile istikbal merasimine iştirak ettiğim takdirde Bab-ı Ali’yi gücendirmiş olacağıma göre, is¬tikbale çıkacak halk arasında görünmek. Lakin Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları gibi hayatlarını vatanın hayrına ve selametine vak¬fetmiş, büyük ruhlu insanları karşılamamak gibi bir küçüklüğün aza¬bından ve hicabından kurtulmak içinde istikbale çıkmak.” 78 Nitekim Vali planladığı gibi istikbale çıkmıştı.79
Kongre için hazırlanan Sivas Sultanisi’ndeki 80 yerler ise şöyle ay¬rılmıştı. Kapıdan içeriye girince solda ve baştaki oda Mazlum isminde ve güvenlikle görevli olan bir kişiye ayrılmıştı. Yine sol taraf koridorunu takip eden ve merdivenlerin ilerisinde bulunan büyük oda yemek salonu olarak hazırlanmıştı. Diğer odalarda müstahdemine, kiler vesaireye tahsis olunmuştu. Büyük iki taraflı tahta merdivenden yukarıya çıkılınca sağ ta¬raftaki birinci oda da Mustafa Kemal için ayrılmıştı. Bu odaya güzel bir yatak takımı, ayrıca koltuk ve sandalyeler konulmuştu. Yanındaki büyük salon Kongre’ye tahsis edilmişti ve kürsü hazırlandığı gibi, aza için mekteb sıralarından gayri sandalyeler de dizilmişti. Kongre salonunu takip eden oda da Rauf Bey için hazırlanmıştı. Merdivenin sonunda ve köşedeki büyük dersane de Paşa’nın maiyet memurlarına tefrik edilmişti. Bu odanın yakınındaki büyücek bir oda da İbrahim Süreyya Bey’le, Mazhar Müfit’e ayrılmıştı. Merdivenin karşısındaki oda da Hüsrev ve doktor Refik Bey’ler için hazırlanmıştı.81
Kongre binasının bahçesine kolordu komutanı Selahattin Bey’in as¬kerlerinin kullandığı bir tek koruyucu sahra topu yerleştirilmişti. Yine jan¬darma erleri ile koruma altındaydı.82
Milli tarihin büyük Türk Rönesansı, ihtilal ve kurtuluş kongresi83 olan Sivas Kongresi tüm kuvvetlerin tek elde toplanması gereğinin bir sonucu, Milli Mücadele şuurunun ise başlangıcı olacaktı. Sivas Kongresi, başsız olan bu teşkilata ve kararsız silahlı mücadeleye kılavuzluk etmek ve düzen sağlamak üzere emir ve komutayı ele almak bakımından büyük bir önem taşıyacaktı.
Kongre 4 Eylül 1919 günü çalışmalarına başlayacaktı. Mustafa Kemal Paşa’yı coşkun tezahüratla karşılayan Sivas halkı kongrenin yapılacağı gün saat on üçten itibaren kongrenin yapılacağı sultaniye giden yolları dol¬durmuştu. Günün perşembe oluşu da ayrıca bir uğur sayılıyor, namazdan çıkan, işini gücünü bırakan herkes kongre binasına geliyordu. Kongre de-legeleri birer birer gelerek binaya giriyorlardı.84
Kongre saat on dörtte geçici olarak başkanlık makamında bulunan Mus¬tafa Kemal Paşa’nın açış nutkuyla açıldı. Paşa açış nutkunda Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından Sivas Kongresi’ne kadar olan tüm olaylara değinerek, “… Sivas Kongresi yurdumuzun ve ulusumuzun bölünmez bir bütün olduğunu gerektiği gibi ortaya koyup ispatlayan kararları alacak esasları koyacaktır…” 85 diyordu.
Kongre çalışmalarını ayrıntılarına girmeden ana hatları ile vermekle ye¬tineceğim. Çünkü bu konuda ayrıntılı bir eser bulunmaktadır.86 İlk günkü oturumda başkanlık konusu gündeme alındı. İsmail Fazıl Paşa, başkanlığın birer gün, yahut birer hafta devam etmek üzere sırayla olmasını ve üyelerin veya temsil edilen vilayet ve sancak isimlerinin baş harflerine göre alfabe sırasıyla yapılmasını teklif etti. 87 İşin ilginç yanı, bu teklifi yapan İsmail Fazıl Paşa’nın temsil ettiği vilayetin ismi elif ile başladığı gibi, adının ilk harfi de elif ile başlıyordu. Önerisi reddedildi ve yapılan gizli oylama ile Mustafa Kemal Paşa kongre başkanlığına seçildi. 88 Yine aynı gün millete hitaben bir de beyanname yayınlandı.89
Sivas Kongresi’nin gündemini Erzurum Kongresi’nin nizamname ve be¬yannamesi metni ve bir de daha önce Sivas’a gelmiş olan yirmi beş kadar üyenin hazırladığı muhtıra teşkil edecekti. Yalnız ilk üç gün üyelerin İt¬tihatçı olmadığını isbat için yemin formülü hazırlamakla, padişaha ariza yazmakla ve kongrenin açılışı dolayısı ile gelen telgraflara cevap vermekle ve özellikle kongre siyasetle uğraşacak mı, uğraşmayacak mı konusunun tartışılmasıyla geçti. 90 Sonunda bütün delegelerin tek tek okuduğu yemin formülü hazırlandı. Ayrıca padişaha da bir ariza yazıldı. 91 Nihayet, kong¬renin dördüncü günü asıl konuya geçildi ve aynı günde Erzurum Kongresi Nizamnamesi metni görüşülerek bazı değişiklikler sonucunda kabul edildi. Bunlar:
1. Cemiyetin adı “Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” idi. “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” oldu.
2. “Heyet-i Temsiliye, bütün Doğu Anadolu’yu temsil eder” kaydı yerine “Heyet-i Temsiliye, bütün vatanı temsil eder” dendi. Mevcut üyelere altı kişi daha eklendi.
“Her türlü işgal ve müdahale Rumluk ve Ermenilik kurmak gayesiyle yapılmış sayılacağından, topyekün savunma ve direnme esası kabul edilmiştir” yerine, “her türlü işgal ve müdahalenin ve bilhassa Rumluk ve Ermenilik kurmak gayesi güden hareketlerin reddi hu¬suslarında topyekün savunma ve direnme esası kabul edilmiştir” de¬nildi.
4. “Osmanlı Hükümeti’nin yabancı devletlerin bir baskısı kar¬şısında buraları (yani Doğu vilayetlerini) bırakmak ve ilgilenmek zo¬runda kaldığı anlaşıldığı takdirde alınacak idari, siyasi, askeri ted¬birlerin tayin ve tesbiti” maddesindeki “buraları” yerine “vatanın herhangi bir parçasını bırakmak ve ilgilenmemek” şeklinde daha geniş bir kayıt kondu.92
8 Eylül günü İsmail Hami Bey tarafından hazırlanmış ve 25 delegenin imzasını taşıyan “Amerikan Mandası” isteyen önerge gündeme alındı. Erzurum Kongresi’nde “Manda ve himaye kabul olunamaz” gibi bir madde yer almasına rağmen, Sivas Kongresi’nde bu konu büyük bir ta¬raftar bularak tekrar gündeme geliyordu. Ulusal savaşı kendi içinde çö-kertebilecek, başka bir ülkenin güdümüne girmek gibi aşağılayıcı bir durum olan “Manda” sorununa bakalım. I. Dünya Savaşı galiplerinden İn¬giltere ve Fransa, Rusya’nın bulunmamasından yararlanarak Orta Doğu’yu aralarında paylaşıyorlardı. Buna kılıf bulmak üzere Paris Barış Konferansı’nda, Orta Doğu ülkelerinin kendilerini yönetemeyeceği için İn-giltere ve Fransa’nın bu görevi yerine getirmesine karar verildi. 14 mad¬delik ilkelerini yayınlamış bulunan Amerika başkanı da Amerika’nın çıkarlarına ters düşmemek koşuluyla bunu kabul ediyordu. Suriye ve Lüb¬nan Fransız, Irak ve Filistin İngiliz mandası yani güdümüne bırakıldı. Er¬menistan için Amerikan mandası düşünülüyordu. İşte bu sırada Türkiye’de bazı kimseler Türkiye içinde bir Amerikan mandası sağlanması için çaba harcamaya başladılar. 1919 yılı Temmuz ve Ağustos ayında Kara Vasıf ve daha sonra Halide Edip ve Bekir Sami’nin bu konuda önerilerini bildiren telgrafları Mustafa Kemal Paşa tarafından red edilmişti. Bu kişiler, Ame¬rika’nın dünya üzerindeki insani değerleri sürdüren en büyük demokrasi ol¬duğunu, Amerika sayesinde Türkiye’nin de kurtulabileceğini ve uygarlaşacağını ve kendi kendini yöneteceğini ileri sürüyorlardı. Halide Edip Hanım 10 Ağustos tarihli mektubunda, Sivas Kongresi toplanana kadar Amerika’nın Türkiye’deki komisyonunu alıkoyabileceklerini hatta Sivas’a Amerikalı bir gazeteci gönderebileceklerini yazıyor, savaş ile çözüm bu¬lunamayacağını ileri sürüyordu.93
Manda konusu şimdi hem de büyük bir taraftar bularak Sivas Kongresi’nin gündemine giriyordu. Bu kadar geniş bir taraftar bulması Mustafa Kemal Paşa’yı çok üzdü. Rauf ve Refet beyler gibi, Amasya Genelgesi’ni imzalamış kimseler bile şimdi bu öneriyi destekliyorlardı. İstanbul’dan gelen Kara Vasıf Bey bu konuda oldukça etkili idi. Sonra, birde Amerikalı gazeteci getirmişlerdi. Browne adındaki bu gazeteciye “Manda” yanlıları büyük ilgi ve saygı gösteriyorlardı. Mandacılar diye bilinen kişilerin bu gö¬rüşlerini mektuplarından ve kongre tutanaklarından şöyle özetleyebiliriz: “Yirminci yüzyılda 50 milyon lira borcu, harap bir memleketi, pek münbit olmayan bir toprağı ve ancak 10-15 milyon lira geliri olan bir kavim için bir dış himaye olmaksızın yaşamak imkanı olamaz. Ba¬ğımsız yaşamaya mali durumumuz elverişli değildir. Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar uçak ile havada uçuyorlar, biz henüz kağnı ara¬basından kurtulamıyoruz… Bu gün bağımsızlığımızı kurtarsak bile yine günün birinde bizi paylaşırlar. Eğer İzmir Yunanistan’da kalsa ve aramızda bir savaş açılsa, düşmanımız Yunanistan’dan gemi ile asker getireceği halde, acaba biz Erzurum’dan hangi trenle ta-şımacılığımızı yapabiliriz? Bir de diyelim ki, biz dış ve iç tam bir ba¬ğımsızlık isteriz. Fakat, acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz? Ya¬pamayacak mıyız? Ondan önce, acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı bırakmayacaklar mı?41Tartışmalı geçen bir oturumdan sonra 95 Amerikan Kongresi’ne bir telgraf çekilerek “Manda” istenmesini öngören Rauf Bey’in önerisi 9 Eylül de kabul edildi. 96 Telgrafın o sırada Sivas’ta bulunan Amerikalı Gazeteci Mr. Browne kanalıyla derhal ile¬tilmesi benimsendi. 97 Çok ilginçtir ki mandacı grupla Mustafa Kemal Paşa’nın ilişkileri Cumhuriyet’in ilanı ve saltanat ve hilafetin kaldırılması sırasında da aynı biçimde oluştu ve kendisine engel olmak istediler. Man¬dacıların bu fikirlerine karşı Mustafa Kemal Paşa tam bağımsızlık için “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla yanıt verdi. Para bulunsun veya bulunmasın ordu mutlaka olacaktır, düşman gemi ile kamyon ile asker ve cephane ta-şırken, Türk ulusu kağnısıyla, sırtıyla cephane taşıyacak, asker yürüyerek ve çoğu kez yarı çıplak ve yan aç cepheye gidecektir. Yaralılar için, has¬talar için ilaç bulunamayacaktır, ama Türk ulusu bütün bu güçlüklere rağ¬men Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde bu savaşı kazanacaktır. Yine aynı gün, yani 9 Eylül’de Ali Fuat Paşa’nın “Garbi Anadolu Umum Kuva-i Milliye Komutanlığı”na tayin olunmasına kongre heyetince karar verildi.98
Bu arada Trabzon’dan gelen bir telgrafta Sivas Kongresi’nin genel bir kongre olmasına ve bir Temsil Heyeti seçmesine karşı olduklarını bil¬dirdiler. Erzurum’dan da buna benzer haberler geliyor, Mustafa Kemal Paşa’nın Padişahı indirip kendisinin geçmek istediği, şimdiden diktatörlüğe başladığı söyleniyordu.99
Bu türdeki haberlere bir de Elazığ Valisi Ali Galip’in İngilizlerin de yar¬dımını sağlayıp kongreyi basacağı haberi eklendi. Bu olay padişahın, hü¬kümetin ve İngilizlerin ortak bir teşebbüsü idi ki amacı, Sivas Kongresi’ni önlemek ve böylece milli hareketi daha başlangıcından boğmaktan ibaretti. Bu olay şu şekilde açığa çıkmıştı. Sivas Valisi Reşit Paşa’nın hanımının dostu Aliye hanım ismindeki öğretmen, valiye Konya’dan çektiği telgrafta: “Ben bu gün bir gazetede sizin azledildiğinizi okudum. Öyle ise Sivas’a gelmeyeyim” diyordu. Vali bu telgrafı alınca, doğru kongre bi¬nasına giderek Mustafa Kemal Paşa’ya gösterdi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa maiyetindeki bazı zabitleri telgrafhaneye göndererek ne kadar muhabere evrakı varsa alıp gelmelerini söyledi. İşte bu şekilde İstanbul’dan Harbiye Nazın Süleyman Şefik ve Ali Galip Bey’le olan muhabereleri tam ve açık bir şekilde ele geçmişti. Yedi sekiz gündür devam ettiği anlaşılan bu muhabereden İstanbul Hükümeti’nin Sivas Kongresi’ni Ali Galib’e bastırıp, temsilcileri yakalatmak istediği anlaşılıyordu.100 Bunun üzerine ge¬rekli tedbirler alındı ve Malatya’da bulunduğu anlaşılan Ali Galib’in üze¬rine kuvvet gönderilmesi sonucu kendisi ve beraberindekiler kaçmak zo¬runda kaldı.
Bir yandan kongredeki mandacıların çalışması, diğer yandan Trab¬zon’un alehte hareketi, İstanbul Hükümeti ve İngiliz’lerin kışkırtması so¬nucu harekete geçen Elazığ Valisi Ali Galib’in kongreyi dağıtma te¬şebbüslerine rağmen kongre, çalışmalarını başarıyla tamamladı. 11 Eylül’de Sivas Kongresi Beyannamesi yayınlandı. 101 Yurt içine ve dışına gönderilen bu beyanname çok etkili oldu.
Dıştan ve içten gelen bütün zorluklara karşın Sivas Kongresi Türk ta¬rihinde başlı başına bir dönüm noktası oldu. Ulusal ihtilal, savaş, kurtuluş, inkılap, cumhuriyet devrini getiren hamlenin vatan bütünlüğü adına te¬melini Sivas Kongresi attı.102 Sivas Kongresi aldığı kararlar ve kurduğu ör¬gütle 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi ile ilk adımı atılan bir mü-cadelenin, yani vatanın parçalanma tehlikesini önlemekte Osmanlı Hükümeti’nin gösterdiği acizlik karşısında ulusun kendi kaderini kendi eline almak uğraşının zafere ulaşması demekti. İhtilalin ilk gazetesi “İrade-i Milliye” Sivas’ta çıktı.103 Yabancı bir devletin güdümünde ya-şama önerisi olan manda konusu bir daha gündeme gelmedi. Mustafa Kemal Paşa’nın “Ya İstiklal, Ya Ölüm” parolası bundan sonra temel ilke olarak yaygınlaştı ve benimsendi. Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşaması ve bunun ancak tam bağımsızlıkla sağlanabileceği burada kesinleşti. Ulusal sınırlarımızın esasları burada saptandı. “Ya ba-şaramazsanız” diye soran Amerikalı gazeteciye Mustafa Kemal Paşa şu yanıtı verdi: “Bir ulus varlığını ve bağımsızlığım sağlamak için, dü¬şünce sınırlarını aşan girişimler ve fedakarlıklarda bulunduktan sonra başarılı olur. Ya başarılı olamazsa demek, o ulusun ölmüş olacağına karar vermek demektir.”
Sivas Kongresi kararlarıyla, Erzurum’da alınan kararlar onaylandı. Bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirildi ve Temsil Heyeti bütün ülke için geçerli oldu. Bütün sivil ve askeri güçler bir otorite altına alınmaya baş¬landı ve İstanbul Hükümeti’nin otoritesine üstünlük sağlandı. Batı Anadolu da bu otoriteye bağlandı. Ali Fuat Paşa, bütün Kuva-i Milliye’yi kapsamak üzere “Umum Kuva-i Milliye Kumandanlığı”na atandı. Sivas Kongresi’yle Mustafa Kemal Paşa’nın, bütün ulus bireylerini ve düşüncesini ulu¬sal iradeye ortak etmek ve bağlamak konusunda gösterdiği basan sa¬yesinde, padişah iradesi yıkılıyor ve ulusal egemenlik ilkesi geliyordu. Böylece ulusal bağımsızlık yanında ulusal egemenlik de aşama aşama ka¬çınılmaz bir şekilde gerçekleşiyordu. Bu tarihten itibaren Mustafa Kemal Paşa’yı kurulmakta olan yeni Türk Devleti’nin hukuki ve fiili iktidarını temsil ettiği için de, milli hükümetin başkanı olarak kabul etmek gerekir.104
Sivas Kongresi’nin toplanması ve tüm ülkeyi ilgilendiren kararlar al¬ması içte ve dışta büyük yankılar yapmakta gecikmedi. Kuva-i Milliye ruhu tüm ülkede hızla yayılmaya başladı. Batılı devletler bu olayı, devlete başkaldırma olarak nitelemelerine rağmen, kendi kamuoylarında bu ha¬reketin ulusal bir dava olduğu anlaşılmaya başlandı. Fakat İstanbul Hü¬kümeti, bu kongreyi meşru olmayan bir isyan olarak değerlendirdi. Sad¬razam Damat Ferit Paşa; “Bir Fransız gazete muhabirinin Mustafa Kemal Paşa tarafından icra edilen hareketin mahiyeti nedir?” so¬rusuna:
“Bu hareket hiç bir askeri şekle haiz olmayıp milletin esaslı kıs¬mına dayanmaz. Bu hareketi icra etmeye çalışanlar, harp zamanında zabit olup bugün, herhangi bir sanatı icra etmek için Anadolu’nun ötesine, berisine yayılan birtakım gençlerdir. Bu hareket sönmüş bir saman ateşi gibidir…” 105 diyordu. Anadolu’da İttihatçılık ve Bolşeviklik yapıldığı ileri sürülüyordu. İstanbul basınında çıkan alehtar yazılar, ulusal savaşı yapanları hayalci olarak nitelerken, ülkenin gerçek kurtuluşunun ancak siyaset ile başarılabileceğini ileri sürüyordu.106
13 Eylül’den itibaren kongreye katılan delegeler yerlerine dönmeye başladılar. Heyet-i Temsiliye Sivas’ta kalarak delegelerin ayrılışından son¬raki dönemde de çalışmalarına devam etti. Milli Mücadele fikrinin millete mal edilmesiyle memleket kaderinin iyi bir yöne yöneltilebileceğine ina¬nan aydın fikirli yurtsever kimselerle, milli bağları kuvvetli halk top-lulukları Sivas Kongresi’nde alınan kararları benimsemişlerdi. Kongrenin bitmesinden hemen sonra 12 Eylül’de Anadolu ile İstanbul Hükümeti ara¬sında her türlü telgraf ve posta haberleşme ve ulaştırması kesildi. Bu karara gönülsüz bir şekilde olmakla birlikte önce Sivas, Erzurum ve Elazığ illeri uydu. Fakat Trabzon, Kastamonu, Ankara, Konya ve pek çok il derhal karşı direnişe geçtiler. Kısa bir süre sonra diğer illerle de bağlantı kuruldu. Mr. Browne, Chicago Dail News’a gönderdiği bir telgrafta şöyle diyordu: “Bu gece gördüğüm kadar iyi işleyen bir telgraf şebekesi ömrümde görmedim. Yarım saat içinde, Erzurum, Erzincan, Musul, Diyarbakır, Samsun, Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya ve Bursa hep bir¬biriyle haberleşme halinde idiler. Bütün bu yerlere ulaşan telin bir ucunda Mustafa Kemal oturuyor, öbür ucunda da bu şehir ve ka¬sabaların askeri ve mülki idare amirleri bulunuyorlardı. Durum ol¬duğu gibi kendilerine anlatıldı ve bir tek istisna ile bütün Anadolu, Mustafa Kemal’e kendi dilediği gibi hareket etmesini ve işin sonuna kadar gitmesini emretti. Yalnız Konya, şehrinde İtalyan birlikleri bu¬lunduğundan tarafsız kalmak zorunda olduğu cevabını verdi.” 107
Anadolu’nun İstanbul’la ilişkisini kesmesi Milli Mücadele tarihinin ilk kuvvetli hamlesiydi. Çünkü milletin saraydan ve onun uşağı olan İstanbul Hükümeti’nden kuvvetçe, nispet kabul etmez derecede üstün olduğu ancak bu hamle ile meydana çıkmıştı. Milletin Avrupalı şu veya bu devlet tarafından yapılan tehditlere aldırmayacağı ve kendi amaçlarına göre ha¬rekette tereddüt göstermeyeceği yine bu olayla ilk defa anlaşılmıştı. Mus¬tafa Kemal Paşa’nın milleti temsil etmekte haklı olduğu ve çünkü millete verdiği talimatın harfi harfine tatbik edildiği de yine bu olayla ortaya çık¬mıştı. Anadolu halkı da önderinin isteklerine uyduğu gibi her geçen gün bu mücadeleye daha da bağlanıyordu.
Anadolu’nun bu baskıları karşısında Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti. Bunun üzerine padişah, yeni hükümeti Tevfik Paşa’ya kurdurmak is¬tedi. Tevfik Paşa kabul etmeyince 2 Ekim’de Ali Rıza Paşa Sadrazam ola¬rak atandı. Ali Rıza Paşa, milliyetçilerin baskısının önemini biliyordu. Mustafa Kemal Paşa, Ali Rıza Paşa’ya Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ka-rarlarına saygılı olmak koşuluyla yardımcı olacağını vaadetti. Buna rağ¬men Ali Rıza Paşa, İstanbul’da iyi niyetli bir hükümet bulunduğunu ileri sürerek, Heyet-i Temsiliye’nin çalışmalarına gerek kalmadığını üstü kapalı bir biçimde belirtmeye çalıştı. Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul Hükümeti arasında 3 Ekim’den itibaren başlayan yazışmalarda, Mustafa Kemal Paşa İstanbul Hükümeti’nin, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararına bağlı ol¬masını, Milli Meclis toplanana kadar hükümetin önemli kararlar al¬mamasını, barış konferansına Temsil Heyeti’nin güvenini kazanmış kim¬selerin gönderilmesini, hükümetin yayınlayacağı bildirilerin kendisi tarafından görülmesini, atama işlemlerinin Temsil Heyeti’nce uygun bu¬lunmasını, Genelkurmay Başkanlığı’na Cevat veya Fevzi Paşa’nın ge¬tirilmesini istiyordu. İstanbul Hükümeti de bu isteklere karşı, bu isteklerin bazılarını kabul etmekle beraber, Temsil Heyeti’nin kendileriyle işbirliği yapmasını, İttihatçılıkla ilişkileri olmadıklarını, seçimlerin serbest ya¬pılacağını ve hükümet işlerine karışmayacaklarını açıklamasını istiyordu. Ancak bütün bu yazışmalar bir sonuç vermediği için İstanbul Hükümeti Anadolu’ya bir temsilci göndermeye karar verdi. Bu öneriyi yapan Salih Paşa temsilci olarak görevlendirildi. Ali Rıza Paşa’nın isteği üzerine, Amasya’da bir görüşme yapılması Mustafa Kemal paşa tarafından kabul edildi.
Mustafa Kemal Paşa Amasya’ya gitmeden önce, komutanlara iç ve dış politika konusu ile ordunun durumu hakkında fikirlerini sordu. Aldığı ya¬nıtlar onların bu konularda yetersizliğini ve bütün işlerde kendisinin karar vermesi gerektiğini ortaya koyuyordu.108
Mustafa Kemal Paşa, yanında Rauf ve Bekir Sami Bey’lerle birlikte 18 Ekim’de Amasya’ya geldi. Salih Paşa’nın gelmesinden sonra 20 Ekim’de görüşmeler başladı. Ve Sivas Kongresi’nce kabul edilmiş bulunan esaslar üzerinde görüşmeler 22 Ekim’e kadar sürdü. Taraflar şu esaslar üzerinde anlaştılar:
“1. Türk vilayetlerinin düşmana şu veya bu suretle terk olunmaması, hiç bir himaye ve manda kabul edilmemesi, Türk vatanının bütünlüğünün ve istiklalinin korunması.
1. Müslüman olmayan topluluklara Türk memleketlerinin siyasi hakimiyet ve sosyal dengesini bozacak biçimde imtiyazlar verilmemesi.
2. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin hukukî bir teşekkül olmak üzere İstanbul Hükümeti’nce tanınması.
3. İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında barışın kurulması için toplanacak konferansa Heyet-i Temsiliye tarafından da uygun görülen kimselerin gönderilmesi.
4. Osmanlı Meclis-i Mebusanının İstanbul’da toplanmasının güvenlik bakımından uygun olmadığı.”109
Son madde, yani Meclisin İstanbul’un dışında toplanacağı hükmü, ana¬yasaya aykırı olacağı gerekçesiyle İstanbul Hükümeti tarafından doğrudan kabul edilmedi. Mustafa Kemal Paşa da ısrar etmedi.110
Amasya’da varılan anlaşma ile İstanbul Hükümeti Temsil Heyeti’ni ta¬nımış oluyordu. İstanbul Hükümeti’nin temsilcisi, Amasya Genelgesi’nin yayınlandığı şehre getirildi ve genelgenin imzalanmasından tam üç ay sonra milli iradeyi kabul etti. Mustafa Kemal Paşa böylece “Milletin is¬tiklalini, yine milletin azim ve iradesi kurtaracaktır” ilkesini ilan ettiği şehirde, bütün ülkeye ve dünyaya gücünü gösteriyordu.
Mustafa Kemal Paşa Amasya’ya geldiği sırada Sivas’ta Şeyh Recep adında birisi 18 Ekim akşamı adamları ile Sivas postanesini basıp, silah tehditi ile Salih Paşa’ya ve 19 Ekim’de de Mustafa Kemal Paşa’ya birer telgraf çekti. Salih Paşa’ya bağlılık dile getirilirken, Mustafa Kemal Paşa tehdit edilerek, halkın ancak padişaha bağlı olacağı belirtiliyordu. İs¬tanbul’a çektiği telgraflarla da, padişaha bağlılıkları belirtilerek Salih Paşa’nın Sivas’a gelmesi isteniyordu. Mustafa Kemal Paşa bu olaya çok önem vererek suçluların tutuklanması için Sivas Valisi’ne emir verdi. Suç¬lular tutuklandıysa da Vali bu olayı fazla önemsemedi. Oysa hareket İs¬tanbul’da Mustafa Kemal Paşa’nın otoritesinin sarsıldığı biçiminde yo¬rumlanıyordu. Sonradan anlaşıldı ki, bu olayın arkasında İngiliz Muhipler Cemiyeti ve Sait Molla vardı.111
16 Ekim’de Sivas’tan ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 28 Ekim 1919’da karargahları olan Sivas’a geri döndüler.
ÜÇÜNCÜ GELİŞ (28 Ekim -18 Aralık 1919)
Amasya Görüşmeleri’nden sonra 28 Ekim 1919’da Sivas’a dönen Mus¬tafa Kemal Paşa ve arkadaşları 18 Aralık 1919 tarihine kadar Sivas’ta kal¬dılar.
Sivas Kongresi’ne katılan delegelerin 13 Eylül’den itibaren yerlerine dönmeye başlamasından sonra Heyet-i Temsiliye çalışmalarına devam etti. Bu çalışmalar arasında tüzüğe ek olarak hazırlanan yönetmelik 28 Ekim 1919’da yayınlandı.112
Yaklaşık üç buçuk ay Sivas’ta kalan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bu süre içinde nasıl yaşadılar? Yaşamlarını nasıl geçirdiler? Kimlerle gö¬rüştüler, tanıştılar? Sanırım tarihin bu yönü biraz kapalı kalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, lise binasında misafir edilmişti. Delegelerin ço¬ğunu ise eski bir ittihatçı olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerinden Şekeroğlu İsmail Efendi 28 üyeyi 32 gün evinde misafir etmişti. Yurtsever bir kişi olan İsmail Efendi bütün servetini bu uğurda harcamaktan çe¬kinmemiş ve elinden geldiğince Milli Mücadele’ye hizmette bu¬lunmuştur.113
Sivas Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyesi kongre için lise binasını uygun bulmuştu. Burası da müdürden adeta zorla alınmıştı. Bir odası Mus¬tafa Kemal Paşa için ayrılmıştı. Bu odanın dayatılıp döşetilmesi için muh¬telif evlerden eşyalar götürülmüş, Vilayet Müftüsü ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Abdürrauf Efendi de evinden iki kanepe, iki koltuk, dört sandalyeden ibaret olan bir oda takımı ile karyolasının önüne serilmek üzere bir halı vermişti. Odanın öteki eşyalarından bir kısmını Şekeroğlu İs¬mail Efendi ile Sığırcıoğlu Hayri Efendi vermişti. 114 Odada bir karyola, yaldız taklidi pirinçten lambalar da bulunuyordu. Yatağın üstünde fiyonglarla, çiçek motifleriyle ince ince işlenmiş ipek bir örtü seriliydi. Bu örtüyü Sivaslı genç bir kız çeyiz sandığından çıkararak Mustafa Kemal’e armağan etmişti. Toplantı salonu ise yine Sivaslıların getirdikleri halılarla süslenmişti. Odanın bir ucuna bir kürsü konmuş, tahtanın çatlaklarını ört¬mek için üzerine bir namaz seccadesi serilmişti. Temsilciler üstünde mü¬rekkep hokkası koymak için delikler olan okul sıralarında oturacaklardı. Mustafa Kemal’e ayrı bir masa verilmiş, arkasındaki duvara da üzerinde “Padişahım çok yaşa” yazılı bir halı asılmıştı. Ancak o, bu halıyı, havı dökülmüş koltuğa örterek üzerine oturmayı uygun bulmuştu.115
Kongre üyeleri en çok fasulye, pilavdan oluşan okul yemeği ile ka¬rınlarını doyuruyorlar l16 ve şehirdeki evlerde misafir kalıyorlardı. Ak¬şamları kahvede domino oynayarak, ya da Kızılırmak üzerindeki bir köp¬rüye doğru gezmeye çıkarak vakit geçiriyorlardı.117
O zaman Merkez Jandarma Karakol Komutanı bulunan Yüzbaşı İb¬rahim bir olayı şu şekilde anlatmaktadır: “ … Bir akşam eratla talimden dönüyordum. Jandarma dairesine döneceğim yerde dört beş kişiden ibaret bir kalabalığın Kabakyazısı’na doğru gelmekte olduğunu gör¬düm. Yanımızdan geçtiler. İçlerinden birisi ayrılarak,
Niçin selam vermedin? Mustafa Kemal Paşa idi, dedi.
Bölüğü çevireyim, selamlıyayım mı? dedim.
Hayır, hayır dedi.
Gerçi Sivas’a kadar tertibat almış, kongre binasına kadar emniyet altında gelmesini temin etmiştim amma, kendisini görememiştim…” 118
Bazı geceler çok eğlenceli geçiyordu. Bilhassa Anadolu, İstanbul ile münasebetlerini kestikten sonra İsmail Fazıl Paşa kabine listesi tanzim edi¬yor, Ahmet Rüstem Bey Fransızca yazdığı tarihten parçalar okuyor ve Kara Vasıf Amerika’dan gelecek milyonlarca dolar ve memlekette ya¬pılacak geniş dahili ıslahat politikasının derin ve samimi hayali içinde yü¬züyordu. 119
Mustafa Kemal Paşa, bazı akşamları Rauf Bey yanında olduğu halde Yıldızçeşme’ye kadar yaya olarak halk arasında gezerdi. 120 Sivaslılar bu¬rada onlarla konuşup, kongreden haberler sorarlardı. Rauf Bey’e yaklaşıp görüşmek kolaydı. Ancak Mustafa Kemal Paşa uzak duruyordu. m Paşa’nın en çok girip çıktığı yerlerin başında telgrafhane geliyordu. Eski bir posta memuru olan Rıfat Akman anılarında o günleri şöyle an¬latmaktadır:
“… Bizim tahta sandalyeler üzerinde oturmayı çok severdi. Ma¬iyetindeki arkadaşlarıyla şeref verir, saatlerce kalırdı. Kongre devamınca Posta-Telgraf idaremiz bir posta kurmuş, yeni bir telgraf ma¬kinesi emirlerine vererek, yevmiye bir memur geceli, gündüzlü nöbetle hizmet ifa etmiştir. Bu vazifeyi yapan arkadaşlar arasında telgrafçı Şevki, Vecihi Dündar, Dursun Özaltuğ daha hatırıma gelmeyen ar¬kadaşlar…” 122
Sivas’ta kaldığı sürece daima çalışma halinde bulunan Paşa’ya Derviş (Devirmiş) (Sivas Lisesi Dahiliye Şefi) hizmet etmiştir.123 O’na hizmet edenlerden birisi de Talat Bey’dir. Talat Bey babası ile arasında geçen bir olayı daha sonraki yıllarda şöyle anlatmaktadır:
“… Oğlum etme, eyleme bırak, evine gel. Bugün, yarın şehir ba¬sılacak ve buradakiler yakalanacak deniyor. Mustafa Kemal her şeyi göze almış. Sen kendini ve aileni düşün.
Babam sözünü tutmam için birkaç defa gelip beni tazyike devam etti. Atatürk bu vaziyeti sezmiş olacak ki, bir gün beni çağırdı ve sık sık yanıma gelenin kim olduğunu sordu.
Babam efendim, dedim.
Peki dedi.
Biraz sonra beni tekrar çağırmıştı. Elini omzuma koyarak:
Hizmetinden memnunum. Fakat, baba hakkı büyüktür. Git babana söyle ki, vatan elden giderse, evladın ne hükmü kalır? “l24
Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin ih¬tiyaçlarının gerektirdiği masrafların ve beslenme giderlerinin kar¬şılanmasında oldukça sıkıntı çekildiği anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal Paşa’nın yanında asker olarak bulunanlar Erzurum’da olduğu gibi kolordu kadrosuna misafir kaydedilmemişlerdir. Bu duruma, Anadolu bütünleşme hareketinin doğrudan doğruya halka dayandırılması isteğinin yol açtığını sanmaktayız. Kolordu kadrosuna misafir kaydolunmaması, geçim ve bes¬lenme meselelerinin önemli bir sorun ortaya çıkarmasına neden olmuştu. O sıralarda İstanbul Hükümeti’nce görevinden uzaklaştırılan Kaymakam Nizamettin (Atakar) Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya katılmış ve be¬raberindekilerin iaşe işleri ile meşgul olmuştu. Nizamettin Bey’in anı¬larından alınan şu bölümler, çekilen mali güçlükler konusunda açık fikir vermektedir.
“Bir gün Mustafa Kemal Paşa’ya çarşıda, kasaba, bakkala borç¬landığımız ve para kalmadığını söyledim.
Bunları Rauf yanımdayken tekrar aç dedi. Rauf Bey’le otururken vaziyeti anlattım. Paşa:
Ben şimdiye kadar olanı, 700-800 liramı verdim. Başka param yok, dedi.
Rauf Bey 100 altın verdi.
Bu paralarla, yirmi kişiyi bulan Mustafa Kemal Paşa ve maiyeti ile kongre azalarının iaşesini temin ediyorduk. Mustafa Kemal Paşa her¬kesten hissesine düşen masrafı almak teklifini kabul etmiyordu.
Kimden ne isteyeceksin? Yanımdakilerin bazısı Mülazım (Teğ¬men). Maaşının bir kısmını zaten ayrılırken İstanbul’da ailesine bı¬rakmış. Bir de burada masraf. Buna dayanabilir mi? Nasıl olur?
Ne var ki para sıkıntısı, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin Sivas’ta bulunduğu üç ayı aşkın bir süre devam etmiştir.125
Amasya Genelgesi ile ortaya konan ilkeler Erzurum ve Sivas Kong¬releri ile somut şeklini almıştı. “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” temel prensibi çerçevesinde yapılan Er¬zurum ve Sivas Kongrelerinde Anadolu halkı önderini anlamış ve Milli Mücadele’ye olan inancı daha da artmıştı. Anadolu da tüm bunlar olur ve halkın inancı her geçen gün artarken, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yu¬nanlılar da boş durmamış ilerleyerek baskılarını artırmışlardı. Yani ya¬pılacak mücadelenin ağırlığını batı cephesi oluşturacaktı. Diğer yandan Os¬manlı Mebuslar Meclisi İstanbul’da toplanacaktı. Bu,yüzden de Sivas uzak kalıyordu. Bir de bunlara Sivas’ın o günkü ulaşım, haberleşme olanakları yönünden yetersiz kalması eklenince, başka bir merkez arama ihtiyacı doğ¬muştu. Mustafa Kemal Paşa en uygun yer olarak Ankara’yı görüyordu. Bu konu komutanlar toplantısında da tartışılmış ve Ankara kabul edilmişti.126 Bu fikir ilk söz konusu olduğu sıralarda Kazım Karabekir Paşa’da 3 Ekim 1919’da Erzurum’dan gönderdiği telgrafta:
“… Heyet-i Temsiliye’nin Sivas’tan Garb’a geçmemesi mütalaasında bulunduğumu arz eylerim…” 127 diyordu. Daha sonra Sivas’a gelen Kazım Karabekir’le yapılan görüşmelerden sonra kendisi bu fikrinde ve kanaatinde isabet olmadığını görerek bundan vazgeçmişti.
Nihayet Aralık ayı ortalarına doğru gitme vakti yaklaşmıştı. Fakat tüm Milli Mücadele boyunca devam edecek olan mali sorun yine gündemdeydi. Sivas’taki Osmanlı Bankası Direktörü Mösyö Oskar Şmit’den Mazhar Müfit (Kansu) aracılığı ile gerekli para alınma yoluna gidildi. Mazhar Müfit’in arkadaşı olan Oskar Şmit “Türklerin büyük bir millet olduğuna kalben inanmışımdır. Bu defa gittiğiniz mücadelede de muvaffak ola¬cağınıza eminim” deyip duruyor ve “benim elimden de bir hizmet ge¬lirse ifasına hazırım, icap ederse memuriyetimi bile terkederim”128 şek¬linde bir cesaret gösteriyordu.
Mustafa Kemal Paşa, paranın, Heyet-i Temsiliye adına değil de Mazhar Müfit’in kendi şahsına alınması ve ödemenin birlikte yapılması şartıyla kabul etti. Bu suretle para meselesi halledilmişti. Fakat arabaların ha¬zırlanması konusu ise henüz çözümlenememişti. Benzin yoktu, lastik yoktu. Mustafa Kemal Paşa bunları düşündükçe;
“Yahu dedi, bunca mühim meseleler, isyanlar, şunlar bunlarla uğ¬raştık, kararlar verdik, emin olunuz bu kadar sıkıldığım olmadı. Ankara’ya gideceğiz; köhne, körükleri parça parça, bu kışta, karda bi¬nilmesi gayri caiz otomobillere razı oluyoruz, fakat benzin, lastik, para bulamıyoruz. Fakat elbette bunlara da çare bulacağız…” 129
Nihayet bunlardan para sorunu, Ankara’ya hareket gününün sabahı ban¬kadan Yüzbaşı Bedri’nin kefil olması ile bir senet karşılığında alınan bin lira ile giderilmişti. Benzin ve lastik sorunu ise Amerikan Mektebi’nden temin edilmişti. Milli Mücadele’nin amacına ve başarılacağına inanan müdire istenen iki çift iç lastik ile iki çift dış lastik ve altı teneke benzini para almadan vermişti.130
Ankara’ya hareket tarihi kararlaştırılmıştı. 18 Kanun-i Evvel (Aralık) 1919 perşembe günü yola çıkılacaktı. Herkes, Paşa ve arkadaşlarının Sivas’ın üç saat dışına kadar uğurlanması için hazırlıklar yapıyordu. 18 Aralık 1919 günü sabah saat dokuzda, karargah olan mektebin önünde bin¬lerce halk toplanmıştı. Halkın çoğunluğu at ile, araba ile şehrin dışına kadar uğurlamışlardı. Sivas, adeta yas içinde idi. O büyü kahramanı kolları arasından bırakmak istemiyordu. Geçici olarak Ankara’ya gittiklerini, An¬kara’nın İstanbul’a ve İzmir cephesine yakınlığından seçildiğini, içi ve dış düşmanların kökünü kazıdıktan sonra, yine Sivas’a döneceklerini vaad edi¬yorlardı. Bu söz, ayrılık acısını biraz olsun azaltıyordu.131
Soğuk ve karlı bir kış günü; “Umumi vaziyeti idare ve sevk so¬rumluluğunu yüklenenler en mühim hedefe ve en yakın tehlikeye mümkün olduğu kadar yakın bulunur”132 kaidesi uyarınca Sivas’tan An¬kara’ya doğru hareket edildi. Üç otomobilden oluşan kafilenin en önündeki otomobilde Hüsrev Bey, Mazhar Müfit, Yüzbaşı Bedri ve Hakkı Behiç Beyler. Arkadaki otomobilde Mustafa Kemal Paşa, onun arkasında ise diğer zevatın otomobilleri yer alıyordu. 133 Son kafile Sivaslıların coşkun uğurlamaları, dostluk, sevgi, heyecan ve bağlılık, destek gösterileri, yahut da pek çeşitli duyguları arasında yola koyuldu. Sivas ve Sivas günleri artık arkada kalmıştı. O günler ki, Mustafa Kemal Paşa’nın ya hiç unutamadığı, ya da pek hatırlamak istemediği günlerdir.134
Mustafa Kemal Paşa, Sivas’tan ayrıldıktan sonra:
“Sivas Heyet-i Merkeziyesi’ne (18.XI.1919) Şehir Kışla’dan Sivas mıntıkasını geçerken heyet-i muhtereminize selam ve ih¬tiramlarımızı takdim eder vatanın halası, milletin necatı uğrunda mücahede-i mukaddeslerinde temennii muvaffakiyat eyleriz,”135 diyordu.
18 Aralık 1919’da Sivas’tan ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve be¬raberindekiler Kayseri, Mucur, Kırşehir üzerinden 27 Aralık 1919’da An¬kara’ya geldiler. Artık Milli Mücadele’nin kalbi Sivas’tan sonra Ankara’da atacaktı.l36
DÖRDÜNCÜ GELİŞ (27-28 Eylül 1924)
Lozan’da barış sağlanmış, cumhuriyet kurulmuştur. Ne var ki, Ata¬türk’ün savaşı bitmemiş, yeniden başlamıştır. Hem de daha bir coşkuyla, daha bir yoğunlukla. O’nun savaşı, daha doğrusu savaşları, ekonomik, kül¬türel, toplumsal ve siyasal niteliktedir. Kurtuluş Savaşı’nın göl¬gelenmemesi, bu savaşların kazanılmasına bağlıdır. Çünkü, o savaşta ka¬zanılan utkunun büyüklüğü, bu savaşlarda belgelenecektir.
Gazi, 1924 yılının sonbahar aylarında Anadolu’da uzun bir gezi yaptı. İç Anadolu’nun durgun yaşamında coşkun, içe işleyen bir hava yaratan gezi, her yönü ile ilginç aşamalardan geçti.137 29 Ağustos’da Ankara’dan başlayan yolculuk, Dumlupınar, Bursa, Mudanya, Trabzon, Rize, Giresun ve Samsun’a uzadı. Fakat Erzurum yöresindeki deprem dolayısıyla gezi programını değiştirerek, Amasya, Sivas, Erzincan üzerinden hareketle felaketzadeleri teselliye koştu.
27 Eylül 1924 sabahı yanında eşi Latife Hanım 138, milletvekili ar¬kadaşlarından Salih (Bozok), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Rauf (Benli), Kılıç Ali, yaverleri ve bazı kişiler olduğu halde Tokat’tan hareketle saat 16.30’da Sivas’a vardı.139 III. Ordu Müfettişi Cevat Paşa, Vali Faik Bey, Tümen Komutanı, Müftü, Belediye Başkanı, il sınırları olan Çamlıbel tepesinde Gazi’yi karşıladılar. Milletvekilleri, memurlar, okullar, askeri bir¬likler, onbinlerce halk, kent dışında, Gazhane denen yerde toplanmış Paşa’nın gelmesini bekliyorlardı. Gazi buraya geldiğinde toplar atıldı, kur¬banlar kesildi, olağanüstü coşkulu bir karşılama yapıldı. Buradan Belediye’ye kadar Gazi ile Latife Hanım’ın arabalarının atları, halk tarafından çözüldü. Halk, arabayı Belediye’ye kadar çekerek götürdü.140 Belediye’de bir süre dinlenen Gazi ve beraberindekiler, kalmaları için hazırlanan Sivas Kongresi’nin yapıldığı lise binasına gittiler.
Burada memurların, derneklerin, ileri gelenlerin ve halkın ziyaretlerini kabul ettiler. Gece, bütün Sivas gençleri, esnaf dernekleri, okullar fener alaylarıyla saatlerce lise çevresinde dolandılar. Gazi ve eşi, kapı önüne çı¬karak halkın gösterisini, gençlerin ulusal oyunlarını seyrettiler. Erkek Öğ¬retmen Okulu Müdürü Mahmut Bey şu konuşmayı yaptı:
“ Bir ulus için belirlenen mutlulukların en yücesini ba¬ğışladığınızdan, sizi bütün içtenliği ile alkışlayan şu topluluk adına şükran sunmama müsaade buyurunuz. Tarih, büyük ve güçlü düş-manlarla çarpıştıktan sonra zafer kazanmaktan daha büyük bir mut¬luluk yazmamıştır.
Fakat, bir ulus için zafer, özgürlük ve bağımsızlık kazandıran bir başkam kendi aralarında görmekten daha üstün sevinç de yoktur. Geçmişimizin her aşamasında ulus ve hükümet arasında gizli bir engel ve aşılması olanaksız bir tepe vardı. Bu engeli siz kırdınız, siz yıktınız.
Bugün yüce ulusumuzun kendisiyle büyüklerini kucak kucağa gör¬mekle, şimdiye kadar kendisinden esirgenen en büyük bir hak ve en büyük bir mutluluğa ermiş bulunuyor. Sizi bütün varlığı ile kutsayan ulusumuz kazandığınız egemenliğe layık olduğu kadar gösterdiğiniz yollarda ilerlemek güç ve yeteneğine sahiptir. Yılların ve olayların yıkıp kavurduğu bu serüven diyarlarının, zaman zaman onur¬landırdığınızda daha yüksek bir yurtseverlik ve bu halka karşı bundan daha yüksek bir ilgi ve sevgi düşünülemez.
Devrim ve bağımsızlığımızın ilk kurulduğu dönemlerde tarihsel bir ün kazanan Sivas, bu ikinci uğurlu gelişinizin verdiği yüce anıyı son¬suza dek unutmayacaktır. Sizi, Türklük adına selamlarım, büyük Gazi.” 141
Gazi, bu konuşmayı cevaplandırarak, gençlere teşekkür etti. Sivas’ın Türk Milli Mücadele tarihindeki önemini belirterek Sivas’lıların mücadele yıllarındaki çalışmalarını övdü.142 Sivaslılar kendilerini çok seven bu kentte birkaç gün dinlenmelerini dilediler. Gazi, bir an önce Erzurum’a yetişmek istediğini söyleyerek, dönüşte birkaç gün kalma sözü verdiler. Geceyi Sivas’ta geçiren Gazi ve beraberindekiler 28 Eylül 1924’de Erzincan’a ha¬reket ettiler.143
BEŞİNCİ GELİŞ (12 -13 Ekim 1924)
28 Eylül 1924’de Sivas’tan ayrılıp Doğu illerinde meydana gelen dep¬rem felaketzedelerinin yaralarını saran Gazi ve beraberindekiler Erzincan, Erzurum, Sarıkamış ve Kars’a kadar gittikten sonra Trabzon’dan deniz yolu ile dönülmesi düşünülürken, karadan, Sivas yolu ile Ankara’ya dönme yeğ¬lendi.
Gazi, 12 Ekim 1924’de Karahisar Belediyesi’ni, Türk Ocağını, Hükümet dairelerini ziyaret ettikten sonra Sivas’a hareket etti. Tören yapılmaması için çeşitli uyarlamalara karşın, bütün halk tarafından yükseltilen “yaşa” dilekleriyle yola koyuldular.
Suşehri’de, Zara’da, Hafik’de (Koçhisar) halk, büyük gösteriyle Gazi’yi selamladı. Gazi, yolda göçmenlerin durumlarıyla yakından ilgilendi. Göç¬menlerle konuşarak bilgi aldı. Meclis’in toplantıya çağrılması 144 hakkında ki duyuruya Başbakanlıktan alınan yanıt üzerine Gazi, Suşehri’den çektiği telle Büyük Millet Meclisi’ni toplantıya çağırdı.
“Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na ve Başbakanlığa
1. Görülen lüzum üzerine Anayasa’nın 19’ncu maddesi gereğince Büyük Millet Meclisi’ni hemen toplantıya çağırırım.
2. Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na ve Başbakanlığa 12 Ekim 1924 öğle sonrasında Suşehri’nden yazılmıştır. Hükümetçe gerekli bildirimde bulunulması rica olunur.”
Akşam saat sekizde Sivas’a varan Gazi, Türk Ocağı’nda konuk kalmış ve halk tarafından şiddetle alkışlanmıştır. 145 Cumhuriyet döneminin üze¬rinde önemle durduğu demiryolu çalışmaları ürünlerini vermeye baş¬lamıştır. Sivas’a raylar döşeniyordu. Sivaslılar bayram yapıyorlardı. Gazi, o gün Sivas’tan Başbakan İsmet Paşa’ya bir tebrik telgrafı çekerek memnunluğunu bildirdi.l46
Gazi o geceyi Sivas’ta geçirdi. Burada kalmak niyetindeydi. Fakat Gü¬neydoğu sınırımızda durumun ciddileşmesi üzerine Meclisi toplantıya ça¬ğırdığından, biran önce Ankara’ya gitmek gerekiyordu. Bu nedenle 13 Ekim 1924 sabahı Ankara’ya gitmek üzere Sivas’tan ayrıldı.147
ALTINCI GELİŞ (19-20 Eylül 1928)
Harp inkılabı yurdu bir çığ gibi, bir baştan bir başa sardığı, ülkenin tüm imkanlarıyla bir okuma-yazma seferberliğine girdiği günlerde Mustafa Kemal Paşa, 23 Ağustos 1928 tarihinde Tekirdağ’dan başlayarak Bursa, Çanakkale, Gelibolu, Sinop, Samsun, Amasya, Tokat, Sivas ve Kayseri’yi içine alan bir yurt gezisine çıkmıştır. Gazi’nin bu geziden amacı, 9 Ağustos 1928 tarihinde Sarayburnu’nda yapmış olduğu konuşmadan sonra yeni harflerin memur ve halk arasındaki öğrenilme derecesini kontrol etmek ve halkı bu konuda aydınlatmaktır.
Sivas’da çıkan Kızılırmak Gazetesi de 148 Gazi’nin bu gezisi hakkında okuyucuya sık sık haberler yayınlayıp, O’nun Sivas’a geleceğini 17 Eylül 1928 tarihli nüshasında halka müjdelerken, şehirde yapılan hazırlıklardan da söz etmektedir. Bu haberde yer alan son cümle “Aziz Gazi Geliyor” yeni harflerle basılmıştır. 149
Sivas sının olan Çamlıbel’de Sivas Milletvekilleri ve Vali başkanlığında bir heyet tarafından karşılanan Gazi, yanında Başbakan İsmet Paşa, Sağlık Bakanı Refik Bey, Kılıç Ali ve maiyetleri oldukları halde 19 Eylül 1928 günü saat 18’de Sivas’a girmişlerdir. Gazi, şehir girişinde ise memurlar, öğrenciler, askerler ve binlerce halk tarafından görkemli bir tezahürat ile 21 pare top atışıyla karşılanmıştır. Kadın, erkek, çocuk, bütün caddelerde sa¬baha kadar fener alayları ve şenlikler yapılmıştır. 150
Gazi, İsmet Paşa ve Refik Bey vali konağında misafir olmuşlar, Sivas Valisi tarafından şereflerine bir akşam ziyafeti verilmiştir. Geceyi Vali ko¬nağında geçirdikten sonra, 20 Eylül 1928 sabahı valilikte okuyup yazma çalışmalarını izlemiş, ilgililerden bilgi almıştır.
Hükümet Meydanı’nda toplanan Sivas halkını adeta tahta başında im¬tihan etmiştir: “Gazi Hazretleri, halk arasından Abidin isminde bir ka¬sabı tahta başına davet buyurdular. Abidin geldi, yeni harfleri henüz öğrenemediğini derin bir utanç duyarak arz etti. Gazi Hazretleri kasap Abidin’e on dakika zarfında sedalı harfleri öğrettiler, ismini yazdırdılar. 151 Abidin her harfi öğrendikçe Hükümet Meydanı alkışla çınlıyordu. Abidin ismini yazdığı zaman, meydan müthiş bir alkışla çınladı. Yaşa, varol, büyük Gazi! sesleri ufku sarsıyordu.”152 Tahrirat Müdürü Basri Bey, Gazi Hazretleri’nin şu cümlelerini yazdı:
“Memnuniyetle görülüyor ki, muhterem Sivas halkı harflerle okuma ve yazmayı az zamanda kolayca öğreneceklerdir.”
Bunu müteakip İsmet Paşa’ya saygı göstererek; “Öğrenmişler Paşa” buyurdular ve “teşekkür ederim Allahaısmarladık” hitabıyla halka veda ettikleri anda her taraftan yükselen alkışlar ve yaşa sesleri halkın gön¬lünden kopan sevgi hislerini gösteriyordu. 153
Sivas Kongresi’nin yapıldığı lise binası ve kongre salonu, müze olarak düzenlenmişti. 154 Liseye giderek bu salonu da gören Gazi, ayrılırken müze defterine:
“20 Eylül 1928. tik kongremizin toplandığı salonu görmekten çok mütehassis oldum.
Gazi Mustafa Kemal,”
cümlesini yazmıştır. Gazi o gün öğleye doğru beraberindekilerle Kayseri’ye hareket etmiştir.
YEDİNCİ GELİŞ (20 – 21 Kasım 1930)
17 Kasım 1930 tarihli gazeteler Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın aynı gün Ankara’dan hareketle Kayseri, Sivas (hava uygun olursa Erzurum), Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon, İstanbul, Afyonkarahisar, Adana seyahatlerine çıkacağını yazıyordu. 155 Gazi’ye, yaveri Rusuhi, özel kalemi Hasan Rıza, M. Ekrem, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Sıhhiye Müsteşarı Hüsamettin Beyler ve Kılıç Ali, Salih, Recep, Cevat Abbas, Falih Rıfkı, Recep Zühtü, Reşit Galip, Ruşen Eşref ve Memduh Şevket Beyler de refakat et¬mekteydiler. 156
17 Kasım 1930, saat 8.30’da Ankara’dan hareket eden Gazi ve be¬raberindekiler Kayseri’den de 19 Kasım 1930 saat 14.30’da Sivas’a hareket etmişlerdir. 157 Geceyi trende Gemerek istasyonunda geçirmişler, öğle ye¬meğini de trende yemişlerdir.
20 Kasım 1930 Perşembe günü saat 14’te Sivas’a gelen Gazi, merasim yapılmaması hakkındaki emirlerine rağmen kadın, erkek büyük bir halk topluluğu tarafından coşkuyla karşılanmışlardır. Güzel havada bir müddet halk ile beraber yürüdükten sonra otomobilleri ile hükümet konağına git¬mişlerdir. Cumhurbaşkanı burada, bir süre İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Milletvekili Recep Bey ile birlikte, Sivas Valisi Akif İyidoğan ile gö¬rüşmüşlerdir. Daha sonra Kolordu’yu ve Belediye’yi ziyaretten sonra, kız öğretmen okulunu ve liseyi ziyaret etmişlerdir.
Ziyaretler Perşembe tatiline rastladığı için sınıflara girerek ders dinleyememiş, öğrencilerle görüşememiştir. Kız öğretmen okulunda ya¬takhaneleri gezmişler ve ayrılırken kendisini selamlamak için dizilen öğ¬rencilerden birkaçı ile ve Öğrenci sayısı hakkında okul müdürü ile konuşmuşlardır.158 Lisede Sivas Kongresi sırasında kendisine tahsis olunan ve aynı eşya ile olduğu gibi muhafaza edilen odayı ve tarihi kongre sa¬lonunu gezmişlerdir. Salonu gezerken masalardan biri yanlış bir yere kon¬muştu. Gazi;
“Bu masanın yeri şurası idi, ilk nutkumu burada söyledim. Bir mü¬nakaşada reise lüzum hasıl olduğu zaman bu kürsüye çıktım,”
diyerek o günlere ait anılarını anlatmış, arkadaşlarının nerelerde otur¬duğunu göstermiştir. Bu sırada müze defterini getirmişlerdi. 1928 yılı 20 Eylül’ünde yazdığı;
“İlk kongremizin toplandığı salonu görmekten çok mütehassis oldum”, cümlesinin altına;
“Bugün de aynı tahassüs, aynı kuvvetle devam ediyorum,” cüm¬lesini yazarak imza atmıştır.
Liseden öğrencilerin alkışları arasında çıkan Gazi, Cumhuriyet Halk Partisi merkezini ziyaret etmişler, burada Halk Partisi üyelerini kabul ede¬rek yapılan inkılaplardan ve ülkenin durumu hakkında görüşlerinden bah¬setmişlerdir. Sivas’ta Serbest Cumhuriyet Partisi teşekkül etmemiş ol¬duğundan kabul ettiği kişiler arasında muhalefeti temsil eden kimse yoktu.
Reisicumhur Gazi Hazretleri Cumhuriyet Halk Partisi’nden sonra ken¬disini görmek için bekleyen binlerce halkın alkışları arasında yürüyerek Vali konağına gitmişler ve yolda halkın bazıları ile konuşmuşlardır. Geceyi Vali konağında geçiren ve burada çeşitli heyetleri kabul eden Gazi, 159 21 Kasım 1930 günü saat 10.15’te Tokat’a hareket etmiştir. 160
SEKİZİNCİ GELİŞ (13 Kasım 1937)
Atatürk yanında Başbakan Celal Bayar, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Ba¬yındırlık Bakanı Ali Çetinkaya, Pilot Sabiha Gökçen, Milletvekillerinden Ali Kılıç, Recep Peker, Salih Bozok, Cevat Abbas Gürer, Dr Ömer İrdelp, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak, Başyaver Celal Üner, Muhafız Ko¬mutanı İsmail Hakkı Tekçe ve başkaları da olduğu halde 12 Kasım 1937’de özel bir trenle Doğu illerinde bir inceleme yapmak üzere Ankara’dan ay¬rılmışlardır. 161
13 Kasım 1937 günü saat 9.40’da Sivas’a gelen Atatürk ve be¬raberindekiler istasyonda Sivas Valisi Nazmi Toker, komutan ve daha önce özel trenle 162 Sivas’a gelmiş olan davetli milletvekilleri, hükümet ileri ge¬lenleri, bando, askeri kıta, öğrenciler, izciler, resmi, özel teşkilat başkanları ve kalabalık bir halk tarafından karşılanmışlardır.
Atatürk istasyonda karşılayıcıların ellerini sıkmışlar, kendilerini selamlayan tazim kıtasının önünden yürüyerek geçmişler, asker, öğrenciler ve istasyonu dolduran halka iltifat etmişlerdir. Buradan doğruca Cumhuriyet Halk Partisi’ne gelmişler, bütün güzergahta yollara dökülen halkın çılgınca tezahüratıyla karşılanmışlardır.163
Atatürk, partiden sonra lise müdürü, matematik öğretmeni Ömer Beygo ve başyardımcısı felsefe öğretmeni Faik Dranaz ve öteki ilgililerle birlikte doğrudan Sivas Kongresi’nin yapıldığı liseye gitmişlerdir. Lisede dersaneleri gezmişler, öğrencilere sorular sormuşlardır. Lisenin 9-A sınıfında geometri dersine girdiler. Bu derste bir kız öğrenciyi tahtaya kaldırdılar. Öğrenciler tahtada çizdiği koşut iki çizginin, başka iki koşut çizgiyle ke¬sişmesinden oluşan açıların Arapça adlarını söylemekte zorluk çekiyor ve yanlışlıklar yapıyordu. Bu durumdan etkilenen Atatürk tepkisini:
“Bu anlaşılmaz Arapça terimlerle, öğrencilere bilgi verilemez. Dersler Türkçe yeni terimlerle anlatılmalıdır”, diyerek tebeşiri eline alıp, tahtada çizimlerle “zaviye”nin karşılığı olarak “açı”, “dılı”nın kar¬şılığı olarak “üçgen” gibi Türkçe yeni terimler kullanarak, birtakım ge¬ometri konularını ve bu arada Pythagoras Teoremi’ni anlatmıştır.
“Koşut” olan “muvazi” kelimesinin yerine kullanılan “parelel” te¬riminin kökenini açıklarken Orta Asya’daki Türklerin, kağnının iki te¬kerleğinin bir dingile bağlı olarak duruş biçimine “para” adını ver¬diklerini anlatmıştır. Atatürk, bu derste aynı zamanda ders kitaplarının birkaç ay içinde Türkçe terimlerle yeniden yazdırılıp bütün okullara ulaş¬tırılmasını emir buyurmuşlardır.164
Kongre Salonu’nu bir daha gören Atatürk;
“Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi”, di¬yerek, kongre günlerinde bazı çalışmaları anlatmış, hatıraları bir kez daha tazelenmiştir. Daha sonra Sivas’ta yapılan lokomotif ve vagon atölyeleri in¬şaatına giderek altı aya kadar inşaatı bitecek olan Cer Atölyesi hakkında bilgi almıştır. Saat 11.10.’da coşkun sevgi gösterileri arasında toplanan halkı selamlayarak Çetinkaya’ya doğru yola çıkmıştır.165
SONUÇ
Anadolu’nun kuzey-güney, doğu-batı yönlerinde uzanan ticaret yol¬larının kavşak noktasında yer alması nedeniyle Sivas, tarihin her dö¬neminde önemli bir merkez olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı’nın çö¬küşüne paralel olarak devam eden çöküş Tanzimat’la ve kişisel gayretlerle biraz düzelir olmuşsa da Milli Mücadele öncesi her türlü etnik ve eşkiyalık hareketlerinin olduğu büyük bir kasaba görünümündedir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’yi baş¬latmasından sonra her Anadolu şehri gibi Sivas da kısa sürede O’na ka¬tılmakta gecikmemiş ve bir anda kendini Milli Mücadele’nin merkezi ola¬rak bulmuştur. Tüm kadroları ile bu hareketi destekleyen Sivas, tarihin ender kaydettiği güç şartlar altında kazanılan zaferde Atatürk’ün “Cumhuriyetin Temelini Burada Attık” ifadesi ile en değerli yeri almıştır.
Daha çok Sivas Kongresi ile hatırlanan bu kentte içten ve dıştan gelen bütün karşı koymalara rağmen, bir dönüm noktası başlamış ulusal ihtilal, savaş, kurtuluş, inkılap devrini getiren hamlelerin vatan bütünlüğü adına temelleri burada atılmıştır.
Milli Mücadele sonrasında başlatılan çağdaş Türkiye’yi kurma atılımlarına Sivas da katılmış, bazılarında öncü rol oynamıştır.
Sivas’a toplam sekiz defa gelen Atatürk’ün her gelişi büyük coşku uyan¬dırmış, Sivas halkı büyük kurtarıcısını bağrına basmaktan her zaman büyük gurur ve kıvanç duymuştur.
BİBLİYOGRAFYA GAZETELER
Cumhuriyet
Dünya
Gaye-i Milliye
Hakimiyet-i Milliye
İrade-i Milliye
Kızılırmak
Milliyet
Sivas
Sivas Postası
Tasvir-i Efkar
Ulus
DERGİLER
Atatürk Araştırma Dergisi
Ayın Tarihi
Belgeler
Belgelerle Türk Tarihi Dergisi
Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi (Sivas)
Hayat Tarih ve Edebiyat Mecmuası
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi
Orman Mühendisliği Dergisi
Revak (Sivas)
Tarih Vesikaları Dergisi
Tarih ve Toplum
Toplumsal Tarih
Türk Kültürü
Vakıflar Dergisi
Yıllar Boyu Tarih Dergisi
İNCELEME ESERLER
AKGÜN, Seçil; General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Raporu, İstanbul, 1981.
ALKAN, Ahmet Turan; Birinci Dünya Harbi’nde Sivaslı Bir Zabitin Hatıra Defterinden, Revak/91, Sivas, 1991.
——–,———; istiklal Mahkemesi’nin Sivas Günleri ve Muhalifleri Tavsiyesi, I. Tarih ve Toplum, Sayı: 62 (Şubat 1989).
AŞKUN, Vehbi Cem; Sivas Kongresi, İstanbul, 1963 (2. Baskı)
ATATÜRK, Mustafa Kemal; Nutuk, C. I, İstanbul, 1980.
——–,———; Nutuk, C. II, İstanbul, 1967.
Atatürk Başöğretmen (Derleyen: Muhterem ERENLİ), İstanbul, 1981.
Atatürk Sivas’ta, Sivas, 1982.
Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri, Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgeleri Daire Başkanlığı, Ankara, 1982.
Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri 1917-1938, Ankara, 1967.
AYBARS, Ergün; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, İzmir, 1986 (2. Baskı).
BAŞAR, Ahmet Hamdi; Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye, 2. Baskı, Ankara, 1981.
BAY AR, Celal; Bende Yazdım, C. 8, İstanbul, 1972.
BAYKAL, Bekir Sıtkı; Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, 1974.
——–,———; Milli Mücadele’de Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Ankara, 1986.
BİRİNCİ, Ali; Halil Rıfat Paşa’nın Tembihnameleri, Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 3 (1984).
——–,———; Ahmet Turan ALKAN; Halil Rıfat Paşa, Hayatı, Eserleri, Şahsiyeti, Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bi¬limler Dergisi, Sayı: 7 (1986).
CAHEN, Claude; Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler (Çeviren: Yıldız MORAN), İstanbul, 1979.
CEYLAN, Oğuz; Sur ve Kaleleri İle Tarihte Sivas, Sivas, 1988.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Sonbahar Gezileri (Çeviren: Nuri ONAT), İstanbul, 1984.
ÇAĞDAŞ, Halûk; Sivas İdadisi: Geçmişten Geleceğe Uzanan Tarihi Bir Bina, Tarih ve Toplum, Sayı: 90 (Haziran 1991).
DARKOT, Besim; Sivas, İslam Ansiklopedisi, C. X.
DEMİREL, Ömer; II. Mahmut Döneminde Sivas Esnaf Teşkilatı ve Üretim-Tüketim İlişkileri, Ankara, 1989.
DURSUNOĞLU, Cevat; Milli Mücadele’de Erzurum, Ankara, 1946.
ERDEHA, Kamil; Milli Mücadele’de Vilayetler ve Valiler, Ankara, 1974.
ERDEŞİR-İ, AZİZ B.; Bezm u Rezm (Çeviren: Mürsel ÖZTÜRK), Ankara, 1990.
ERDMANN, Kurt; Das Anatolische Karavansaray Des 13. Jahrhurderts, Berlin, 1961.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. III (Neşreden: Ahmet Cevdet), İstanbul, 1314.
Geometri, Ankara, 1981 (2. Baskı).
GOLOĞLU, Mahmut; Sivas Kongresi, Ankara, 1969. GÖDE, Kemal; Eratnalılar (1327-1381), Ankara, 1994.
GÖKBİLGÎN, M. Tayyib; Mondros Mütarekesinden Sivas Kongresi’ne, I. Kitap, Ankara, 1959.
GÖKBİLGlN, M. Tayyib; 15 ve 16. Asırda Eyalet-i Rum, Vakıflar Dergisi VI, İstanbul, 1965.
GÜNAY, Muhlis; Sivas Kongresi’nin Son Tanığı Atatürk’ü Anlatıyor: Mustafa Kemal’in Yüreğinde Korkunun Yeri Yoktu (Talat TALAY), Yıllar Boyu Tarih Dergisi, X/6 (Haziran 1983).
Hasan Tahsin; Sivas Vilayeti Sıhhi ve İçtimai Coğrafyası, İstanbul, 1932.
HONIGMAN, Ernst; Bizans Devleti’nin Doğu Sının (Çeviren: Fikret IŞILTAN), İstanbul, 1970.
İbn Battuta Seyahatnamesi (Çeviren: Mehmet Şerif), İstanbul, 1333. İĞDEMİR, Uluğ; Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara, 1967. İNALCIK, Halil; Adaletnameler, Belgeler 3-4 (1965), Ankara, 1967. İstiklal Harbi’nde Ayaklanmalar (1919-1921), Ankara, 1960.
KALAÇ, Ahmet Hamdi; Kendi Kitabım, Ankara, 1960.
KANSU, Mazhar Müfit; Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C. I-II, 3. Basım, Ankara, 1988.
KARABEKİR, Kazım; İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul, 1960. KARAL, Enver Ziya; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, İstanbul, 1971.
Kılıç Ali; Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanbul, 1955.
KINROSS, Lord; Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul, 1973.
KURAT, Akdes Nimet; Sivas Kongresi ve Amerikalı Gazeteci Edgar Loui Browne, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, XI / 62 (Kasım 1972).
KÜÇÜKA, Necip Ali; Atatürk’e Dair Bazı Hatıralar, Ulus Gazetesi, 10.11.1939.
LATİMER, Fredrick; Sivas Kongresi’nde Amerikalı Bir Gazeteci, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 9 (Ekim 1965).
MOLTKE, Helmuth Von; Türkiye Mektupları (Çeviren: Hayrullah ÖRS), İstanbul, 1969.
MORDTMANN, A. D.; Anatolien Skizzen Und Reisebriefe Aus Kleinasien (Franz Babinger), Hannover, 1925.
MÜDERRİSOĞLU, Alptekin; Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, İstanbul, 1981.
NADİ, Yunus; Ali Galip Hadisesi, İstanbul, 1955.
ORTAYLI, İlber; Tanzimat’tan Sonra Mahalli İdareler, Ankara, 1974.
ÖNDER, Mehmet; Atatürk’ün Yurt Gezileri, Ankara, 1975.
ÖZÇELİK, Ayfer; Ali Fuat Cebesoy, Ankara, 1993.
ÖZERDİM, Sami N.; Yazı Devriminin Öyküsü, Ankara, 1978.
ÖZERGİN, M. Kemal; Anadolu Selçuklu Kervansarayları, Tarih Der¬gisi, XX (Mart 1965).
ÖZGÜÇ, Tahsin; Sivas Kale Kazısı, Ankara, 1947.
ÖZKAN, İbrahim; Atatürk’ün Şehrimizde Geçen Günlerinden Hatıralar, Sivas Posta Gazetesi, 12 Son Kanun 1942.
ÖZTOPRAK, İzzet; Milli Mücadele’ye Tepki: Şeyh Recep Olayı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 13 (Kasım 1988), Ankara, 1988.
PAÇACIOĞLU, Burhan; Sivas Basınında Harf İnkılabı, Sivas, 1990.
PALAZOĞLU, Ahmet Bekir (Hazırlayan); Atatürk ve Eğitim, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, Ankara, 1980.
Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi 1608-1619 (Çeviren: Hrand D. ANDREASYON), İstanbul, 1964.
Reşit Paşa’nın Hatıraları (Yayınlayan: Cevdet R. YULARKIRAN), İstanbul, 1939.
Rauf ORBAY’ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz, 4 C, 1962.
Rıdvan Nafiz – İsmail Hakkı; Sivas Şehri, Anadolu Türk Tetkikatında, İstanbul, 1928.
SELEK, Sabahattin; Anadolu İhtilali, 3. Baskı, İstanbul, 1966.
SEVGEN, Nazmi; Anadolu Kaleleri, C. I, Ankara, 1959.
Sivas İl Yıllığı 1973, Ankara, 1973.
Sivas Lisesi 100. Yıl 1887-1987, Sivas, (t.y.).
Sivas’tan Ankara’ya, İstanbul, 1983.
SUNGU, İhsan; Sivas Kongresi Beyannamesi, Tarih Vesikaları Dergisi, 1/1,(1941).
TENGÎZ, Erdoğan; Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa’nın Tembihnameleri, Orman Mühendisliği Dergisi, Sayı: 11, 1984.
TEVETOĞLU, Fethi; Mustafa Kemal – General Harbord Görüşmesi Tanık ve Tercümanı: Prof. Hulusi Y. Hüseyin (Pektaş), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 10 (Kasım 1987).
TEVETOĞLU, Fethi; Milli Mücadele’de Mustafa Kemal – General Harbord Görüşmesi 1-IV, Türk Kültürü, Sayı: 76, 77, 80, 81 (1969).
TUNCEL, Lütfi; Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa ve Tembihnameleri, Sivas, 1987.
——–,———; Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa ve Tembihnameleri, Ankara, 1987.
TURAN, Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971.
——–,———; Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul, 3. Basım, 1980.
Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, 2. C, 2. Kısım (4 Eylül 1919 – 9 Kasım 1920), Ankara, 1965.
ÜLKÜTAŞIR, M. Şakir; Atatürk ve Harf Devrimi, 2. Baskı, Ankara, 1981 .
VARİNLİ, Mehmet; Halil Rıfat Paşa “Eski Sivas Valilerinden”, Sivas, 1964.
YILDIRIM, Hüseyin; İstiklal Harbi’nde Sivas (19 Mayıs 1919 -23 Nisan 1920) (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1986.
——–,———; Cumhuriyet Döneminde Sivas Şehri (1923-1950) (Basılmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, İzmir, 1993.
——–,———; İrade-i Milliye, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 23 (Mart 1992).
——–,———; Atatürk İnkılapları ve Sivas, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 29 (Temmuz 1994).
——–,———; Seyahatnamelerde ve Anılarda Sivas, Toplumsal Tarih, Sayı: 7 (Temmuz 1994).
YÜCEL, Yaşar; Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırma II, 2. Baskı, Ankara, 1991.
YİĞİT, İbrahim Süreyya; Çardak Boğazı’nda Bir Gece, Dünya Gazetesi 10 Kasım 1954, (Ulus Gazetesi 10 Kasım 1939).
ZEYBEK, Şerafettin; Amasya Mülakatı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 14 (Mart 1989).
KISALTMALAR
AAMD: Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi.
A.g.e.: Adı Geçen Eser.
A.g.m.: Adı Geçen Makale.
Bkz.: Bakınız.
C.: Cilt.
C.Ü.: Cumhuriyet Üniversitesi.
E.Ü.: Ege Üniversitesi.
İ.A.: İslam Ansiklopedisi.
s.: Sayfa
s.y.: Sayfa Yok
TDK: Türk Dil Kurumu.
TTK: Türk Tarih Kurumu.
t.y.: Tarih Yok.
vd: Ve devamı.
* Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Merkez Daire Başkanlığı, Yyn. Pln. Şb.
1 Besim Darkot; Sivas, İ.A., CX, s. 569-577. “Sivas Adının Kökeni” konusunda bkz. Oğuz Ceylan; Sur ve Kaleleri ile Tarihte Sivas, Sivas, 1988, s. 9-13.
2 Osman Turan; Selçuklular ve İslamiyet, 3. Basım, İstanbul, 1980, s. 199.
3 Tahsin Özgüç’ün Türk Tarih Kurumu ile Sivas ili adına Toprak Tepe’de yapılan kazılardan elde edilen bilgilere göre esas itibariyle tepe olan Toprak Tepe’den ilk önce M. Ö. 2. Binin başında Hititler yararlanmasını bilmişlerdir. O halde Sivas’ın bilinen en eski sakinlerinin Hititler olduğu anlaşılmaktadır. Tahsin Özgüç; Sivas Kale Kazısı, Ankara, 1947, s. 224.
4 Sivas, Bizanslılar zamanında serbest bir vilayet, VIII. asırdan itibaren Tem’a, yani askeri valilik merkezi olduğu gibi, Kapadokya’da tesis edilen üç metropolitlikten birinin de merkezi idi. Nazmi Sevgen; Anadolu Kaleleri, C. I, Ankara, 1959, s. 307. Bizanslılar döneminde ki, Tem’a merkezi için bkz. Ernst Honigmann; Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çeviren: Fikret Işıltan), İstanbul, 1970, s. 40-48.
5 Büyük bir Türkmen halkı 1059 yılında ilk defa Sivas’a varıp şehri işgal etmişse de buraya yerleşmeyip geri dönmüşlerdi. Türklerin Sivas’a tam hakim olmaları 1071 Malazgirt zaferinin bir so¬nucudur. Osman Turan; Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971, s. 18-24.
6 Osman Turan; Selçuklular ve…, s. 196-215 (Selçuklular zamanında Sivas şehri), Claude Cahen; Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler (Çeviren: Yıldız Moran). İstanbul, 1979, s. 160-176, 190-203,309-326.
7 Bu konu için bkz. Kemal Göde; Eretnalılar (1327-1381), Ankara, 1994.
8 Rıdvan Nafiz – İsmail Hakkı; Sivas Şehri Anadolu Türk Tetkikatında, İstanbul, 1928, s. 10. Sivas’ın çevre yollarındaki hanlar için bkz. Kurt Erdmann; Das Anatolische Karavansaray Des 13. Jahrhunderts, Berlin, 1961, s. 614, m. Kemal Özergin; Anadolu Selçuklu Kervansarayları, Tarih Dergisi, XX (Mart 1965), s. 141-170.
9 Turan; “Selçuklular ve…”, s. 202-203.
10Turan; “Selçuklular ve …”, s. 203-204.
11İbn Battuta Seyahatnamesi (Çeviren : Mehmet Şerif), İstanbul, 1333, s. 326.
12Şehrin bu felaketine dair hatıra, Yıldırım Beyazıd’e atfedilen: “Çal Çoban Çal! Ertuğrul gibi oğlun mu öldü, Sivas gibi Kalen mi yıkıldı?” cümlesiyle zamanımıza kadar gelmiştir.
13Bu konu için bkz. Yaşar Yücel; Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar II, 2. Baskı, Ankara, 1991. Aziz B. Erdeşir-i; Bezm u Rezm (Çeviren: Mürsel Öztürk), Ankara, 1990.
14Rıdvan Nafiz…, “Sivas Şehri”, s. 99. 15. ve 16. yüzyıllarda Eyalet-i Rum konusunda bkz. Tayyib Gökbilgin, 15. ve 16. Asırda Eyalet-i Rum, Vakıflar Dergisi VI, İstanbul, 1965, s. 51-61. 1565 tarihli idari taksimata göre; Rum Beylerbeyi Sivas (Paşa Sancağı), Amasya, Bozok, Çorum, Arapkir, Divriği, Canik Beyleri. 1609’da da bir değişiklik görülmemektedir. Halil İnancık; “Adaletnameler”, Belgeler 3-5 (1965), s. 91-93.
15Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. III (Neşreden: Ahmet Cevdet), İstanbul, 1314, s. 198-199.
16Hasan Tahsin; Sivas Vilayeti Sıhhi ve İçtimai Coğrafyası, İstanbul, 1932, s. 65.
17Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi 1608-1609 (Çeviren: Hrand D. Andreasyon), İstanbul, 1964, s. 87.
18Evliya Çelebi…, s. 199-202.
19Necdet Sakaoğlu; Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı, Ankara, 1984, s. 30.
20Sestini; Voyage De Constantinople a Bassora. Paris, L’AN VI (1795), s. 58-63.
21Helmuth Von Moltke; Türkiye Mektupları (Çeviren: Hayrullah Örs), İstanbul, 1969, s. 148
22A. D. Mordtmann; Anatolien Skizzen Und Reisebnefe Aus Kleinasien (Derleyen: Franz Babinger), Hannover, 1925, s. 151. Seyahatnamelerde ve anılarda Sivas için bkz. Hüseyin Yıldırım; Se¬yahatnamelerde ve Anılarda Sivas, Toplumsal Tarih, Sayı 7 (Temmuz 1994), s. 24-31.
23Ömer Demirel; II. Mahmut Döneminde Sivas’ta Esnaf Teşkilatı ve Üretim-Tüketim İlişkileri, Ankara, 1989. Bu kitapta, Sivas Şer’i Mahkeme Sicilleri (1781-1841) incelenerek o dönemin (1808-1839) şehir merkezi ele alınmış ve ayrıntılı bilgi verilmiştir.
24İlber Ortaylı; Tanzimat’tan Sonra Mahalli İdareler, Ankara, 1974, s. 39.
25Kamil Erdeha; Milli Mücadele’de Vilayetler ve Valiler, İstanbul, 1975, s. 75.
26Hasan Tahsin; a. g. e., s. 65.
27Halil Rıfat Paşa’nın Tembihnameleri 1302 tarihli Sivas Salnamesi’nde bir arada basılmıştır, s. 317-332. 1964 yılında Sivas Valisi ve Belediye Başkanı Mehmet Varinü tarafından kısa bir önsöz ve biyografi ile birlikte yeniden yayınlanmıştır. (Mehmet Varinü; Halil Rıfat Paşa “Eski Sivas Valilerinden”, Sivas, 1964). 1984 Kasım’ında Cumhuriyet Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bi¬limler Dergisi 3. Sayısında 1984, Tembihnameler, orijinal metne bağlı kalınarak üçüncü defa yayınlanmıştır. (Ali Birinci; Halil Rıfat Paşa’nın Tembihnameleri, s. 13-24). Aynı ay içinde Orman Mühendisliği Dergisinin 11. sayısında Tembihnameler yayınlanmıştır. (Erdoğan Tengiz; Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa’nın Tembihnameleri, Orman Mühendisliği Dergisi, 11, 1984, s. 62-67). Daha sonra yine Ali Birinci – A. Turan Alkan tarafından, “Halil Rıfat Paşa, Hayatı, Eserleri, Şahsiyeti” adı altında (Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi; Sosyal Bilimler Dergisi 7, Kasım, 1986, s. 97-112) yeniden yayınlandı. 1987 yılında da Sivas Valisi tarafından yeniden yayınlandı. (Lütfi Tuncel; Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa ve Tembihnameleri, Sivas Valiliği Özel idare Yayınları, Sivas 1987, Lütfi Tuncel; Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa ve Tembibnameleri, içişleri Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı yayın no. 425, Ankara, 1987).
28Ali Birinci – A. Turan Alkan; Halil Rıfat Paşa, Hayatı, Eserleri, Şahsiyeti, Cumhuriyet Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi 7, (Kasım 1986), s. 97, 112. Lütfi Tuncel; Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa ve Tembihnameleri, Sivas, s. 7-14.
29Sivas İl Yıllığı 1973, Ankara, 1973, s. 137.
30“… Ana caddelerin genişlemesi için ev, dükkan bir hayli bina yıkıldı. Sahiplerine emvali metrukeden birer ev tahsis olunuyordu. Muammer Bey’e; “Yıkılıyor bunlar, nasıl ve ne vakit ya¬pılacak?” denildiği zaman, “Asıl güçlük yıkmaktadır, benden sonra gelenler yapar” derdi. Ahmet Hilmi Kalaç; Kendi Kitabım, Ankara, 1960, s. 112.
31Kalaç; a.g.e., s. 79-128. Vali Muammer Bey’in yakın arkadaşı olan Ahmet Hilmi Kalaç, onunla birlikte Sivas’ta uzun süre görev yapmıştır. O dönem Sivas’ının güzel bir panoramasının çizdiği hatıralarında Ermeni olaylarına da geniş yer vermektedir. Vali Muammer Bey’in, o dönemde Sivas’tan ge¬çenlerin duygu ve düşüncelerini almak amacıyla bir de defter açtığından bahseder: “Sivas’ın o ta¬rihlerdeki hal ve mekii hakkında ihtisas ve müşahadelerini kaydetmek üzere bir şeref defteri açılmıştı. Sivas’tan geçen ve orada oturan bazı zevatın görüş ve düşünüşleri kendi kalemleri ile ifade olunmuştu”, s. 112-118.
32 A. Turan Alkan; Birinci Dünya Harbi’nde Sivaslı Bir Zabitin Hatıra Defterinden, Revak/91, Sivas, 1991, s. 8.
33 Erdeha; a.g.e., s. 42.
34 Mustafa Kemal Atatürk; Nutuk, C.l, İstanbul, 1980, s. 38.
35 Reşit Paşa’nın Hatıraları (Yayınlayan: Cevdet R. Yularkıran), İstanbul, 1939.
36 Hüseyin Yıldırım; İrade-i Milliye, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 23 (Mart 1992), s. 325-330.
37 Bekir Sıtkı Baykal; Milli Mücadele’de Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Ankara, 1986.
38 Hüseyin Yıldırım; İstiklal Harbi’nde Sivas (19 Mayıs 1919-23 Nisan 1920), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1986.
39 Yenihan (Yıldızeli) Ayaklanması, Vehbi Cem Aşkım; Sivas Kongresi, 2. Baskı, İstanbul, 1963, s. 182-187. Koçgiri Ayaklanması, İstiklal Harbi’nde Ayaklanmalar (1919-1921) Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Yayınları, Ankara, 1974, s. 259-281. Bu ayaklanma konusunda Gaye-i Milliye Gazetesi’nde de bilgi bulunmaktadır.
40 Alkan; a.g.m.. s. 8.
41 Bkz. Kızılırmak Gazetesi, Eylül-Ekim 1341.
42 A. Turan Alkan; İstiklal Mahkemesi’nin Sivas Günleri ve Muhaliflerin Tasfiyesi I, Tarih ve Toplum, Sayı: 62 (Şubat 1989), s. 82.
43 Burhan Paçaçıoğlu; Sivas Basınında Harf İnkılabı, Sivas, 1990, s. 33.
44 Kızılırmak, 10 Şubat 1927-6 Haziran 1928.
45 Sivas, 29 Aralık 1932. “… Vali Süleyman Sami Beyefendi, Ali Ağa Camii’nde (ezan okuma) dersini alan efendileri ve ezan talim ettiren musiki muallimi Sarı Hatipoğlu Muzaffer Bey’i dinlemiş ve muvaffakiyetlerine memnun kalmışlardır. Pazartesi gününden itibaren bütün camilerde okunan Türkçe ezan ve kaameti daha müessir bulan yüzlerce halk vecihle dinlemiştir.”
46 Sivas, 13 Birinci Kanun 1934. “… Valimiz Bay Süleyman Sami, Soyadı töresine göre kendisine Kepenek soyadını almışlardır.” Kepenek, Sivas’a beş kilometre uzaklıkta bulunan bir suyun adıdır. Vali, bu suyun Sivas’a getirilmesi işiyle çok uğraştığından kendisi bu soyadını tercih etmiştir.
47 Bu konu için bkz. Hüseyin Yıldırım; “Atatürk İnkılapları ve Sivas”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 29 (Temmuz 1994), s. 457-470.
48 Ergün Baybars; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, 2. Baskı, İzmir, 1986, s. 125-126.
49 Nutuk, C.I, s. 24.
50 Ay. es., s. 38.
51 Erdeha; a.g.e., s. 76-77.
52 Mazhar Müfit Kansu; Erzurumdan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I, Ankara, 1988, (3. Basım), s. 10-12.
53 Bu konu için bkz. Cevat Dursunoğlu; Milli Mücadele’de Erzurum, Ankara, 1946.
54 Mustafa Kemal Atatürk; Nutuk, C. III, MEB, İstanbul, 1967, s. 916.
55 23 Haziran 1919 tarih ve 84 numaralı bu şifre metini için bkz. Nutuk, C. I, s. 43-44.
56 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 24.
57 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 49. “… Meğer Halit Bey benden hınç çıkarmak ve İstanbul’a yaranmak için olacak, yanımdan ayrılır ayrılmaz Mustafa Kemal Paşa’nın azlolunduğuna, yakalanıp İstanbul’a gönderilmesinin bir gün meselesi bulunduğuna dair iki yafta yazıp şehrin ka¬labalık yerlerine astırmış imiş. Emir Paşa’dan bu haberi alınca polise haber verdim, yaftaları arattırdım. Onları bir iki yere yapıştırdığı sahih idi, lakin duvarlara asılmaları ile beraber kendi eserlerinin yine kendi elleri ile yok edilmeleri bir olmuş…”
58 Nutuk, C. I, s. 47-48.
59 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 54-60.
60 Nutuk, C. I, s. 48-50.
61 Nutuk, C. I, s. 50.
62 Şevket Süreyya Aydemir; Tek Adam, C. II, İstanbul, 1981, s. 49-50.
63 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 60-62.
64 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 62.
65 Celal Bayar; Bende Yazdım, C. VIII, İstanbul, 1972, s. 2618-2621.
66 Aşkun; a.g.e., s. 42-43.
67 Nutuk, C. I, s. 51. İbrahim Süreyya Yiğit; “Çardak Boğazı’nda Bir Gece”, Dünya, 10 Kasım 1954 (Ulus , 10 Kasım 1939). Yazar bu yazısında Sivas’tan itibaren Erzurum’a kadar olan yolculuğu ayrıntıları ile anlatmaktadır.
68 Enver Ziya Karal; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, İstanbul, 1971, s. 41.
69 Kansu; a.g.e., s. 150.
70 Nutuk, C. I, s. 100-102. Kansu; a.g.e., s. 199-203. Atatürk’ün Şimdiye Kadar Yayınlanmamış Anıları, Anlatan Ali Metin (Atatürk’ün Emir Çavuşu), Alkan Matbaası, 1967, s. 27-32.
71 Aşkun; a.g.e., s. 99-100.
72 Aşkun; a.g.e., s. 106-107. Kansu; a.g.e., s. 203.
73 Mustafa Kemal Paşa’nın yanında bu arkadaşlarından başka Dr. Refik (Saydam), Hüsrev (Gerede), Mazhar Müfit (Kansu), Süreyya (Yiğit), Recep Zühtü, yaverlerinden Muzaffer (Kılıç) ve Sivas Kongresi’ne katılacak daha başkaları da vardı.
74 Atatürk Sivas’ta, Sivas, 1982, s. 91.
75 Aşkun; a.g.e., s. 106-107. “Henüz on yaşında olan bende bir mütecessis çocuk sıfatıyle bu parlak karşılayışa katılmış, olan bitenleri ancak uzaktan seyredebilmiştim. Zira o mahşeri kalabalığın arasına sokulabilecek kadar ne kuvvete, ne de cesarete sahiptim.”
76 Kansu; a.g.e., s. 204.
77 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 125.
78 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 125-126.
79 Valinin bu kararsız tutumu kongre boyunca devam etmiş ve sonunda İstanbul’a son sözünü söyleyerek Milli Mücadele saflarına geçmiştir. Sivas Mebusu Sayın Rasim Basara, Sivas Valisi hakkında şu bilgiyi vermektedir: “Reşit Paşa 304 senesinde Mekteb-i Mülkiye’den çıkmıştır. O zamanki idadi mektepleri müdürlük ve muallimliklerinde bulunmuş, daha sonra Serez Mutasarrıfı ol¬muştur. Meşrutiyet inkılabında Serez Mutasarrıfı bulunuyordu. O inkılaba karışmış ve mühim hizmet ifa etmiştir. 324’de Abdülhamid’e, 24 saat zarfından Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi ilan edilmediği takdirde Serez Livası’nda Veliahd Reşad Efendiye biat edileceği telgrafını çeken buzattır. Meşrutiyet inkılabından sonra bu hizmetine binaen Edirne Valisi oldu. Manastır ve Kas¬tamonu’da da valilikleri vardır. Kastamonu Valisi iken imparatorluk meclisine Ergani’den mebus intihab olunmuştu. 918 mütarekesinde sonra meclisin feshi üzerine Sivas’a vali olarak gel¬mişti. Sivas’tan ayrıldığı tarih mazbutum değildir… 336 sonları veya 337 bidayetleri olacak. Has¬talığına binaen Sivas’tan tahvilini istemiş ve ikinci defa olarak Kastamonu’ya tayin olunmuştu. Orada iken müptela olduğu kalb hastalığı sebebile valilikten çekilerek İnebolu’da oturmaya mec¬bur kalmış ve İstanbul’un milli iradeye intikali üzerine İstanbul’a gelerek burada vefat etmiştir.” Aşkun; a.g.e., s. 24-25.
80 Bu bina ve okul için bkz. Halûk Çağdaş; Sivas İdadisi: Geçmişten Geleceğe Uzanan Tarihi Bir Bina, Tarih ve Toplum, Sayı: 90 (Haziran 1991), s. 30-31. Sivas Lisesi 100. Yıl 1887-1987, Sivas (t.y.).
81 Kansu; a.g.e., s. 206. Bu konuda bkz. Muhlis Günay; Sivas Kongresi’nin Son Tanığı Atatürk’ü Anlatıyor: “Mustafa Kemal’in Yüreğinde Korkunun Yeri Yoktu”, (Talat Talay), Yıllar Boyu Tarih Dergisi, C. X, Sayı: 6 (Haziran 1983), s. 4-8.
82 Kılıç Ali; Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, Sel Yayınları, İstanbul, 1955, s. 10 vd. Kılıç Ali Hatıralarında Kongre binasının ve Atatürk’le karşılaşmalarının panoramasını çok güzel aktarmaktadır.
83 Kansu; a.g.c, s. 211.
84 Kansu; a.g.e., s. 211. Kongreye katılan delege sayısının kesin olarak kaç olduğu belli değildir. Kongrenin açıldığı gün delege sayısı 28 idi. Delegelerin bir kısmı kongre devam ederken, bir kısmı da bitmek üzereyken gelmişti. Mahmut Goloğlu bu sayıyı 38, Mazhar Müfit Kansu 29, Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi’ndeki liste 33, Vehbi Cem Aşkun 34, Lord Kinross daha da ileri giderek 99 olarak vermektedir. Yine Sivas Kongresi üyeleri adıyla bazı kitaplarda görülen grup halindeki resim, Sivas Kongresi’nin asıl üyelerini göstermediği gibi bazı üyelerde bu resimde yer almamaktadır.
85 İrade-i Milliye, 14 Eylül 1335. Nutuk, C. HI, s. 945-949 (Vesika 54).
86 Uluğ İğdemir; Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara, 1969.
87 İğdemir; a.g.e., s. 1.
88 İğdemir; a.g.e., s. 1.
89 İrade-i Milliye, 14 Eylül 1335, s. 3.
90 Nutuk, C. I, s. 105.
91 İrade-i Milliye, 14 Eylül 1335, s. 3.
92 Nutuk, C. I, s. 106-107.
93 Aybars; a.g.e., s. 178-179.
94 Sivas Kongresi Tutanakları, s. 33 vd. (Refet, Rauf, Kara Vasıf, İsmail Hami, İsmail Paşa’nın konuşmaları), Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, C. I (3. Baskı), İstanbul, 1966, s. 284. Aşkun; a.g.e., s. 135-150, Kansu; a.g.e., s. 211.
95 İğdemir; a.g.e., s. 47-71.
96 İğdemir; a.g.e., s. 75.
97 Seçil Akgün; General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Raporu, İstanbul, 1981, s. 99-100. Türkiye’de kurulmak istenen Amerikan Mandası, General James G. Harbord’un gizli raporu, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 33 (Haziran 1970), s. 10-14. Fethi Tevetoğlu; Milli Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa-General Harbord Görüşmesi, Türk Kültürü, Sayı: 76, 77, 80, 81. Fethi Tevetoğlu; Mustafa Kemal Paşa-General Harbord Görüşmesi Tanık ve Tercümanı: Prof. Hulusi Y. Hüseyin (Pektaş), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 10 (Kasım 1987), s. 197-207. İrade-i Milliye’nin 17 Eylül 1335 tarihli nüshasında Mr. Browne bir teşekkür yazısı yer alacaktır. Latimer, Fredrick; Sivas Kongresi’nde Amerikalı Bir Gazeteci, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 9 (Ekim 1965), s. 83-87.
98 Bekir Sıtkı Baykal; Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, 1974, s. 2.
99 Kazım Karabekir; İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul, 1960, s. 126.
100 Yunus Nadi; Ali Galip Hadisesi, İstanbul, 1955, s. 34 vd. “Ali Galip Olayı” konusunda bkz. ATASE Arşivi Klasör No: 325, Dolap No (51) – 6 – 99, Göz No (21) – 2, Dosya No (7) – 14. Bu dosya tamamen Ali Galip Olayı’na ayrılmış olup olayın gelişmeleri ayrıntılarıyla verilmektedir.
101 İlhan Sungu; Tarih Vesikaları Dergisi, C. I, Sayı: 1, (1941), s. 7-8.
102 Kansu;a.g.e., s. 211.
103 14 Ekim 1335 (1919) tarihinde ilk nüshası çıkan lrade-i Milliye Gazetesi 30 X 50 santimetre genişliğinde dört sayfadan ibaretti. İlk devrede bin kadar nüsha çıkarılan gazete artan ilgi üzerine baskı sayısını giderek artırdı. Gazetede Mustafa Kemal Paşa’nın bildirileri, Heyet-i Temsiliye kararları ve çeşitli yazılar yer alıyordu, İrade-i Milliye’nin ne olduğu, niçin bağımsızlık savaşına girişildiği, neler ya¬pıldığı, neden bu duruma düşüldüğü bu gazete vasıtası ile duyurulmaktaydı. 1922’nin Mart ayında son nüshasının çıktığı tahmin oluyor. Bugün Ankara’da Türk inkılap Tarihi Enstitüsü’nde 1-42 sayılar, ay¬rıca Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü Kitaplığı’nda 1-42 sayılar vardır. Ayrıca İstanbul Hakkı Tank Us Kütüphanesi’nde de çeşitli sayıları vardır. Bulabildiğim son sayı 14 Eylül 1337 (Nu¬mara 134) tarihlidir. Sivas ti Kültür Müdürlüğü de, bu gazetenin günümüz Türkçesine çevrilmesi ve bilim dünyasına kazandırılması konusunda uğraş vermektedir. Hüseyin Yıldırım; İrade-i Milliye, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 23 (Mart 1992), s. 325-330. Hüseyin Yıldırım; Cumhuriyet Dö¬neminde Sivas Şehri (1923-1950), İzmir, 1993 (Basılmamış Doktora Tezi), s. 412-415.
104 Aybars; a.g.e., s. 181.
105M. Tayyip Gökbilgin; Mondros Mütarekesi’nden Sivas Kongresi’ne, I. Kitap, Ankara, 1959, s. 13-14.
106Selek; a.g.e., s. 282-288.
107Lord Kinross; Atatürk, s. 302. Browne için bkz. Akdes Nimet Kurat; Sivas Kongresi ve Amerikalı Gazeteci Edgard Louis Browne, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. XI, Sayı: 62 (Kasım 1972), s. 13-16.
108Selek; a.g.e., s. 307-308.
109Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri, Başbakanlık Osmanlı Arşiv Belgeleri Daire Başkanlığı, Ankara, 1982, s. 67-69 Görüşmelerin Tutanağı.
110Amasya Görüşmeleri için bkz. Şerafettin Zeybek; “Amasya Mülakatı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 14 (Mart 1989), s. 467-477.
111 Nutuk, C. I, s. 300-308. Atatürk, bu olaya Nutuk’ta önemli yer ayırmıştır. Rauf Orbay’ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz, C. III, s. 181. Aşkım; a.g.e., s. 173. Kansu; a.g.e., C. II, s. 429-434. İzzet Öztoprak; Milli Mücadele’ye Tepki: Şeyh Recep Olayı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 13 (Kasım 1988), s. 237-244.
112 Türk İstiklal Harbi, Batı Cephesi, 2. C. 2. Kısım (4 Eylül 1919 – 9 Kasım 1920), Ankara, 1965, s. 29.
113 Aşkım; a.g.e., s. 97-98. “… Şekeroğlu İsmail Efendi’nin Milli Mücadele’deki olağanüstü hizmet ve yararlılıkları yıllar sonra hatırlanacak ve 1961 yılında çıkarılan 280 sayılı özel kanunla eşine vatan hizmeti tertibinde maaş bağlanacaktır.”
Mazhar Müfit Kansu da hatıralarında Şekeroğlu İsmail Efendi’den sitayişle söz etmektedir: “… Hemen temas ettiğim bütün yerliler en kuvvetli bir inanç ve iman hissiyle Milli Mücadele ruh ve şuuruna bağlı bulunuyorlar. Bilhassa Şekercizade İsmail Efendi isminde bir zatla tanıştım. Beni dükkanına götürdü. Beraber kahve içtik. Dükkanda daha bir çok Sivaslı tanınmış kimseler vardı. İsmail Efendi beni, fikirlerimi, ileri durum hakkındaki düşüncelerimizi iskandil ederken ben de onun his, düşünce ve fikirlerinde Sivas halkının düşünceleri hakkında bir sondaj yapmış oldum. Gerek İsmail Efendi’ye, gerek dükkanındaki bütün Sivaslıları fevkalade hamiyetli, vatansever, milli davaya ve mücadele azmine inanmış ve hazır bulundum… Sonradan bir arkadaştan Şekercizade İsmail Efendi’nin kongre azasından yirmiye yakın zatı bizzat misafir et¬mekte bulunduğunu öğrendim. “Kansu; a.g.e., s. 207-209.
114Mahmut Goloğlu; Sivas Kongresi, Ankara, 1969, s. 227-229. Abdürrauf Efendi’nin torunu Dr. Tahir Tunçalp kendi evlerinde bulunan iki koltuk, iki sandalye ve iki kanepenin, Mustafa Kemal’in kullandığı eşyalar olduğunu söyleyerek; “Mustafa Kemal’in kaldığı oda bugün müze haline getirilmek ve aynı o günkü eşyaları ile muafaza edilmek isteniyor, fakat hakiki eşyalar burada duruyor. Kimse bizden bu eşyaları istemedi. Vermek için bazı teşebbüslerde bulunmak istediğimiz za¬manda yeteri kadar ilgi görmedik” demektedir.
115Kinross; a.g.e., s. 292.
116“… Binaya girdiğim zaman ilk gözüme ilişen bir manzara beni çok mütehassis etti. Uzun bir tahta masa üzerine örtülmüş adi basmadan sofra örtüsü ile basit sandalyelerden ibaret olan yemek salonunun kapısının önünde bir mektep karatahtası konmuştu. Karatahtanın üzerinde yazılmış yemek listesinde kuru fasulye, pilav, üzüm hoşafı ibaresi vardı. Milli karargahta o günkü akşam yemeğinin bundan ibaret olduğu anlaşılıyordu…” Kılıç Ali, A.g.e., s. 10. “Kongrenin ilk günlerinde delegelerin yemeğini belediye sağladı. Aslında kongrenin bütün yükü be¬lediyenin sırtındaydı. Her şeyle o ilgileniyordu. Yemek işinin bu şekilde çözümü masraflı ol¬duğundan yemekler ilk birkaç günden sonra Sultani’nin alt katındaki mutfakta pişirilmeye başlandı. Aşçı Osman Efendi çok iyi bir ustaydı. Çok nefis yemekler pişiriyordu. Delegelere her gün iki öğün yemek verilirdi. Üç tabaktan az olmazdı yemekler. Çorbadan sonra tas kebabı, pilav ve köfte en çok yapılan yemeklerdi. Kurufasulye de sık yapılıyordu. Osman Efendi, Mus¬tafa Kemal’in en sevdiği yemek olduğunu söylerdi. Yemeklerin giderleri de Sivas’ın zenginlerince karşılanıyordu. Aklımda kaldığına göre yardım edenler şunlardı: Bitlisli Şevket, Karslı Şevki, Darendeli Osman, Hastaların Hilmi Efendiler. Başka bağışta bulunan, giderlere yardım edenlerde oluyordu.” Günay; a.g.e., s. 6.
117Kinsros; a.g.e., s. 293.
118Aşkun; a.g.e., s. 124.
119Necip Ali Küçüka; Atatürk’e Dair Bazı Hatıralar, Ulus, 10.11.1939, s. 13.
120Aşkun; a.g.e., s. 122.
121Kinross; a.g.e., s. 293.
122Aşkım; a.g.e., s. 122-124.
123İbrahim Özkan; “Atatürk’ün Şehrimizde Geçen Günlerinden Hatıralar”, Sivas Postası, 12 Son Kanun 1942.
124Muhlis Günay; “Sivas Kongresi’nin Son Tanığı Atatürk’ü Anlatıyor: Mustafa Kemal’in Yüreğinde Korkunun Yeri Yoktu (Talat TALAY)”, Yıllar Boyu Tarih Dergisi, C. X, Sayı: 6 (Haziran 1983), s. 8.
125 Alptekin Müderrisoğlu; Kurtuluş Savaşı’ının Mali Kaynakları, İstanbul, 1981, s. 160-161.
126Nutuk, C. I, s. 406-408.
127Karabekir; a.g.e., s. 147.
128Mazhar Müfit Kansu; Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C. II, Ankara, 1988 (3. Baskı), s. 481.
129Kansu; a.g.e., C. II, s. 483.
130Kansu; a.g.e., C. II, s. 487.
131Aşkun; a.g.e., s. 175.
132Sivas’tan Ankara’ya, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1983, s. 32.
133Kansu; a.g.e., C. II, s. 487.
134Şevket Süreyya Aydemir; Tek Adam, 2. Cilt, İstanbul, 1981, s. 140.
135Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, 1917-1938, Ankara, 1964, s. 138; İrade-i Milliye, 29 Kanun-u Evvel 1335.
136İrade-i Milliye Gazetesi’nin 22 Kanun-u Evvel 1335 tarihli nüshasında “Heyet-i Temsiliye Şehrimizden Giderken” başlığı ile Sivaslıların üzüntüleri dile getirilirken yeni muhitlerinde muvaffakiyetler temenni ediliyordu.
137Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Sonbahar Gezileri (Çeviren: Nuri Onat), İstanbul, 1984, s. 5-7.
138Yapılan bu yurt gezisinin bir özelliği de, gezi sırasında Latife Hanımın da bulunması, bütün yol ve tören yorgunluklarına karşın, Gazi ile birlikte olmasıdır. Latife Hanımın bu gezide bulunuşu, Türk kadınlığında önemli bir gelişine aşaması niteliğindedir. Çeşitli yerlerdeki törenler sırasında Latife Hanımında bulunması, Gazi’nin çevresini bir sevgi çemberi gibi kuşatan kalabalıklara kadınlarında katılmasını sağlamıştır.
139Mehmet Önder; Atatürk’ün Yurt Gezileri, Ankara, 1975, s 323.
140 …. Sonbahar Gezileri, s. 116-117. Bu olayı Sami Akdeniz, olaya tanık olan ağabeyi Orhan’dan şu şekilde dinlemiştir: “… Akşama doğru bir otomobil kafilesi Gazhane semtine geldiği zaman heyecan ve gösteri doruğa ermişti. Halk “Yaşa Varol!…” sesleriyle büyük liderini alkışlıyordu. Otomobil durdu, elinde bastonu ve yanında Latife Hanım’la otomobilden indiler. Çevresinde bulunanları selamladıktan sonra hazırlanan bir at arabasına binmişlerdi. Kentin güçlü ve aydın gençliği, atları çözerek arabayı kendileri çekmek istemişlerdi. Güler yüzle ara¬baya binen Atatürk bu durumu görünce önce kaşlarını çatmış ve sert bir tavırla seslenmişti:
- Efendiler, Türkler tarih boyunca köle olmamışlardır. Onun için araba çekmezler. Bırakın arabayı hayvanlar çeksin!… Atatürk, Başöğretmen (Derleyen: Muhterem Erenli), İstanbul, 1981, s. 211-212.
“Paşa arabasından indikten sonra bir faytona buyur edildi. Yol boyunca halılar döşenmişti Taşlı Sokağa. Paşa’nın bindiği faytonun atları yoktu. Sivaslılar büyük kurtarıcıyı kendileri taşımak istiyorlardı. Bu nedenle faytona atları koşmamışlardı. Karşılayıcıların bir bölümü koşumlara yapıştılar, arabayı kent merkezine doğru yürütmeye başladılar. Arabaya koşulanlar arasında Şekeroğlu İsmail Bey, Hacı Aptizade Rıza Bey, Abdülkadir Sarısözen, Hikmet Işık, Kürt Aziz Bey vardı… Mustafa Kemal Paşa’nın bindiği faytonu vilayet önüne kadar taşıdılar.” Muhlis Günay; Atatürk’ün Boyacısı (Mehmet Temizer), Yıllar Boyu Tarih Dergisi, C. IX, Sayı: 5 (Eylül 1982), s. 29.
141… Sonbahar Gezileri, s. 117-118.
142Önder; a.g.e., s. 323-324.
143… Sonbahar Gezileri, s. 117-118.
1449-10 Ekim 1924 tarihinde Güneydoğu sınırımız, hakkında İngilizlerce verilen bir nota metninin Başbakanlıktan gelmesi üzerine, Gazi bu konudaki görüşlerini bildirerek Meclis’in toplantıya çağrılmasını istedi… Sonbahar Gezileri, s. 134.
145… Sonbahar Gezileri, s. 137-138.
146Önder; a.g.e., s. 324. Hakimiyet-i Milliye, 14 Teşrin-i Evvel 1340.
147Hakimiyet-i Milliye, 14 Teşrin-i Evvel 1340.
14815 Ekim 1909 tarihinde yayın hayatına başlayan Kızılırmak Gazetesi’nin kurucusu Kamil Kitapçı’dır. Gazete 1909’dan 1910 yılı sonuna kadar düzenli olarak devam etmiş, neşriyatına daha sonra 1914 yılına kadar ara vermiştir. İkinci çıkışı 1914 yılıdır ve üç sene sürmüştür. Üçüncü çıkışı 1925 yı¬lıdır. 29 Temmuz 1926 tarihine kadar ara vermeden çıkan gazete ara sıra kesintiye uğrayarak 15 Ha¬ziran 1940 tarihine kadar çıkmıştır. Bu tarihte “Sivas Postası” adını alan gazete 2 Son Teşrin (Kasım) 1942 tarihinde tekrar Kızılırmak olarak çıkmıştır. Gazete 12 Kasım 1946 tarihine kadar yayınlanmış, yeniden çıkmak için hazırlıklar yapılmış ise “Ülke” Gazetesi onun yerini almıştır. Hüseyin Yıldırım; Cumhuriyet Döneminde Sivas Şehri (1923-1950), (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üni¬versitesi, Atatürk İlkeleri ve inkılap Tarihi Enstitüsü, İzmir, 1993, s. 423-427.
149Paçacıoğlu; a.g.e., s. 85-86. Cumhuriyetin ilanından sonra başlayan Türkiye’yi çağdaşlaştırma surecinde yapılan inkılap hareketleri Sivas’ta da ilgiyle takip edilmiş ve benimsenmişti. Sivas diğer inkılaplarda olduğu gibi Harf İnkılabı’nda da öncü bir rol oynamıştır. Kızılırmak Gazetesi’nde Harf inkılabıyla ilgili yazılara henüz inkılaba karar verilmediği 17 Mayıs 1928 tarihinden itibaren başlandığı görülmektedir. O tarihlerde gazetede yer alan “Latin Harfleri Kabul Edilirse”, başlıklı yazı Latin harfleriyle yayımlanmıştı, İstanbul gazeteleri bile basımda Latin harflerine 9 Ağustos 1928 ta¬rihinden itibaren yer vermemeye başlamışlardı. Sözü edilen yazıda bir çok yazım hatası bulunduğu gibi, yazının bazı kısımlarında elde yeterli harf bulunmadığı için Arap harfleri kullanılmıştır. Yazıda ayrıca yazarın haftada beş saat halka latin harflerini öğretmeye hazır olduğunu bildirmesi Harf İnkılabı’nın gerçekleşmesini ne kadar arzu ettiğini açıkça göstermektedir. Kızılırmak Gazetesi Harf İnkılabı’yla ilgili gelişmeleri, yetkililerce bu konuda yapılan açıklamaları zamanında halka duyurarak onları bilgi sahibi yapmayı görev saymıştır. Paçacıoğlu; a.g.e., s. 33.
150 Cumhuriyet, 20-21 Eylül 1928. Milliyet; 20-21 Eylül 1928.
151Atatürk’ün tahta başındaki resmi bu anda çekilmiştir. Sami N. Özerdim; Yazı Devriminin Öy¬küsü, Ankara, 1978, s. 31. M. Şakir Ülkütaşır; Atatürk ve Harf Devrimi, 2. Baskı, Ankara, 1981, s. 116-120.
152Cumhuriyet; 21 Eylül 1928.
153Paçacıoğlu; a.g.e., s. 100-103.
154“Maarif Bakanı Necati Bey, şehrimize geldikleri zaman Türk’ün büyük halaskarı Gazi Paşa Hazretleri’nin Sivas Kongresi’ni yaptığı tarihi salonda, Gazi’nin o zaman kaldıkları odanın bir müze halinde muhafaza edilmesini emretmişlerdi. Aynı zamanda Maarif Bakam, müze müdürünü de bu konuda incelemede bulunmak üzere Sivas’a davet etmişlerdir. Sivas’a gelen müze müdürü de salon ve oda hakkında incelemede bulunmuş ve bir rapor hazırlamıştır. Rapor, Bakanlıkça incelendikten sonra istiklal ve inkılab amadelerinin ilk temellerinin atıldığı bu salon şe¬refiyle mütenasip bir şekilde muhafaza olunacaktır. Haber aldığımıza göre kongre salonu o zaman ki şekle getirilecek, verilen kararların suretleri bir tarihçe halinde tesbit olunacak ve kongre azalarının fotoğrafları salona asılacaktır. Gazi Hazretleri’nin kaldıkları oda da, eşyası da aynı vaziyette korunacaktır… Bütün bunların iki aya kadar ikmal edileceği tahmin edilmektedir…” Kızılırmak, 7 Temmuz 1928.
155 Cumhuriyet; 17 Teşrin-i Sairi 1930.
156 Cumhuriyet; 18 Teşrin-i Sairi 1930.
157 Cumhuriyet; 20 Teşrin-i Sairi 1930.
158 Cumhuriyet; 21 Teşrin-i Sairi 1930. Sivas; 24 ikinci Teşrin 1930. Atatürk ve Eğitim (Hazırlayan: Ahmet Bekir Palazoğlu), Ankara, 1980, s. 80-81.
159 Cumhuriyet; 21 Teşrin-i Sani 1930. Sivas; 24 İkinci Teşrin 1930. Ahmet Hamdi Başar; Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye, 2. Baskı, Ankara, 1981, s. 29. “… Sivas’ta Hükümet Konağı’nda verilen akşam yemeğinde kalabalık bir davetli huzurunda… Sivas’ın ne kadar kalbur üstü insanı varsa hepsi de orada idi.”
160 Önder; a.g.e., s. 325.
161 Ulus, 14 Kasım 1937. Ayın Tarihi, Sayı: 48 (1-30 Son Teşrin 1937), Ankara, 1937, s. 6. Cumhuriyet; 13 İkinci Teşrin 1937.
162 “Sivas-Divrik hattının işletmeye açılma ve Diyarbakır-Cizre hattının temel atma törenlerinde bulanacak olanları hamil hususi tren bugün saat 16’da Ankara’dan Sivas’a hareket et¬miştir. Trende mebuslar, Nafıa Vekaleti, siyasi ve idare müsteşarı, Devlet Demiryolları İşletme Umum Müdürü ve Matbuat mümessilleri bulunmaktadır.” Cumhuriyet; 13 İkinci Teşrin 1937.
163 Cumhuriyet, 14 İkinci Teşrin 1937.
164 Bu tarihsel olaya Sivas Lisesi öğrencisi olarak tanık olan Ömer L. Örnekol’un anısı. Sivas Lisesi 100 Yıl, 1887-1987, Sivas, (t.y.), (s.y.). Atatürk ve Eğitim…, s. 142-145. Atatürk, III. Türk Dil Kurultayı’ndan hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’nda kendi eliyle bir ge¬ometri kitabı yazmıştır. 1937 yılında İstanbul’da Devlet Basımevi’nde basılan kitabın kapağında önemle belirtildiği gibi, Atatürk’ün bu yapıtı, “geometri” öğrenenlere, bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olarak Kültür Bakanlığınca neşredilmiştir. “Yazar adı yok, fakat yazının ruhu ve tutumu, onun, Ata¬türk’ten çıkmış olduğunu apaçık gösterir. 44 sayfalık kitapta “boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, ya¬rıçap, kesek, kesit, yay, çember, teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, dikey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarpı, bolü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayı, gerekçe” gibi terimler hep bu amaçla Atatürk tarafından türetilip konmuştur. Geometri, 2. Baskı, TDK Yayınları, Ankara, 1981.
165Cumhuriyet; 14 İkinci Teşrin 1937. Ulus; 14 Kasım 1937.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder