Mondros
Mütarekesi’nin imzalanması ile başlayan işgal hareketleri, Türk insanını kendi
haklarını korumaya ve Türk vatanını kurtarmaya sevk etmiş, 1918 yılı
sonlarından itibaren bu amaca yönelik olan “Milli Cemiyetler’in kurulmasına
sebep olmuştur. İşgale tepki olarak ortaya çıkan ve kurtuluş çareleri arayan
Milli Cemiyetler başlangıçta zayıf, dağınık ve vatanının bütününü değil, sadece
kendi bölgelerini korumayı düşünmüşlerdi. Sivas Kongresi’ne kadar bu
cemiyetleri kademe kademe birleştirme çabaları milli hareketin bu dönümde en
önemli hedeflerinden birini oluşturacaktır.
Mustafa
Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu’ya geçişi ile başlayan direniş
hareketi, ilk ciddi adımını Haziran 1919’da Amasya Tamimi ile atmıştır.
Amasya’da milletin istiklalinin tehlikede olduğu tespit edilmiş, istiklâli
ancak milletin azim ve kararının kurtarabileceği öngörülmüştür. Âmili Mustafa
Kemal Paşa olan Amasya Tamimi’nin en önemli özelliği toplayıcı bir ruh
taşımasıdır1.
Anadolu
Hareketi’nin bir diğer dönüm noktasını oluşturan Erzurum Kongresi (23 Temmuz
1919) ise milli birliğe doğru gidişin ilk tezahürüdür2. Erzurum
Kongresi’nde “Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti” tüzüğü kabul edilmiş
ayrıca Kuzey-Doğu Karadeniz Bölgesi tek bir cemiyetin idaresi altına girmiştir3.
Mustafa Kemal Paşa’nın Kongre Başkanlığı’na seçilmesinden sonra yaptığı
konuşma, Milli Mücadele’nin hedef ve prensiplerini tespit etmiş olması
bakımından önemlidir. Bu hususta Mustafa Kemal Paşa’nın düşüncesi şöyledir:
“İçine düşülen kanlı ve kara tehlikeleri göremeyecek hiçbir vatanseverin
olamayacağını, galip devletlerin mütarekeyi hiçe saydıklarını, vatanın ve
milletin mukadderatını kurtaracak son sözü söyleyecek ve bunun hükmünü
uygulatacak kuvvetin bütün yurtta yayılan milli ruhun olacağını, mukadderata
hakim bir milli şûra ve milli bir hükümetin teşkili ilk hedeftir”4.
Kongre
kararları bir beyanname ile ilan edilerek; vatanın bütünlüğü, hiç bir şekilde
ayrılığın kabul edilemeyeceği, mukavemet edileceği, geçici bir hükümetin kurulacağı,
manda ve himayenin kabul edilemeyeceği ve Millet Meclisinin derhal toplanması
gibi temel prensipler kamuoyuna duyurulmuştur.
Erzurum
Kongresi, mahalli nitelikli olmakla birlikte, Mustafa Kemal’i müdahalesi ile
ülke bütünlüğü ile ilgili kararlar alınmıştır. Böylece Mustafa Kemal Paşa’nın
liderlik yolu açılmış ve ileride Sivas Kongresi’nde benimsenecek olan Anadolu
ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin kabul edeceği bir teşkilat tüzüğü
hazırlanmıştır5. Temsiliye’ye milletin bağımsızlığını gerçekleştirebilmek
için geniş yetkiler vermiştir.
4-11 Eylül
1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’nde, Erzurum’da seçilen Heyet-i
Temsiliye’ye hiç dokunulmayarak aynen muhafaza edilmiş ve heyetteki 9 olan üye
sayısı, yurdun diğer bölgelerinden seçilen yeni üyelerle 16’ya çıkarılmak
suretiyle Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin Heyet-i Temsiliyesi
haline dönüştürülmüştür6.
Bu heyet
Ankara’da T.B.M.M. açılıncaya kadar Sivas ve Erzurum Kongreleri’nde alınan
kararlar doğrultusunda geçici bir hükümet gibi çalışmıştır. Artık Anadolu ve
Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, vatanın tümü adına karar veren ve icra etme
yetkisine sahip meşru bir milli mukavemet ve mücadelenin hedef ve sınırları
çizilmiştir.
Sivas
Kongresi’nde alınan kararların halk üzerinde olumlu tesirleri olmuştur. Halk
artık memleketin emin ellerde olduğuna inanmaya başlamıştır. Bu güven, Mustafa
Kemal Paşa liderliğindeki kurtuluş hareketinin başarıyla tatbikinde önemli rol
oynamıştır.
Mustafa
Kemal Paşa Sivas’ta Kongre sonunda Heyet-i Temsiliye adına hareket ederek
İstanbul Hükümeti ile temas kurma yolları aramaya başladı. Yeni seçilen Sadr-ı
Azam Ali Rıza Paşa ile yapılan telgraf görüşmeleri sonucu Ali Rıza Paşa’nın
önerisi ile 20-22 Ekim 1919 tarihinde Amasya Mülakatı gerçekleşti. Bu mülakat,
Heyet-i Temsiliye’nin İstanbul Hükümeti tarafından tanınmasına sebep olmuştur8.
Mustafa
Kemal Paşa, çalışmalarına bir müddet daha Sivas’ta devam etti. Daha sonra,
önceden karar verildiği gibi Ankara’ya gitmek üzere 18 Aralık 1919’da Sivas’tan
ayrıldı.
MİLLİ
MÜCADELEDE ANKARA’NIN DURUMU
Milli
Mücadele’nin başladığı günlerde Ankara, Anadolu’nun ortasında çorak, bakımsız
ve kerpiç evli, dar sokaklı ve tozlu küçük bir şehir görünümündedir9.
Dış dünyaya bir tek demiryolu ile bağlıdır ve evlerin kalenin etrafında
kurulmuş olması, şehre büyük bir güvenlik sağlamaktadır10.
Ankara
halkının çoğu Müslüman Türklerden meydana gelmiştir. Bunun yanı sıra
Hıristiyanlar ve Museviler de vardı. Hıristiyanlar şehirde daha çok ticaretle
meşguldüler. Türkler çoğunlukla ya bakkal, ya bekçi veya ambarcı gibi işlerde
çalışırlardı11. Keçiören, Etlik, Çankaya ve Dikmen gibi bağevlerinde
zengin gayrimüslimler oturmaktaydı12. Şehirde Rum, Ermeni, Katolik
ve Yahudi Cemaatleri için 8 okul bulunmaktaydı13.
1914 nüfus
istatistiğine göre, Ankara şehrinin köyleriyle birlikte nüfusu 84665’tir. Bu
nüfusun 69066’sı İslam, 3327’si Rum, 3.341’i Ermeni, 1026’sı Musevi, 699O’ı
Ermeni Katolik, 915’i Protestan’dır14. Bu bilgilerden hareketle 1919
yılı için yapılacak bir tahminle gayrimüslim nüfus toplamının, nüfusun yedide
birinden az olduğu söylenebilir.
Farklı
dinlere mensup vatandaşlar dinlerini serbestçe yaşayabiliyorlardı. Şehirde 32
cami, 92 mescit, 27 medrese, 11 tekke, 17 türbe ve 12 kilise bulunmaktaydı.
Birinci
Dünya Savaşı’ndan önce 27000 civarında olan merkez nüfusunun, Heyet-i Temsiliye
Ankara’ya geldiğinde 20000 civarında olduğu görülmektedir. Savaş, göç ve 1917
yangını nedeniyle nüfusta azalma meydana gelmiştir.
Ankara,
tarım ve hayvancılık ve bunlara dayalı sanayiden meydana gelen bir ekonomik
yapıya sahipti. Nüfusun % 90’ı tarım kesiminde çalışıyordu. 1892 yılında
Ankara’ya demiryolunun gelmesi, tarım üretiminin artmasına sebep olmuştur.
Üretilen en önemli ticaret malı tiftiktir. Bununla birlikte bölgede kilim,
halı, heybe, havlu, kuşak, bez, çorap üretimi de gelişmiştir.
Kalenin
dışında yer alan alışveriş merkezleri, Ankara ticaretinin can damarlarını
oluşturmuş, ekonomik hayatın daima canlı kalmasında rol oynamışlardır.
MUSTAFA
KEMAL PAŞA’NIN ANKARA’YI TERCİHİNDEKİ SEBEPLER Şehrin Jeopolitik ve Stratejik
Konumu:
Stratejik
sebeplerden dolayı, Payitaht’ın Anadolu’da bir şehre taşınması düşüncesi ilk
defa Helmuth Von Moltke tarafından 1850’li yıllarda ortaya atılmıştı15.
Daha sonra 1883 yılında Yarbay olarak Türkiye’ye gelen ve 16 yıl gibi uzun bir
süre Türk ordusuna hizmet eden Mareşal Von Der Goltz aynı yönde görüş beyan
ederek, payitahtın Anadolu’ya aktarılmasının daha faydalı olacağını
belirtmiştir. Goltz’un Türkçeye tercüme edilen “Millet-i Müsellaha” adlı eseri,
Mustafa Kemal Paşa’nın okuduğu kitaplar arasındadır16. Mustafa Kemal
Paşa’nın da bir takım benzer fikirlere sahip olduğunu söylemek mümkündür.
Bu
fikirlerin temelinde, Ankara’nın merkezi konumu, stratejik yollar üzerinde
bulunması, işgal altında bulunan yerlere olan mesafesi, Karadeniz’de İnebolu,
Akdeniz’de Antalya Limanları ile irtibat imkanı, demiryolu ve telgraf
şebekesinden yararlanma kolaylığı yer almaktadır.
İstanbul ile
demiryolu bağlantısının olması yanısıra, düşmanın ulaştığı Geyve Boğazı,
Kütahya ve Afyon gibi önemli mevkilerle de aynı demiryolu bağlantısına sahipti17.
Ankara’daki
telgraf sistemi, normal zamanda, bir vilayet merkezine yetebilecek ölçüde
teknik malzeme ve personele sahipti. Eksik olan hatlar ise eldeki yetersiz
imkanlar ölçüsünde tamamlanarak Anadolu’nun hemen her tarafı ile irtibat
sağlanmıştı18.
Muharebe
imkanları için yeterli olan Ankara’da ayrıca Ali Fuat Paşa liderliğindeki 20.
Kolordunun da bulunması, önemli bir sebep olarak gösterilebilir.
Ankara’nın Merkez
Olarak Düşünülmesi ve Hazırlanması:
Mustafa
Kemal Paşa Samsun’a çıktığında, Milli Mücadele için kesin olarak tespit
edilmiş bir merkezin ismini söylemek oldukça zor olmakla beraber, onun
İstanbul’daki faaliyetleri sırasında bu kararın belirtileri mevcuttu. Mustafa
Kemal Paşa ve Ali Fuat Paşa’da iç bölgelerde, stratejik ve güvenlik bakımından
belirli özelliklere sahip ‘‘Ankara” hakkında bazı kaanatlerin meydana geldiğini
tespit etmek mümkündür.
Mustafa
Kemal Paşa İstanbul’da Ali Fuat Paşa’ya “Bu kolordunun (20. Kolordu) başında
bulunmalısın, bundan sonra ehemmiyetli şeyler olacaktır. Kolorduna hakim ol.
Etrafına emniyet ver. Hele halk ile yakın temas et.”19 şeklindeki
sözleri, kanaatini şu şekilde ifade etmektedir:
“Mustafa
Kemal Paşa’nın ve benim görüşüme göre, Ankara her türlü teşkilata, birliğe ve
hareket başlangıcına müsait stratejik bir mevki idi. İstanbul Hükümeti ve
İngilizler’den evvel buranın tarafımızdan tutulması en büyük emelimizdi. Eğer
İstanbul’da verdiğimiz karardan haberdar olsalardı, bu nakle (20. Kolordu’nun
Ankara’ya nakli) katiyyen yanaşmazlardı (İstanbul Hükümeti)”20.
Sivas
Kongresi sonunda bu konu Heyet-i Temsiliye üyeleri ve kumandanlar arasında da
görüşülmüş Ankara, Konya ve Eskişehir üzerinde durulmuştur. Konya’nın bu
dönemdeki asayişsiz durumunun tamamen ortadan kalkmamış olması engel olarak
görülmüş, müzakereye iştirak edenler çoğunlukla Ankara’yı uygun görmüşlerdir21.
Bu fikre katılmayan Kazım Karabekir Paşa ise Sivas’tan daha batıda bir merkeze
geçilmesine güvenlik nedeniyle karşı çıkmıştır22.
Mustafa
Kemal Paşa’nın Ortaya Koyduğu Temel Sebepler:
Mustafa
Kemal Paşa için Ankara’ya gelmenin daha farklı sebepleri vardır. Ortaya
koyduğu sebepler ise temelsiz değil, geniş ve detaylı bir düşüncenin
mahsulüdür. Zira Mustafa Kemal Paşa Nutkunda “Osmanlı Devleti’nin temelleri
çökmüş, ömrü tamamlanmış, ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu
kalmıştır.”23 derken mütareke döneminde devletin içinde bulunduğu
durumu doğru ve isabetli bir şekilde ortaya koymuştur. Anlaşılacağı üzere
kurtuluş çaresini daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşünmüş, Anadolu topraklarına
ayak basar basmaz uygulamaya koyduğu temel hedeflerini Misak-ı Milli sınırları
içinde bağımsız ve yeni bir Türk Devleti kurmak şeklinde tespit etmiştir. Milli
Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa, Misak-ı Milli sınırlarının bütünüyle
gerçekleşmesini en üst düzeyde savunan kişidir. Hareketi sadece Doğu Anadolu
ile sınırlamamış, Güney ve Batı Anadolu’daki işgale son vermeden yeni bir
devletin kurulmasını mümkün görmemiştir. O’na göre doğuda büyük bir tehlike
yoktur. Çıkacak herhangi bir tehlikeyi ise Erzurum’daki kolordu rahatlıkla
önleyebilecek durumdadır.
Doğu
illerinde Kuvay-ı Milliye ile desteklenen 15. Kolordu’nun bulunmasına rağmen,
Adana’nın işgaline karşı henüz cephe kurulmamıştı. İzmir cephelerinde ise
değişik ve dağınık yapıda kuvvetler ve bu başı bozukluktan kaynaklanan zararlı
faaliyetler mevcut idi. O halde asıl tehlike batıda emperyalist güçlerin
arkasında bulunduğu Yunan Ordusu’dur.
‘ ‘Bu
bakımdan uygulanacak yol ve yöntem şudur ki genel durumu yönetip yürütme
sorumluluğunu üzerine alanlar, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye elden
geldiği kadar yakın yerde bulunmalıdırlar. Yeter ki bu yakınlık genel durumu
gözden kaybettirecek derecede olmasın! Ankara bu şartları kendinde toplayan bir
noktaydı… cepheler ve İstanbul’a demiryolu ile bağlı bulunan ve genel durumu
yönetme bakımından Sivas’tan hiçbir farkı olmayan Ankara’ya gelinecekti”24.
Mustafa
Kemal Paşa’nın yukarıdaki sözlerinde yer alan “hedefe ve tehlikeye elden
geldiğince yakın olma” düşüncesi, temelsiz değildi. 750 yıl önce Anadolu’nun
Fatih’leri olan Selçuklular ve Uç Beylikleri de fetihlerini daha ileriye
götürebilmek için kendilerine üs olarak Bizans’a yakın yerleri seçmişlerdi.
Ankara’nın
Milli Mücadele’nin merkezi seçilmesinde Mustafa Kemal Paşa’nın tarihi
temellere dayanan bu ana fikrinin yanısıra İstanbul’a yakın olma ve kontrol
altında tutma siyasetini takip ettiğini de görüyoruz. İstanbul ile demiryolu
bağlantısı olan Ankara’dan Mebuslar Meclisinin çalışmaları daha sıkı takip
edilebilecek ve gerekli tedbirler alınabilecekti25. Ayrıca Ali Fuat
Paşa’nın kolordu kumandanı olarak Ankara’da bulunması, emniyet ve kolaylık
bakımından değerlendirilecek bir husus sayılmıştır26.
Ankaralılar’ın
Kuvay-ı Milliye Taraftarlığı:
Mütareke’den
kısa bir süre sonra, 1919 yılı başlarında iki bölük kadar İngiliz askeri
istasyonda karargah kurarak istasyonu ve şehri işgal etmişlerdi. Daha sonra bir
Fransız askeri birliği de gelmiş ve Ulus’ta yapımı henüz bitmemiş olan ilk
Büyük Millet Meclisi binasına yerleşmişlerdi27. Yabancı askerin gün
geçtikçe Türk ve Müslüman halka saldırı olayları artmaktaydı.
Bu olayların
meydana geldiği sırada Ankara Valiliği’nin kadrosu şu şekildeydi; Vali:
Muhittin Paşa, Mektupçu: Halet Efendi, Defterdar: Yahya Galip (Kargı), Polis
Müdürü: Mithat Bey, Müftü: Rıfat Hoca (Börekçi) ve Jandarma Komutanı:
Abdurrahman Bey28.
Bu kadro
içerisinde sadece, Vali Muhittin Paşa, Damat Ferit taraftarıdır ve bu tavrında
ısrar etmesi yüzünden Ankaralıların tepkisine sebep olmuş, Ali Fuat Paşa
tarafından tutuklanarak Sivas’a gönderilmiş ve Heyet-i Temsiliye’nin huzuruna
çıkarılmıştır29. Ankaralılar, Muhittin Paşa’nın yerine Kuvay-ı
Milliye taraftan olan Defterdar Yahya Galip Bey’i Vali Vekilliği’ne getirmişler,
İstanbul Hükümeti’nin gönderdiği Ziya Paşa’yı ise kabul etmemişlerdir.
Yabancı
askerlerin Ankara’yı bir müstemleke şehri olarak telakki edip, 93 kişinin
tutuklanması ve bunun yanısıra İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin geliştirilme
çabaları yine yabancılarla işbirliği içerisinde olan azınlıkların bir takım
menfi faaliyetleri Ankaralıları harekete geçirmiştir30. Müftü Rıfat
Efendi başkanlığında şehrin aydınları halk arasında “milli mukavemet” fikrini
müsamereler ve gazeteler vasıtasıyla yaymaya çalışmışlardı, Yarbay Mahmut, Avni
Refik (Berkmen), Öğretmen Ayaşlı Ali Rıza, Mahir (İz), Yakup, Ekrem ve Fevzi
Beyler “Azmi Milli Cemiyeti” adında bir milli teşkilat kurarak halk arasında
mahalli anlamda bir birlik meydana getirmeye çalışmışlardır31. Diğer
taraftan “Mefkure” ve “Selamet” gazeteleri ile daha önce yayın hayatına
başlayan haftalık “Ankara” Gazetesi aynı amaçlar doğrultusunda yayınlar
yapmaktaydı.
Heyet-i
Temsiliye’de yer alan eski Ankara Mebusu Ömer Mümtaz Bey, Sivas dönüşü aldığı
direktifler doğrultusunda, yine Müftü Rıfat Bey başkanlığında Belediye Başkanı
Kütükçüzade Ali Bey’in içinde bulunduğu A-RMHC’nin Ankara Hey’eti
Merkeziyesi’nin kurulmasını sağlamıştı.
Mütareke
sonrasında İzmir’in işgali olayına ilk tepkiyi gösteren Ankaralılar, 16 Mayıs
1919 tarihinde İstanbul’a protesto telgrafları çekmişler, ayrıca 26 Mayıs
1919’da Ankara’da büyük bir protesto mitingi düzenlemişlerdir32. Ayrıca
Ankara’nın bu ve buna benzer tepkilerinde ve bu faaliyetlerin organizesinde
Ali Fuat Paşa’nın telkin ve yönlendirmelerini belirtmemiz gerekir. Ali Fuat
Paşa, Ankara’nın ileri gelenlerini Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Paşa’nın
şahsiyeti hususunda sürekli olarak aydınlatmış, Ankara’yı adeta yeni devletin
merkezi olabilmesi için hazırlamıştır.
Ankara
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Milli Mücadele süresince, millet ve memleket
menfaatine uygun maddi ve manevi yardımlarda bulunmuş, Kuvay-ı Milliye
Birlikleri teşkil ederek cepheye göndermiştir. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa ve
arkadaşlarının Ankara’ya geldiği 27 Aralık 1919’dan 23 Nisan 1920’ye kadar 4
aylık sürede hemen her türlü masrafları, Ankaralılar’ın finanse ettiği
Mütafaa-i Hukuk Cemiyeti karşılamıştır33. Yine Ankara’nın savaş
boyunca en fazla subay ve er şehit veren bir vilayet olması, halkının
fedakarlığı ve kahramanlığı hususunda güzel bir örnektir. Görüldüğü gibi
Mustafa Kemal Paşa daha Ankara’ya gelmeden Ankara’yı, Ankara halkı ise Mustafa
Kemal Paşa’yı benimsemiştir. Ankara halkının Mustafa Kemal Paşa’yı lider olarak
kabul etmesi ve onunla bütünleşmesi, karşılama sırasında bariz bir şekilde
görülmektedir. Mustafa Kemal Paşa Ankaralılar’ın İstiklal Mücadelesinde gösterdiği
korkusuz ve pervasız tavrını daha sonra şu şekilde dile getirmektedir;
‘ ‘İstiklal
Mücadelesi tarihinde Ankara namı en aziz bir mevkii muhafaza edecektir.
Bazılarımız iktihamı (göğüs germeyi) hemen gayrimümkün zannedilen bu müşkilat
karşısında sizler bir dakika tereddüt etmediniz. Üç sene mukaddem (önce)
Sivas’tan Ankara’ya ayak bastığım zaman bir misalini geçen gün dahi göstermiş
olduğunuz samimi ve kalbi tezahürat ile beni kollarınız arasına aldınız. O
zaman gösterdiğiniz bu vatani cesaret sayesinde ecnebi müdahalesiyle
İstanbul’da kapatılmış olan Meclis-i Mebusan’ın daha vasi (geniş) bir salahiyet
ve şanı milliyet layık bir istiklal ile Ankara’da açmak mümkün oldu. Büyük
Millet Meclisi sizin muhiti hamasetinizde biperva (korkusuzca) istiklal
mücadelesine devam edebilmiştir. Binaenaleyh, Ankara, hemşehrilerimizin bu
istiklali vatan mücadelesinde ayrı bir hissei şerefi vardır.”34
MUSTAFA
KEMAL PAŞA’NIN ANKARA’YA GELİŞİ
Sivas’ta
Heyet-i Temsiliye ve komutanların yaptığı toplantı sonucunda Meclis-i
Mebusan’ın İstanbul’da toplanması ve Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’ya geçmesi
kolaylaştırılmıştır. Bu toplantıya katılan Ali Fuat Paşa, Ankara’ya dönerken
Heyet-i Temsiliye’nin geçeceği yol üzerinde konaklama yerleri ve görüşülecek
kişilerle ilgili hazırlıklar yapmış, Ankara’daki çalışma yerini tespit ederek
heyetin harekatı için gerekli raporu vermişti.35
Heyet-i
Temsiliye, 18.12.1919 günü Sivas’tan yola çıktı.
Kayseri-Mucur-Hacı-Bektaş-Mucur-Kırşehir-Karaman-Beynam Köyü üzerinden, 27
Aralık 1919 Cumartesi öğleden sonra Ankara Dikmen sırtlarına gelindi. Dokuz günlük
yolculuk boyunca inceleme ve görüşmeler için Kayseri ve Mucur’da birer gün
kalınmış, yedi gün yolda geçmiştir36. Üç otomobille Ankara’ya gelen
heyette şu isimler yeralmaktaydı; Birinci otomobilde M. Kemal Paşa, Rauf
(Orbay) Bey, Heyet-i Temsiliye istişari üyesi Ahmet Rüstem ve Yaver Yüzbaşı
Cevat Abbas (Gürer); ikinci otomobilde Heyet-i Temsiliye üyesi Mazhar Müfit
(Kansu) ve Hakkı Behiç Beyler’le Sivas Kongresi Delegeleri İbrahim Süreyya
(Yiğit) Bey ve Sekreterler; Üçüncü otomobilde Dr. Binbaşı Refik (Saydam) Bey,
Hüsrev (Gerede) Bey ve hizmetliler37.
Kafile ilk
olarak, kendilerini Gölbaşı ile Şehir arasında bekleyen Vali Vekili Yahya
Galip (Kargı) Bey ile, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’nın yanında durdu.
Mustafa Kemal Paşa otomobilden inerek karşılayıcılarla görüştü daha sonra
onları otomobiline alarak şehre doğru yollarına devam ettiler.
Mustafa
Kemal Paşa’nın Ankara’ya girişi38 ve heyete tahsis edilen Ziraat
Mektebi’ne kadar durumunu bizzat Paşa’nın yanında bulunan Mazhar Müfit, şu
şekilde tasvir etmiştir;
O sabah
ajanslar ile Mustafa Kemal Paşa’nın geldiği haberi herkesi bildirildiği gibi,
bir taraftan da sabahtan itibaren davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı
karşılamaya hazırlanmıştı. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar
ezan ve salat okuyorlardı. Ve köylerden birçok atlı ve kağnı arabalarıyla
binlerce halk Ankara’ya gelmiş; öğleye doğru “geliyor” diye tellallar bağırmış,
seçilen atlı alayı Ulucanlar’dan Hacıbayram Camii’nin önünde toplanarak dini
tören yapılmış; yedi yüz piyade, üç bin atlıdan teşekkül eden bir seymen
alayını Ankara’da bulunan dervişler takip ediyor.
Bunların
arkasında bütün esnaf ve ondan sonra da okul öğrencileri yürüyorlar. Okul
öğrencileri İstasyon Caddesi’ne, seymen alayının bir kısmı Dikmen bağlarına,
bir kısmı Çankaya bağlarına, Kızılyokuş eteklerine ve diğer bir kısmı da
istasyon yoluna dizilmişti. Jandarma ve yirmi kadar polis de burada idi.
Halkın bir
kısmı Namazgah tepesine ve diğer kısmı Yenişehir’in bulunduğu yerlere ve
İstasyon yoluna sıralanmışlardı.
Ankara Şehri
namına karşılama heyetinde Müdafaai Hukuk Cemiyeti azasından Müftü Hoca Rıfat
Efendi, Binbaşı Fuat Bey, Kınacızade Şakir Bey, Aktarbaşızade Rasim Bey,
Toygarzade Ahmet, Ademzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütüpçüzade Ali, Hanifzade
Mehmet, Bulgurzade Tevfik Beyler vardı.
Dikmen
bağlarının eteğinde bir çeşmenin önünde Eskişehir Mebusu Emin (Sazak) ve Ankara
eşrafından Naşit Efendi ve arkadaşları bekliyordu.
Yirminci
Kolordu Kumandam Ali Fuat Paşa ve Vali Vekili Yahya Galip Bey, Emir Gölü’ne
yani Gölbaşı’na kadar gelmişlerdi.
Biz tam, üçü
on geçe Kızılyokuştan iniyorduk. Yolda Paşa’ya yetiştiğimizde Paşa, Rauf Bey’le
beni otomobiline almıştı. Oradan başlayan karşılamada “yaşa” sesleri, alkışları
arasında ilerlemekte idik.
Çankaya ve
Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı.
Kızılyokuş’ta iki kurban kesildi, o zaman tamamen boş bir yer olan Yenişehir’de
reji memurlarından Salamon Efendi isminde bir zatın ahşap, küçük bir evi
vardı. Oraya gelince seymenler tarafından bir dana kurban edildi.
Karşılama
heyeti ve memurlar burada idiler. Paşa otomobilden inerek hepsinin hatırını
sordu ve ellerini sıktı. Daha ileride yedi yüz kadar zeybek kıyafetinde,
ellerinde palalarla dizilmiş gençleri gördük. Paşa bunlara “Merhaba” diye selam
verdi, cümlesi “sağol” diye karşılık verdiler ve şöyle bir konuşma geçti:
Mustafa
Kemal Paşa-Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz? Gençler-Millet yolunda kanımızı
akıtmaya geldik. Gençler-And olsun! Mustafa Kemal Paşa-Var olunuz.
Bu sırada
binlerce halk da “yaşa” sesleriyle, alkışlarıyla ortalığı çınlatıyordu.
Nihayet İstasyon yoluna sapıldı. İstasyon meydanında jandarma ve polisler de
dizilmişlerdi. Bunlar da selamlandı. Biraz sonra da kız ve erkek mektep
talebeleri arasından geçerek Halk Partisi binasının önüne geldik (Şimdi B.M.
Meclisi Müzesi).
O zaman bu
bina Fransız karargahı idi. Fransız bayrağı çekilmişti. Fransız Yüzbaşısı
Doburazo pencere önündeki boşlukta bize bakarak gülüyordu. Binanın karşısındaki
bahçede çadırlar kurulmuştu; Fransız askerleri vardı. Onlar da hayretle bize
bakıyorlardı. Çok sürmedi; bu bina, Meclis binası oldu ve Türk bayrağı çekildi
ve cumhuriyet hükümetinin kurulduğu bir yer oldu.
Alkışlar ve
türlü türlü tezahürat ve dualar arasında hükümet meydanına geldik.
Yahya Galip
Bey bir nutuk ile “hoş geldiniz” dedi ve hariciye memurlarından Fahrettin Bey
heyecanlı bir nutuk söylemeye başladı.
Hava güneşli
idi, fakat kuru bir soğuk şiddetle ortalığı donduruyordu. Mustafa Kemal Paşa,
orada dizilmiş olan kız talebelerin üşüdüklerini düşünerek, çocukların
gitmelerini Vali Yahya Galip Bey’e söyledi. Yahya Galip Bey, “Yalnız çocuklar
değil, biz de donduk diyerek hatibe “Bey birader, biraz kısa kes, titriyoruz”
dedi. Hatip bey de heyecandan zaten nutkun ilerisini getiremeyerek kesmeğe
mecbur oldu. İlerisini getiremeyerek değil, o sırada kendisine bir öksürük arız
olduğundan nutka devama imkan kalmamıştı. Sonra hükümet konağına girdik. Vali
odasında bir müddet istirahatle çaylar içildi. Isındık. Kolordu ziyaret edildi.
Otomobillere binerek, bize tahsis edilen, şehrin dışındaki Ziraat Mektebine
gittik. Bir tepe üzerinde olan bu bina bize hayli müddet karargahtık
vazifesini yaptı. Ali Fuat Paşa hepimize birer oda tahsis etmiş, isimlerimiz
odaların kapısına yazılmış ve hastabakıcılarla hizmetçiler konulmuş, istirahatımız
temin edilmişti. Bu binanın üst katına çıkınca sağdaki birinci oda bana,
koridorun sol tarafı nihayetinde büyücek bir oda da Mustafa Kemal Paşa’ya ve
benim odamın, sağ tarafındaki odalar da Rauf Bey’le diğer arkadaşlara tahsis
edilmişti.
Odamda bir
küçük demir kasa vardı. Diğer odalar da hemen bu şekilde olup yalnız kasa benim
odada olup diğerlerinde yoktu. Çünkü heyetin parası ve hesabı bende idi. Akşam
oluyordu. Hizmetçi kadın, Mustafa Kemal Paşa tarafından yazılmış bir kağıt
getirdi. Bu bir müsvedde olup imzalanacaktı. Bu müsvedde Ankara’ya varışımızı
bütün teşkilata bildiren bir telgraftı39. Şöyle yazılmıştı:
“Sivas’tan
Kayseri yoluyla Ankara’ya hareket eden Heyet-i Temsiliye güzergahta ve
Ankara’da, büyük milletimizin sıcak ve samimi tezahüratı vatanseverlik içinde
bugün şehre geldi. Milletimizin gösterdiği bu birlik ve kararlılık örneği,
memleketimizin geleceğine güven konusundaki inançları sarsılamaz bir şekilde
güçlendirici niteliktedir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye’nin merkezi Ankara’dadır.
Saygılar
sunarız Efendim! Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal.”40
Bu telgrafta
“Şimdilik Heyet-i Temsiliye merkezi Ankara’dır” diyorduk; halbuki biz çok
evvel, yani Sivas’ta Ankara’ya gitmeği ve Ankara’nın daimi merkez olmasını
kararlaştırmıştık. Fakat bu keyfiyeti, yani merkezi hükümet olmasını gizli
tutuyorduk, çünkü ilan zamanı henüz gelmemişti. Malûm, Mustafâ Kemal Paşa,
zamanı gelmeden hiçbir şeyin kuvveden fiile gelmesini istemezdi. Her kararın
bir zamanı olduğuna inanıyordu ve bu prensip idi ki, bizce de bu prensibe
tamamen riayet edilmiştir41.
MUSTAFA
KEMAL PAŞA’NIN ANKARA’DAKİ FAALİYETLERİ
Mustafa
Kemal Paşa, kendisini ve Heyet-i Temsiliye’yi çok samimi, parlak ve güven
verici duygularla karşılamış olan Ankara halkı ile daha yakından tanışmayı ve
fikir alışverişinde bulunmayı gerekli görmüştür. İstanbul’a gidecek mebusların,
Heyet-i Temsiliye ile görüşmek üzere Ankara’ya gelmelerinin beklendiği bir
sırada Ankaralılar’a verilecek bir konferans yararlı olacaktır42. Bu
sebeple 28 Aralık 1919 günü şehrin ileri gelenleri Ziraat Mektebi’ne davet
edildi. Ankara halkıyla yaptığı konuşmada43 ülkenin siyasi, askeri
durumunu anlattı. İstanbul Hükümeti’nin ısrarıyla düşman işgali altındaki bu
şehirlerde toplanacak meclise katılmak üzere giderken Ankara’ya uğrayan
milletvekillerinden, Mecliste bir “Müdafaai Hukuk Grubu” kurulmasını istedi ve
A-RMHC programını “Misak-ı Milli” halinde özetledi. Ankara’da hazırlanan bu
müsvedde program, sonradan Meclis-i Mebusan’da “Misak-ı Milli” adıyla kabul ve
ilan edilmiştir.
Mustafa
Kemal Paşa Ankara’da, Milli Mukavemet’in Millet Meclisi’nin var olduğu bir
düzen içinde yürütülmesini davanın haklılığını ve meşru bir zemin üzerine
oturtulduğu fikrinin içte ve dışta benimsenmesini sağlamıştır. Anadolu’da
başlayan Milli Mücadele’nin Padişah’a ve İstanbul Hükümeti’ne karşı bir isyan
hareketi değil, yok edilmeye çalışılan bir milletin meşru savunucusu olduğunu
isbat için böyle bir çalışma gerekli görülmekteydi44.
3 Ocak
1920’den itibaren Ankara’ya gruplar halinde gelen mebuslar, Mustafa Kemal Paşa
ile görüştükten sonra İstanbul’a gitmeye başladılar. Ankara’ya gelen
mebusların çoğu, İzmir ve Balıkesir hariç olmak üzere Batı Anadolu Mebusları
idi. Sivas’ta, Heyet-i Temsiliye üyeleri ile komutanların birlikte aldıkları
karara göre, Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’dan Meclis-i Mebusan azası olarak
seçilmesine rağmen, İstanbul’a gitmemesi ve Ankara’da Heyet-i Temsiliye’nin
başında kalması; Sivas’tan seçilen H. Rauf Bey’in İstanbul’a giderek
toplantıya katılması kararlaştırılmıştı45. Bu kararların
isabetliliği, Meclis-i Mebusan’ın dağıtılması ile daha açık bir şekilde ortaya
çıkmış oluyordu.
Mustafa
Kemal Paşa Milli Mücadele hareketinin başarıya ulaşmasını doğrudan doğruya
“milletle temas” etmekle mümkün olacağına inanmıştır.
Kendi
ifadesi ile söylemek gerekirse o; “Anadolu varlığına derhal karışmayı ve
onlarla birlikte hareket etmeyi”46 faydalı ve lüzumlu görmüştür. Savaş
boyunca milli birliğin oluşmasını sağlayacak vasıtalardan birisinin de basın
olduğunu çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, bu konudaki hassasiyetini daima
muhafaza etmiştir. İrade-i Milliye ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinin çıkarılmasını
sağlayarak halk oyunun aydınlatılmasına çalışmıştır. Özellikle Ankara’da
Hakimiyet-i Milliye’nin yayınlanması ile Türk halk oyunun yanlış yollara
sürüklenmesi önlenmeye çalışılmış, milli birliği tehlikeye düşürecek iç ve dış
yayınlara karşı milletin uyarılması düşünülmüştür. Ayrıca bu sayede, Milli
Mücadele hareketini başarıya götürecek kararlar kısa zamanda halka ulaştırılacak
ve Heyet-i Temsiliye ile halk arasındaki münasebetlerin gelişmesi sağlanmış
olacaktı.
Bu amaçlar
doğrultusunda Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya gelişinin ikinci gününde
Hakimiyet-i Milliye’nin çıkarılmasını istemiş, gazetenin ismini de kendisi
koymuştur47. Gazeteyi çıkarmak için vilayetin bazı imkanlarından
istifade edilmiş ve 10 Ocak 1920 tarihinden itibaren Recep Zühtü (Soyak)
Bey’in yönetiminde yayın hayatına başlamıştır48. Hakimiyet-i Milliye
kısıtlı maddi imkanlarına rağmen kısa zamanda en önemli haber kaynağı durumuna
gelmiş, Anadolu gazeteleri tarafından sürekli kaynak olarak gösterilmiştir49.
Mustafa
Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’ya geldikleri 27 Aralık 1919’dan,
Meclisi Mebusan’ın açıldığı 12 Ocak 1920 tarihine kadar geçen bu 17 günlük
sürede Ziraat Mektebi’ndeki karargahta Kuvay-ı Milliye, İstanbul Hükümeti ve
dış ülkelerle temas kurulmuş ilk B.M.M.’nin açılması için gerekli şartların
oluşmasına zemin hazırlamıştır.
SONUÇ
Ankara’nın
Milli Mücadele’nin merkezi olarak seçilmesi tesadüfi değildir. Mustafa Kemal
Paşa daha İstanbul’dan ayrılmadan önce arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile bu
meseleyi konuşmuştur. Anadolu’ya geçtikten sonra, yapacağı bütün işlerde
olduğu gibi bu konuyu da bir “Milli Sır” olarak gizlemiştir. 8u düşüncesini
ancak Sivas Kongresi’nden sonra açığa vurmuştur. Onun bu düşüncesine, sadece
Kazım Karabekir Paşa karşı çıkmıştır.
Ankara’nın
Milli Mücadele’nin merkezi olarak seçilmesi doğru ve isabetli bir karardır.
Çünkü Ankara, Anadolu’nun merkezi konumundadır. Anadolu şehirlerini birbirine
bağlayan yollar kavşağında yer almaktadır. Diğer taraftan işgal altındaki Batı
Anadolu’yu ve İstanbul’u kontrol altında tutabilecek stratejik bir mevkidedir.
Ayrıca Ali Fuat Paşa’nın kumandasındaki 20. Kolordu’nun Ankara’da bulunması,
bölgenin güvenliğini sağlamış olması açısından önemli bir unsurdur. Bunun
yanısıra Ankara halkının Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye’ye maddi ve
manevi bakımdan destek vermeye hazır olması Ankara’nın Milli Mücadele’nin
merkezi olarak seçilmesinde önemli bir paya sahiptir.
Sonuç olarak
27 Aralık 1919’dan sonra meydana gelen gelişmeler Ankara’nın Milli
Mücadele’nin merkezi seçilmesindeki isabeti ortaya koymuştur. Artık Ankara,
Atatürk’ün Sine-i Millete dönüş düşüncesinin gerçekleştiği ve doruğa ulaştığı
mekandır. Dolayısıyla Ankara, bir harekatın bedeni ve büyük bir fikrin
sembolüdür.
* Bu makale;
Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıldönümü münasebetiyle hazırlanan televizyon
belgeselinde (TRT-1) konuşma metni olarak sunulmuştur.
1 Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele
Hatıraları, İstanbul, 1953, s. 76.
2 Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi,
Ankara, 1968, s. 7.
3 Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 101.
4 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.I.
(Hazırlayan: Zeynep Korkmaz), Ankara, 1984, s. 45.; C. III, Belge: 38.
5
Mahmut
Goloğlu, a.g.e., s. 101.
6
Bekir Sıtkı
Baykal, Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, 1989, s. IX.
7
Bekir Sıtkı
Baykal, a.g.e., s. XII.
8
Nutuk, C.I.,
s. 167.
9 Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye
Ruhu, İstanbul, 1964, s. 39.
10 Arnold Toynbee, Türkiye, Bir
Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul, 1971, s. 103.
11 Vehbi Koç, Hayat Hikayem, İstanbul,
1973, s. 11.; Bilal N. Şimşir, Ankara… Ankara Bir Başkentin Doğuşu, Ankara,
1988, s. 43.
12 Vehbi Koç, a.g.e., s. 15.
13 Yurt Ansiklopedisi, İstanbul, 1981,
s. 548.
14 Kamil Erdeha, Milli Mücadelede
Vilayetler ve Valiler, İstanbul, 1975, s. 231.
15 Bayram Sakallı, Milli Mücadele’de
Ankara (PANEL), T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu, No: 19, 28 Nisan 1986,
Ankara, s. 43.
16 Nusret Baycan, “Ankara’nın Başkent
Oluşu”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VII. s. 19, Kasım 1990, s. 121.
17 Nusret Baycan, a.g.e., s. 120.
18 Asaf Tanrıkut, Türkiye Posta ve
Telgraf ve Telefon Tarihi Teşkilat ve Mevzuatı, Ankara, 1986, C. II, s. 678.
19 Falih Rıfkı Atay, 19 Mayıs, Ankara,
1944, s. 10 vd.; Çankaya, İstanbul, 1984, s. 158.
20 Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s. 48.:
Ankara’nın öneminin İngilizler tarafında da kavranması, 20. Kolordu’nun nakli
meselesinde M. Kemal veAli Fuat Paşalar ile İngilizler arasında bir sürtüşmenin
meydana gelmesine sebep olmuştur. İngilizler, ordunun nakli meselesini 2 ay
kadar geciktirmeyi başarmışlardır. (B. Şimşir, a.g.e., s. 97-98).
21 Nutuk, C.I., s. 228; Ali Fuat
Cebesoy, a.g.e., s. 259.
22 Kazım Karabekir’in konuyla ilgili
telgrafı için bkz.; Nutuk, C.I., s. 229.
23 Nutuk, C.I., s. 9.
24 Nutuk, C.I., s. 230.
25 Nurettin Tursan, Ankara’nın Başkent
Oluşu, Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, İstanbul, 1981, s. 31.; Gotthard
Jascke, “Ankara Wird Hauptstant Der Neuen Türkei”, Die Welt Des Islams, Vol.
III, Nr. 3-4, Leiden, 1954, s. 263.
26 Selahattin Tansel, Mondros’tan
Mudanya’ya Kadar, C.II, İstanbul, 1991, s. 168.
27 Azmi Süslü, Milli Mücadele’de
Ankara (PANEL), T.B.M.M. Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, No: 19,
Ankara, 28 Nisan 1986, s. 18.
28 Kamil Erdeha, a.g.e., s. 238.
29 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan
Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.II, Ankara, 1988, s. 488.
30 Azmi Süslü, a.g.e., s. 19; Mahmut
Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet (1920), Ankara 1970, s. 7; Bilal N. Şimşir, a.g.e.,
s. 103.
31 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 46; Mahmut
Goloğlu, a.g.e., s. 7.
32 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 49;
Bilal N. Şimşir, a.g.e., s. 107.
33 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 49;
Geniş bilgi için bkz. Bilal N. Şimşir, a.g.e., s. 171-184.
34 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 50.
35 Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s. 259.
36 Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk
ve Milli Mücâdele Tarihi, İstanbul, 1958, s. 357.
37 Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 9.
38 Atatürk’ün Ankara’da karşılanışı
ile ilgili canlı tasvirler için bkz.; Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve
Mücadele Tarihi, İstanbul, 1958; Enver Behnan Şapolyo, “Atatürk Ankara’da”,
Ülkü, s. 23, s. 371-373; Naşit Hakkı Uluğ, “Ankara’nın Gazi Bayramı Ülkü s. 1,
s. 9-10; Naşit Hakkı Uluğ, Hemşehrimiz Atatürk, İstanbul, 1973; Yunus Nâdi,
Ankara’nın İlk Günleri, İstanbul 1955; M. Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne
Kadar Atatürk’te Beraber, C. II., Ankara, 1988; Behçet Kemal Çağlar, Atatürk 19
Yıl Önce Bugün Ankara’ya Gelmişlerdi, Ankara Halkevi Yayınevi, Ulus Basımevi,
Ankara, 1938; Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953; Ali
Fuat Cebesoy “Büyük Önderi Karşılarken”, Ulus, 28.12.1937.19.
39 Mashar Müfit Kansu, a.g.e., s.
497-500.
40 Nutuk, C.I., s. 228.
41 Mashar Müfit Kansu, a.g.e., s. 500.
42 Cemil Özgül, Heyet-i Temsiliye’nin
Ankara’daki Çalışmaları, Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1989, s. 62.
43 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,
C.II, TİTE Yayını, Ankara, 1981, s. 4.
44 Cemil Özgül, a.g.e., s. 66-67.
45 Cemil Özgül, a.g.e., s. 66.
46 Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralarını
Anlatıyor, İstanbul, 1955, s. 12.
47 Yücel Özkaya, Milli Mücadele’de
Atatürk ve Basın (1919-1921), Ankara, 1989, s. 61; İzzet Öztoprak, Kurtuluş
Savaşı’nda Türk Basını, Ankara, 1981, s. 11.
48 Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 14;
Erdeba, s. 254.
49 Yücel Özkaya, a.g.e., s. 68.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder