Osmanlı
Devleti 17. y.y.’dan sonra çeşitli bakımlardan zayıflamaya başlayınca, devrin
bazı büyük devletleri İmparatorluk topraklarını parçalayarak paylaşma yarışına
girmişlerdir1.
20. y.y.’ın
başlarına kadar değişik şart ve şekillerde devam eden bu paylaşma yarışında,
devletin bünyesindeki azınlıkların büyük devletler tarafından bir araç olarak kullanıldıkları
ve kışkırtıldıktan bilinmektedir. Gerçekten de “azınlıklar konusu büyük
devletlerin Türkiye’yi paylaşmalarında kullandıkları araçtan başka birşey
değildi”2.
Azınlık
kelimesi Temel Türkçe Sözlükte; “1. Bir toplulukta sayı veya özellik bakımından
diğerlerinden az olan 2. Bir memleketin hakim unsurlarına göre sayıları az olan
ve kendilerini ayrı bir milletten sayan topluluk” olarak ifade edilmektedir3.
Mehmet Ali
AYNİ Milliyetçilik adlı kitabında “Mahkûm Milletler” başlığı altında
azınlıkları cins bakımından, Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Sırplar,
Karadağlılar, Hırvatlar, Yahudiler, Nasturiler, Keldaniler, Süryaniler ve
Koçovalaklar olarak belirtmektedir4.
Lord Curzon
da Lozan Konferansında yaptığı konuşmada Türkiye ile harbe girdiklerinde amaçlarının
“Anadolu’daki Hıristiyan azınlıkları himaye etmek, mümkün ise kurtarmak,
Ermeniler’e yurt sağlamak” olduğunu belirterek, Türkiye’deki himaye görmesi
gereken azınlıkları Rumlar, Yahudiler, Asuriler, Keldaniler, Nasturiler ve
özellikle Ermeniler olarak göstermektedir5.
Türkiye’deki
Katolikler genellikle Fransa, İtalya ve Avusturya, Protestanlar İngiltere,
Almanya ve A.B.D., Ortodokslar da Rusya tarafından himaye ediliyorlardı.
Böylece Hıristiyan azınlıklar büyük devletler tarafından kendi gizli maksatları
için paylaşılmış bulunuyordu. Rusya, İstanbul ve Boğazlar ile Doğu illerini ele
geçirmek için Ortodoks ve Gregoryan Hıristiyanları kullanıyor; İngilizler,
Ortadoğu, Mısır, Arabistan ve Irak’taki etkisini koruyup yaymada Protestanları
alet ediyor; Fransa ise Çukurova, Lübnan ve Suriye’deki çıkarları için Katolik
ve Gregoryanleri kullanıyordu.
Büyük
devletlerin bu şekilde bazı azınlıkları himaye etmeleri, onlara azınlıkların
haklarını koruma bahanesiyle Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışma fırsatını
veriyordu. Bu maksatla büyük devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nda etki sağlamak
için veya “Avrupa’nın hasta adamı” ölünce onun mirasına konmak için
birbirleriyle yarış ediyorlardı. Onun çökmesini hızlandırmak için İmparatorluk
bünyesindeki bazı milletleri de kışkırtarak “milliyetçilik” akımını teşvik
ediyorlardı.
Trakya’da
Yunanlılar, Bosna-Hersek ve Bulgaristan’da Sırplar ve Slavlar, daha sonra da
Anadolu’da Rumlar ve Ermeniler, Ortadoğu ve Balkanları hakimiyetleri altına
almak isteyen büyük devletlerin gizli veya açık yardımlarıyla bağımsızlık için
mücadeleye başlıyorlardı6.
İşte bu
ortamda Mondros Mütarekesi imzalanmış azınlıklara büyük hak ve imtiyazlar
verilmişti. Üstelik bu imtiyazlarda yetersizmiş gibi başta Rumlar ve Ermeniler
olmak üzere bir takım azınlıkların Anadolu üzerinde yurt kurmaları için
kararlar alınmıştı. Paris Barış Konferansı ve Sevr Andlaşmasında azınlıkların
hamiliğini isteyen “güçler” uygulama sahası buldu. İzmir Rumlar tarafından
işgal edildi. Anadolu’nun içerilerine doğru bir Yunan hareketi başlatıldı.
Karadeniz’de de Pontus çeteleri bir Rum devleti kurmak maksadıyla faaliyete
geçmişti7.
Aynı amacı
taşıyan Ermeniler de Doğu’da bir Ermenistan için Türk topraklarını tehdit eder
hale gelmişlerdi8.
Bütün bu
olumsuz şartlar M. Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla değişik
bir çehreye büründü.
I. BÖLÜM
M. KEMAL PAŞA’NIN AZINLIKLAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
M. KEMAL PAŞA’NIN AZINLIKLAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
M. Kemal
Paşa’ya göre azınlıklar gayr-i müslimler idi. O’nun bu konu ile ilgili
görüşlerini birkaç örnekle belirtirsek yeni Türk Devleti’nin azınlık
politikasının da ana fikrini tespit etmiş oluruz.
O’na göre
“Mister Wilson’un isteği, azınlıkların can ve mal güvenlikleri ve her türlü
hakları ve gelişme imkanları için gereken herşeye, zaten öteden beri devletimiz
ve milletimiz tarafından saygı gösterilmiş idi. Gerçekten azınlıkların Osmanlı
Devleti ve milletin bağrından sahip oldukları ayrıcalıklar üç-yüz yılı aşkın
bir süreden beri fazlasıyla vardı. Şu halde bu sınırlama (Wilson’un 12.
maddesi. S.A.) bizim için yeni bir şey değildir”9.
“Yabancı
unsurların inançlarına ve törelerine hiçbir millet, milletimizden daha çok
saygı göstermemiştir. Hatta denebilir ki, başka dinden olanların dinine ve
halkına saygılı olan tek millet bizim milletimizdir.
Fatih
İstanbul’da bulduğu dini ve milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum patrik’i,
Bulgar egzarhı ve Ermeni kategigosu gibi Hristiyan dini başkanları ayrıcalıklı
oldu. Kendilerine her türlü serbestliği bağışladı.
İstanbul’un
fethinden beri, gayr-i müslimlerin yararlandıkları bu geniş ayrıcalıklar,
milletimizin dini ve siyasi dünyanın en hoşgörülü ve cömert bir milleti
olduğunu belirtir ve bunun en açık delilini oluşturur10.
“Osmanlı
Devleti’nin son dakikaya kadar gösterdiği manzara şu idi. Memleket dahilinde
bütün Hıristiyan unsurlar, esas unsurun üstünde birçok istisna ve imtiyazlara
sahip. Bu unsurlar, devleti mahvetmek için her türlü hususi teşkilata sahip ve
haricin daimi teşviklerine ve himayesine mazhar. Devlet ve Hükümet ise bunu
menetmekten aciz. Çünkü, bütün bu imhakar teşebbüslerin dayanak noktası hariçte
bir takım kuvvetli devletler idi. Hariçteki devletler hem bir taraftan
dahildeki unsurları, devlet ve memleketi tahrip etmeğe ve bir takım istiklallere
meydana getirmeye teşvik ediyor, harekete getiriyor; bir taraftan da onların
nam ve hesabına müdahale ediyor, çalışıyor ve bu suretle bütün dünya nazarında
Osmanlı Devleti’nin hiçbir kıymet ve fazilet ve haysiyeti kalmıyor, devlet
haysiyeti namına hiçbir şey kendisinde mevcut kabul edilmiyor, adeta himaye ve
vesayet altında bir toplum gibi farz olunuyordu”11.
M. Kemal
Paşa’nın azınlıklarla ilgili görüşleri bu konulardaki uygulamalarıyla da
kendisini göstermiştir. Özellikle Sevr’in reddedilmesi ve Lozan Andlaşmasında
bunları görmekteyiz.
II. BÖLÜM
NUTUK’A GÖRE AZINLIKLAR MESELESİ
NUTUK’A GÖRE AZINLIKLAR MESELESİ
a) Erzurum
Kongresi’ne Kadar Azınlıklar Meselesi:
1919 yılı
Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktığında ülkenin genel durumu ve görünüşünü
anlatan M. Kemal, azınlıklarla ilgili olarak da şöyle düşünüyordu: “memleketin
her tarafından Hıristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel
ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye
çalışıyorlar”12. Bunun için de İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulan Mavri Mira
Heyeti illerde çeteler kurarak gösteri, toplantı ve propagandalar yaptırıyordu.
Yunan Kızılhaç’ı ve Resmi Göçmenler Komisyonu Mavri Mira Heyeti’ne yardımcı
oluyordu. Yine bu Cemiyetin yönetimindeki Rum Okullarını, İzci teşkilatları
gençleri de içine almak üzere heryerde kuruluşunu tamamlıyordu.
Ermeni
Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyordu. Ermeni
hazırlığı da “tıpkı Rum hazırlığı gibi” ilerlemekteydi. Trabzon, Samsun ve
bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul’daki merkeze bağlı
bulunan Pontus Cemiyeti hiçbir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla
çalışmaktaydılar13.
M. Kemal
Paşa, Rum ve Ermeniler’in bu faaliyetleri karşısında çeşitli kurtuluş çareleri
düşünüldüğünü ve bir takım cemiyetler kurulduğunu belirtmektedir. Özellikle
Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin faaliyetlerinden
bahseden M. Kemal, Ermeniler’in Müslümanlara gaddarca davranmış olduklarının ve
Ermeniler’in kötülüklerinin belgelerle tüm dünyaya cemiyet tarafından
duyurulacağını belirtmektedir14.
M. Kemal bu
cemiyetin niyetini ise şu şekilde açıklamaktadır: “Cemiyetin kuruluşuna yol
açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan’a verilmesi ihtimali
oluyor. Tarihi ve ilmi olarak milli hakları savunmaya çalışıyor.”
Ayrıca
Karadeniz sahilindeki bölgelerde de bir Rum-Pontus Hükümeti korkusunun Trabzon
ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni doğurduğu düşüncesindedir15.
Samsun ve
dolaylarında Rum çetelerinin Müslüman halka saldırması ve zaten vasıtasız
brakılmış olan bölge yöneticilerinin yabancıların da işe karışmaları yüzünden
hiçbir tedbir alamamalarının durumu güçleştirdiğini belirten M. Kemal, o
bölgede milli teşkilat kurulmasına karar verdi16.
İşte bundan
sonra M. Kemal’in Anadolu’da milli teşkilat kurmak için büyük bir faaliyet
içinde olduğunu ve çeşitli telgraflaşmalar-yazışmalar yaptığını görüyoruz.
Kendisinin bu faaliyetlerinden azınlıklarla ilgili görüşlerini anlamak
mümkündür17.
İzmir,
Manisa ve Aydın’ın işgal edilmesine, yapılan saldırı ve zulümlere, yeterince
tepki gösterilmediğini düşünen M. Kemal, işgalcilere ve onların destekçilerine
karşı nasıl hareket edilmesi gerektiğini 28 Mayıs 1919 tarihinde bir genelge
ile yayınladı. Genelgede ayrıca “düzenlenen milli gösterilerde terbiye ve
ağırbaşlılığın titizlikle korunması, Hıristiyan halka karşı saldırı, gösteri ve
düşmanlık gibi tavır ve davranışlardan sakınılmasının zaruri olduğu”
belirtildi18.
Bu
genelgenin bazı yerlerde yersiz korkularla uygulanmadığını eleştiren M. Kemal,
“miting sırasında Rumlar’ın uygunsuz davranışlarda bulunabileceklerinin, miting
heyetinde Rumlar’ın bulunmalarının ciddiyetsizliğe ve gevşekliğe delil
sayıldığı, bunun da elbette İstanbul ve düşmanlar için pek değerli olduğu”
görüşündedir19.
Bu genelge
üzerine yapılan miting ve gösterilere İstanbul Hükümeti’nden de tepkiler gelmekteydi.
Harbiye Nazırı Şevket gönderdiği yazıda “Ermeni mültecilerin güvenliği ile
ilgili olarak son günlerde oldukça kaygı verici haberler almış olduğunu,
Ermeniler’in iyi korunması ve himayeleri için elden gelen bütün tedbirlerin
alınması gerektiğini” tehditvari bir ifade ile M. Kemal Paşa’ya bildirdi20.
Ortada kaygı verici bir durum olmadığını, bu yaygaraların milletçe yapılmaya
başlanan gösterilerden korkuya düşen Hıristiyan azınlıkların, yabancıların
dikkatini kendi üzerlerine çekmek için kasıtlı olarak yaydıkları uydurma
haberler olarak kabul edilmesi gerektiğini belgeleriyle birlikte açıklayan M.
Kemal21, Harbiye Nezaretine gönderdiği cevabi telgrafında, “Sivas ve çevresinde
eskiden beri bulunan Ermeniler’i ve sonradan gelen mültecileri yılgınlığa düşürecek
hiçbir olay geçmemişti. Ne Sivas’ta ne de çevresinde kaygı verici herhangi bir
durum yoktur. Herkes sükûnet içinde iş ve güçleriyle meşguldür. Bunu kesinlikle
bilginize sunar ve sizi temin ederim. Bu bakımdan İngiliz notasındaki
haberlerin nereden kaynaklandığı bendenizce bilinmek gerekir. İzmir ve
Manisa’nın işgali ile ilgili acı haberler üzerine Müslüman halk tarafından
yapılan ve Hıristiyan azınlıklar hakkında hiçbir düşmanlık duygusu gütmeyen
toplantılardan belki de bazılarının ürkmüş olması hatıra gelebilir. İtilaf
Devletleri milletimizin haklarına ve bağımsızlığına saygılı kaldıkça, millet de
vatanın saldırıya uğrayıp parçalanmayacağından emin oldukça, Hıristiyan
azınlıkların korkuya kapılmalarına hiçbir sebep yoktur. Bu konuda devlete karşı
her türlü sorumluluğu yüklenir ve buna kesinlikle güven buyurulmasını istirham
ederim. Ancak, milletin bağımsızlık ve varlığını yok eden ve milli varlığı
tehlikeye düşüren işgal, cana kıyma ve zulüm gibi İzmir bölgesinde görülmekte
olan olayların ve benzerlerinin tekrarlanmasına karşı, ne milletin heyecanını
ve içindeki acıları ne de bundan doğacak milli gösterileri engelleyip durdurmak
için kendimde ve hiç kimse de bir güç ve kudret göremeyeceğim gibi, bu yüzden
çıkacak olayların karşısında da sorumluluk kabul edebilecek ne bir komutan ne
bir sivil yönetici ve ne de bir hükümet tasavvur edebilirim”, denilmekte ve
bütün komutanlara, vali, ve musasarrıflara bir genelge ile bildirilmektedir22.
Ayrıca Ermeni muhtariyeti konusunda da Damat Ferit Paşa’nın Paristeki konuşmalarını
eleştirmekte, bir Ermeni muhtariyetine karşı Doğu illeri halkının duyguları
belirtilmektedir23.
b) Erzurum
Kongresinde Azınlıklar Meselesi:
M. Kemal
Paşa vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu bir
genelge ile bildirdikten sonra milli teşkilatı Anadolu’da yaygınlaştırmak için
çeşitli faaliyetlerde bulundu.
Sivas’ta
milli bir kongrenin toplanmasına karar veren M. Kemal, daha önce; özellikle
Doğu’da bir Ermeni, Karadeniz’de ise bir Pontus devleti kurulması girişimlerini
engellemek maksadıyla Erzurum’da toplanan kongreye katıldı. Bu kongrede bir
açış konuşması yapan M. Kemal, milli bir devletin kurulması gerekliliğini
tarihi bir perspektiften değerlendirirken milli harekatın azınlık politikasını
da belirtmiş oluyordu.
Bu açış
konuşmasında M. Kemal; “Osmanlı uyruğunda olan Rum ve Ermeni azınlıklar
gördükleri kışkırtma ve desteklerle milli namusumuzu yaralayacak
taşkınlıklardan başlayarak sonunda, acı ve kanlı olaylara dönüşecek kadar
küstahça saldırılara koyuldular. Fakat derin bir acıyla söylemeliyiz ki,
küstahlıklar sekiz aydır gelişmiş ve yayılmıştır. Vatanımızın bölünüp
parçalanması söz ve karar konusu olmuş, Doğu illerimizde bir “Ermenistan” Adana
ve Kozan yöresinde “Kilikya” adlarına bir başka Ermenistan kurulması, Batı
Anadolu’nun İzmir ve Aydın yöresinde Yunanistan; Karadeniz kıyılarımızda bir
“Pontus Krallığı” ve geri kalan anayurt bölgelerinde de yabancıların işgal ve
koruyuculuğu gibi tasarılarla artık 650 yıldır bağımsız olarak saltanatını
sürdürmüş, tarihte hak severliği ve yiğitliğini bir zamanlar Hindistan
kapılarına, bir yandan Afrika ortasına ve Macaristan’ın batısına kadar götürmüş
olan bu milletin artık tutsaklığa ve köleliğe indirilmesi ve en sonunda bu
devletin tarihinin sayfalarını kapatarak sonsuzluk çukuruna gömmek gibi
insanlık ve uygarlıkla, hale milliyet ilkesiyle bağdaştırılamayan, istekler
uygun görülmüş ve görülüyor ki, hemen uygulama dönemi de başlamıştır”
demektedir24. Devamla “Şurada acıklı bir gerçek olmak üzere belirteyim ki,
memleketimizde aşırı derecede yabancı parası ve yoğun birçok propagandalar
vardır. Burada varılmak istenen gaye açıkça görülmektedir ki, milli harekatı
engelleme ve milli emelleri kötürümleştirme Yunan ve Ermeni isteklerini ve
vatanın önemli bazı yerlerini ele geçirme niyetlerini kolaylaştırmaktadır”
demektedir25.
Kongre
aldığı kararlarda azınlıklar konusuna da önemli bir yer verdi. Buna göre “Milli
sınırlar içinde bulunan vatan parçalarının bir bütün olduğu bölünemeyeceği,
Hıristiyan azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar
verilemeyeceği, manda ve himayenin kabul olunamayacağı kararı alındı26. Böylece
milli bir devlete doğru ilk ciddi ve önemli adım atılmış oldu.
c) Sivas
Kongresi Sıralarında Azınlıklar Meselesi:
Sivas
Kongresinin gündemini, Erzurum Kongresinin tüzük ve bildiri metinleri ile M.
Kemal Paşa’dan önce Sivas’a gelmiş olan 25 üyenin hazırladığı bir muhtıra
oluşturmuştur.
Bu duruma
göre Erzurum Kongresinde azınlıkları ilgilendiren kararlar ve azınlıklarla
ilgili düşünceler aynen kabul edilmiştir. Sadece Erzurum Kongresinde “her türlü
işgal ve müdahaleyi Rumluk ve Ermenilik kurma gayesine bağlı sayacağımızdan,
topyekûn savunma ve direnme ilkesi kabul edilmiştir” yerine; “Her türlü işgal
ve müdahalenin özellikle Rumluk ve Ermenilik kurma gayesine yönelmiş faaliyetin
reddi konularında topyekûn savunma ve direnme ilkesi kabul edilmiştir”,
denildi27.
Bu cümleden
de anlaşılacağı gibi İtilaf Devletlerinin herhangi bir düşmanca tavrına karşı
direnilecektir.
Sivas
Kongresi’nin 8 Eylüldeki toplantısında Amerikan mandası ile ilgili bir muhtıra
tartışıldı. M. Kemal, Nutuk’ta bu muhtıranın tartışılmasıyla ilgili olarak daha
önce kendisine Amerikan mandası konusunda yapılan propagandalardan örnekler
verdi. 5. inci Kafkas Tümeni Komutanı Vekili Arifin Amasya’dan 25/26-7-1919
tarihli telgrafını aynen okudu.
Bu telgrafa
göre Amerika temsilcisiyle yapılan görüşmede Wilson’a, Amerikan Senatosu’na ve
Amerikan Kongresi’ne bazı şartlarla başvurulması teklif edilir. Bu şartlar
arasında ise öğretim ve eğitimin yayılması ve genelleştirilmesi ile din ve
mezhep hürriyetinin sağlanması isteği de vardır28.
M. Kemal
Paşa bu iki öneriye kuşkulu ve dikkatli bir şekilde yaklaşarak karşı bir
telgraf gönderdi. Buna göre; “öğretim ve eğitimin yayılmasından ve
genelleştirilmesinden maksat nedir? İlk anda hatırımıza gelen, memleketin her
tarafında okullarının açılmasıdır. Çünkü daha şimdiden yalnız Sivas’ta yirmi
beş kadar okul açmışlardır ki, yalnız bir tanesinde binbeşyüz kadar Ermeni
öğrenci vardır29. Bu durum karşısında Osmanlı ve İslam eğitim ve öğretiminin
yayılması ve genelleştirilmesi ile bu teşebbüs nasıl bağdaştırılacaktır.
Din ve
mezhep hürriyetinin sağlanması maddesi de önemlidir. Patrikhanelerin
imtiyazları devam ederken bunun farklı yanı ve anlamı nedir.” diye sormaktadır30.
Aslında bu bir soruş değil bir teşhistir. M. Kemal bu konu ile ilgili
yazışmaların sonucu olarak Halide Edip’in 10 Ağustos 1919 tarihli, yazısını da
Nutuk’ta belirtir.
Halide Edip
bu yazısında “aramızda hangi şartlarda olursa olsun Hristiyan azınlıkların
kalacağını, bunun için de güçlü ve çağdaş bir idare kurulmasını ve patrikhaneye
siyasi imtiyazlar verilmesini” ister. H. Edip böylece azınlıkların kuvvetli
devletler vasıtasıyla yaptıkları sürekli tehditlerin ortadan kalkacağı
inancındadır31. Ayrıca Amerika’nın Hıristiyanlar konusunda tarafsız kalacağını,
Ermenistan konusunda da korkulacak birşey olmadığını söyler32.
13 Ağustos
tarihinde 12 nci Kolordu Komutanı Selahattin’in gönderdiği bir yazıda
İstanbul’daki çeşitli partilerin Amerikan heyetine verilmek üzere aldıkları
karar belirtilir. Kararda; “azınlıkların yaşadıkları toprakların bütünlükleri
istenmekle birlikte Ermenistan’ın Amerika tarafından manda yönetimine alınması
kabul edilir.” M. Kemal Paşa bu kararı “son derece üzüntü ve esefle karşılar”.
Özellikle Ermeniler’e toprak verilmesi düşüncesine şiddetle karşı çıkar33.
Çünkü Ona göre artık varlığından söz edilecek sayıda Ermeni yoktur34.
22 Eylül
tarihinde Sivas’a gelen General Harbord’a da Milli Mücadelenin maksat ve gayesi
ile Müslüman olmayan azınlıklara karşı gösterilen duygular anlatıldı35.
d) Sivas
Kongresi’nden T.B.M.M.’nin Açılışına Kadar Azınlıklar Meselesi:
Sivas
Kongresi’nde yeni devletin temelleri atılırken İstanbul Hükümeti’nin de milli
mücadele taraftarlarına karşı bir takım olumsuz propagandaları olmaktaydı.
Bu
propagandaların temelinde ise Batılı devletleri yanlarına çekmek maksadıyla
“milli mücadele taraftarlarının Rumlara, Hıristiyanlara, yabancılara karşı
olduklarını” belirtmekteydiler. Bu maksatla da Ali Kemal ve Mehmet Ali Bey’lerin
gayretleriyle Ermeni Patrikhanesinde toplantılar ve Hürriyet ve İtilaf
Partisi’nin teşebbüsleri vardı. M. Kemal Nutuk’ta bu durum üzerine Harbiye
Nazırı vasıtasıyla, İstanbul Hükümeti’nin dikkatini çektiğini belirtmektir36.
Milli teşkilatın
ve Heyet-i Temsiliye’nin İstanbul Hükümeti tarafından resmen tanınmış bir
siyasi varlık olduğunun kanıtlanması maksadıyla Bahriye Nazırı Salih Paşa ile
Amasya’da bir görüşme kararlaştırılmıştı. M. Kemal bu görüşmenin ikinci
protokolünde Sivas Kongresi kararlarının madde madde tartışıldığını
anlatmaktadır. Sivas Kongresi’nin dördüncü maddesindeki, azınlıklara siyasi
hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak nitelikte imtiyazlar verilmesinin kabul
edilmeyeceği konusu üzerinde dikkatle durur. Bu kaydın, bağımsızlığımızı fiilen
sağlamak için, elde edilmesi zaruri bir istek olarak düşünülmesini ve bundan
yapılacak en küçük bir fedakarlığın bağımsızlığımızı derinden zedeleyeceğini,
bundan dolayı azınlıklara fazla imtiyazlar verilmemesinin hedef olduğunu
belirtir37.
Gizli
sayıldığı için imza altına alınmayan dördüncü protokolde ise, Ermeni zulmü ile
ilgili görülenlerin mahkemeye verilmesinin Meclis’e bırakılması kararı da
alınır38.
Amasya’da bu
görüşmeler olurken aynı tarihte Ali Kemal ve Sait Molla gibi kişiler azınlıkları
sürekli olarak Kuvayı Milliye aleyhine kışkırtıyorlardı. Rum ve Ermeni Patriği
Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son milli mücadele
hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti39. Harbiye
Nazırı Cemal Paşa Amasya’da bulunan M. Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta Milli
Mücadele hareketinin çeşitli uygulamalarının kötü niyetliler ve azınlıklar
tarafından değişik yorumlandığını bildirdi40.
M. Kemal
Paşa 24 Ekim 1919 tarihinde gönderdiği karşı telgrafta “İngilizler ile İngiliz
Muhipler Cemiyeti’nin, İtilaf ve Hürriyet ve Nigehbancıların, Hıristiyan
azınlıklarla işbirliği yaptıklarını, Anadolu’ya birçok bozguncular göndererek
milli teşkilatı sakatlamak istediklerini belirtti41.
Sait
Molla’nın Hikmet adında bir kişiyi ayartarak onu, Hıristiyanlara karşı bir
isyan için kandırdığını bildirdi. Bu durumun Hıristiyanlar aleyhinde bir tertip
olduğunu söyledi42. Harbiye Nazırı Cemal Paşa bu gibi kişilerin hainliklerinin
anlaşıldığını belirtti43.
M. Kemal
Paşa Amasya Protokolü gereği milletvekili seçimleri ve Meclis-i Mebusan’ın
toplanması ile ilgili olarak İstanbul Hükümeti ve kendileri arasındaki
tartışmalardan, görüş alışverişlerinden bahsederek bu konunun üzerinde
titizlikle durmaktadır. Ayrıca milletvekillerini aydınlatmak için verilen bilgi
ve direktiflerde Milli Mücadelenin ve M. Kemal Paşa’nın azınlıklar
politikasının ana ilkelerini görmek mümkündür. Bu direktiflerin 1.nci
maddesinde: “İstanbul’un, İtilaf Devletleri’nin ve özellikle İngiliz kara
kuvvetlerinin işgali altında ve deniz kuvvetlerince kuşatılmış olduğu, güvenlik
kuvvetlerinin de yabancılar elinde ve karmakarışık durumda bulunduğu
bilinmektedir. Bundan başka, Rumların kendi aralarından İstanbul milletvekili
adıyla kırk kişi seçtikleri ve Atina’dan gelmiş Yunan lider ve komutanlarının
yönetimi altında olmak üzere, gizli polis ve ihtilalci örgütler kurarak,
devletimize zamanı gelince isyan edecekleri anlaşılmıştır. Maalesef, hükümetin
İstanbul’da serbest olmadığını itiraf etmek mecburiyeti vardır. İşte bu sebeplerle,
Milli Meclis’in toplanma yerini tartışmak gibi bir konu ortaya çıkmış
bulunuyor. Milli Meclis İstanbul’da toplandığı takdirde, milletvekillerinin
yapacakları vatan görevi dikkate alınırsa, tehlikeye uğramalarından cidden
korkulur. Gerçekten de İtilaf Devletleri’nin Ateşkes Anlaşması hükümlerini
bozarak barış anlaşmasını beklemeye gerek duymadan, vatanımızın önemli
bölgelerini işgal etmek ve Hıristiyan azınlıklara haklarımızı çiğneme fırsatını
vermek suretiyle yapılan haksız muamelelerini eleştirip reddedecek, toprak
bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızın dokunulmazlığını yılmadan isteyecek ve
savunacak olan Meclis-i Mebusan’ın dağıtılması ve üyelerinin tutuklanması veya
sürgün edilmesi, uzak bir ihtimal değildir. Tıpkı Kars’ta toplanan Milli İslam
Şûra’sına İngilizler’in yaptıkları gibi, seçimlere katılmamış olan Hıristiyan
azınlıkların, onlara uyan İngiliz Muhipleri ve Nigehban Cemiyetleri’nin, bu
konuda düşmanların gayelerine hizmet ederek her türlü kötülüğü yapabilecekleri
de akla gelebilir. Bu bakımdan, Milli Meclis’in İstanbul’da toplanması,
Meclis’ten beklenen ciddi ve tarihi görevin yerine getirilmesini imkansız
kılacağından ve Milli Meclis de devlet ve milletin bağımsızlığının temsilcisi
olduğundan, ona vurulacak darbe ile bağımsızlığımızın da zedeleneceğini
belirtmeye gerek yoktur.” denilmektedir44.
Cemal Paşa
milletvekili seçimlerine azınlıkların katılmamasıyla ilgili görüşlerin M. Kemal
Paşa tarafından açıklanmasını ister45. Buna verilen cevapta; “Azınlıklar ile,
bu vatan ve bu millet için azınlıklardan daha da zararlı olan bazı siyasi
partilerin seçimlere katılmayışlarını, onların kasıtlı ortaya attıkları
sebeplere dayandırmak elbette doğru olmaz. Hıristiyan azınlıkların, daha milli
teşkilatın adı bile yokken, seçimlere katılmayacaklarını ilan ettikleri
bilinmemekte midir46? dedikten sonra Özlük İşleri Müdürlüğü gibi önemli bir
görevde bir Ermeninin bulunmasını da eleştirmiştir47.
Meclis-i
Mebusan’ın toplanmasıyla ilgili bu faaliyetler yürütülürken işgal altında
bulunan İzmir’de halkın gördüğü zulüm ve öldürmelerden de bahsedilmekte;
“Yunanlıların zulüm ve zorbalıklarının devam etmesi halinde, aynı şekilde karşı
konulmasının zorunlu olacağı” belirtilmektedir48.
Cemal Paşa
Barış Konferansı’nın arifesinde Hıristiyanlara karşı daha dikkatli davranılması
gerektiğini bildirdiği telgrafında şöyle demektedir: “Anadolu’da bir katliama
uğrayacakları endişesiyle korku ve dehşet içinde olan Hıristiyan halkın, bölük
bölük işgal altında bulunan yerlere sığınmakta oldukları etkili ve dikkat çeken
bir dille söyleniyor. Gerçi işgal altındaki yerlere ve özellikle Adana
bölgesine gidenler, o bölgedeki Ermeni nüfusunu artırmak maksadıyla gitmekte
iseler de, Anadolu’da güvenlik ve huzurun bozulmuş olduğu ileri sürülerek,
hükümet tarafından yapılan red ve yalanlamanın etkisini azaltıyor”49.
M. Kemal
Paşa bu telgrafa 11-12-1919 tarihinde verdiği cevapta sert ve kesin konuşarak
Anadolu’da güvenlik ve huzurun bozulmuş olduğunun doğru olmadığını belirterek,
özlük işleri Müdürü’nün hala Ermeni olmasını eleştirmektedir50.
Sivas’ta bu
yazışmalar olurken Barış Hazırlık Komitesi üyesi olan Çürüksulu Mahmut Paşa’nın
Tasvir-i Efkar gazetesine Ermenilerle ilgili yayınlanan demecini okuyan M. Kemal,
bu konuyla ilgili görüşlerini de şu şekilde anlatmaktadır: “Ermenilerin aşın
isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına
razı oluruz ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu’da Ermenistan lehine toprak
tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin Barış
Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten
üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi”. “Doğu Anadolu halkı
haklı olarak pek kırgın ve üzgündür. Milletin Ermenistan’a vereceği bir karış
toprağı yoktur”51.
M. Kemal
Paşa’nın Sivas’ta bulunduğu sıralardaki görüşmeler ve yazışmalarından
anlaşıldığı ve kendisinin de belirttiği gibi “iç ve dış düşmanların uygulamaya
çalıştıkları planın önemli bir noktası da, memleket içinde güvensizlik olduğunu
ve Hıristiyan azınlıklara saldırılarda bulunulduğunu, elle tutulur, gözle
görülür delil ve olaylarla dünya kamuoyuna ispat etmek, bu olayların Kuva-yı
Milliye tarafından yapıldığına inandırmaktı. Bu gizli ve iğrenç maksadın
gerçekleşmesi için de bildiğiniz gibi, bir takım çeteler kurarak, bunları
özellikle Hıristiyan halk üzerine saldırtmak ve bu çetelerin işleyecekleri
cinayetleri, milli teşkilata yüklemek yolunu tutuyorlardı.” demektedir52.
e) Misak-ı
Milli ve Azınlıklar
M. Kemal
Paşa Sivas’tan sonra daha güvenli ve İstanbul’la irtibat sağlamanın daha kolay
olduğu gerekçesiyle Ankara’ya geçer ve Milli Mücadele hareketini orada
yürütmeye başlar. Burada Misak-ı Milli programının ilk müsveddeleri kaleme
alındı. İstanbul Meclisi’nde bu ilkeler toplu bir şekilde yazıldı ve tespit
olundu. Tespit edilen bu ilkeler Milli Mücadele hareketinin ve kurulacak olan
yeni Türk devletinin temel esaslarını oluşturacaktır.
Misak-ı Milli’nin
özellikle 5 nci maddesi yeni Türk devletinin azınlıklar politikasının temeli
olmuştur. Bu madde şöyledir: “Yenen devletlerle düşmanları ve bazı ortakları
arasında yapılan anlaşmalardaki esaslar çerçevesinde azınlıkların hukuku, civar
ülkelerdeki Müslüman ahalinin de aynı hukuktan yararlanmaları şartı ile
tarafımızdan garanti edilecektir53.
İşte bu
ilkeleri tespit eden Milli Mücadele taraftarı milletvekilleri Mebusan
Meclisi’nde İstanbul Hükümeti’ni düşüreceklerdi. Ancak bu gerçekleşemedi.
Üstelik güvenoyu alan Ali Rıza Paşa yaptığı konuşmada: “yabancıların
imtiyazlarını genişleteceğiz. Azınlıkların haklarını korumak için nisbi temsil
yönetimini uygulayacağız. Adalet, maliye, bayındırlık ve güvenlik işlerinde ve
hatta sivil yönetimde yabancılara yeteri kadar kontrol yetkisi vereceğiz”
demektedir54. Ayrıca 19 Şubat 1920 tarihli İstanbul’dan gönderilen bir yazıda;
“Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri’nin
kuvvetlerine karşı olan tutumun değiştirilmesi” istenmekteydi55.
M. Kemal
Paşa, Nutuk’ta bu görüşe şiddetle karşı çıkar. “Ermeni katliamı konusundaki
sözlerin gerçeğe uygun olmadığı, aksine güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler
tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cür’et alarak
bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler”56. Öte yandan Yunan
eşkıyalığı da artmakta idi57.
M. Kemal
Paşa aslı olmayan Ermeni katliamı hikayesinin İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u
işgal etmek isteklerine bir bahane olduğu görüşündedir58.
Bu görüşün
doğruluğu İstanbul’un 16 Mart tarihinde işgal edilmesiyle gerçeğe dönüştü. M.
Kemal Paşa aynı tarihte ivedi olarak bütün vali ve mutasarrıflara yayınladığı
telgrafta; “Bugünlerde yurdumuzdaki Hıristiyan halka karşı göstereceğimiz
insanca davranışın değeri pek büyük olduğu gibi, hiçbir yabancı kuvvetin
açıktan veya dolaylı yoldan yardımını görmeyen Hıristiyan halkın tam bir huzur
ve sükûn içinde yaşamaya devam etmeleri, ırkımızın yaratılıştan bezenmiş olduğu
medeni kabiliyetine kesin bir delil olacaktır”59.
Görüldüğü
gibi Hıristiyan azınlıklara baskı yapmakla suçlandıkları milli mücadele
hareketinin İstanbul’un işgali gibi çok önemli ve halkı galeyana getirebilecek
bir olayda bile sükûnet ve ağırbaşlılık tavsiye etmesi dikkate şayandır.
İşgalci
güçler ise yayınladıkları bildiride Osmanlı vilayetlerinde bulunan
Hıristiyanların hayatlarını tehlikeye sokmamak, İtilaf Devletleri ile
müttefiklerin askeri kuvvetleri aleyhinde yapılmakta olan sürekli hücumlara son
vermek için bu işgalin gerçekleştiğini belirttiler60.
Böylece
Osmanlı Devleti’nin yediyüz yıllık hayat ve hakimiyetine son verilmişti61. Öyle
ise Ankara’da olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclis kurulmalı62 bunun için de
seçimler yapılmalıdır63.
İşte bu
gelişmeler sonucu yapılan seçimler ve oluşan Meclis, azınlıklar katılmadığı ve
seçilmediği için milli nitelikli ilk meclis olmuştur.
f)
T.B.M.M.’nin Azınlıklar Politikası:
Nutuk’ta
T.B.M.M.’nin azınlıklarla ilgili görüşlerine Londra Konferansı’nın toplanması
aşamasında rastlamaktayız.
T.B.M.M.
Sevr Andlaşmasını reddetmişti. Bunun için de Bakanlar Kurulu Başkanı Fevzi Paşa
bu andlaşmanın değiştirilerek milli çıkarlarımıza en elverişli sonuçlar elde
edilmesi maksadıyla Londra Konferansı’ndan olumlu sonuçlar alınmasının B.M.M.
delegelerine bağlı olduğunu Sadrazam Tevfik Paşa’ya bildirdi64. Sadrazam Tevfik
Paşa, Sevr Andlaşması’nın Rumların lehinde olduğunu kabul eder65. Ayrıca
Yunanlıların “Avrupa’da, Türkiye’deki Hıristiyanların toplu olarak öldürülmekte
olduğu propagandasını yapmakta olduklarını söylerek, bu iddiaların doğru
olmadığının M. Kemal Paşa tarafından süratle yalanlanması tavsiyesinde
bulunur66.
Londra
Konferansı’na B.M.M. Hükümeti temsilcileri de resmen davet edilmiş bulunuyordu.
Bunun üzerine delege heyetimize Sevr Andlaşması hükümlerinde yapılabilecek
değişikliklerle ilgili olarak İtilaf Devletlerinin verdiği projede,
kapitülasyonlar devam ederken, Ermenistan sınırının tespiti işi de Milletler
Cemiyetine bırakılmaktaydı67. Tabii ki bu proje B.M.M. Hükümeti tarafından
kabul görmedi.
M. Kemal
Nutuk’ta azınlıklarla ilgili olarak Pontus Rumlarına özel bir yer açar. Pontus
meselesini tarihi seyir içinde anlatan Gazi, Rumların bağımsız bir Pontus
hükümeti emeline düştüklerini kaydeder. Ayrıca yabancılar tarafından da nasıl
teşvik ve destek gördüklerini, nasıl silahlanarak yerli halkın üzerinde baskı
oluşturduklarını bir bir anlatır. Teşkilat merkezlerinin de sık sık
toplandıkları kiliseler olduğunu söyler. Asıl merkezin ise İstanbul’daki Rum
Patrikhanesi olduğu görüşündedir68.
Pontusçu
çetelerin faaliyetlerine karşı tedbir olarak 15 nci Kolordunun faaliyetleri ve
halkın silahlandırılarak milli teşkilatın kurulduğunu söyler69. Ayrıca
aralarında Pontusçu Rumların faaliyetlerinin de bulunduğu iç karışıklıkların
önlenmesi maksadıyla Nurettin Paşa komutasında Merkez Ordusu’nun kurulduğunu
açıkladı70.
İçeride
Rumların faaliyetlerine karşı bu tedbirler alınırken Yunanlıların taarruzlarına
karşı da büyük mücadeleler verilmekteydi. Diğer taraftan İtilaf güçleri Yunan
ileri harekatını destekleyici faaliyet içinde idiler. Türk direncini kırmak
maksadıyla çeşitli ateşkes teklifleri öneriyorlardı. Bunlardan 26 Mart 1922
tarihli notada şu teklifler vardı: “Gerek Türkiye’de gerek Yunanistan’da
azınlıkların haklarının korunmasına ve bu maksatla konulacak kuralların
uygulanmasına Milletler Cemiyeti’nin de katılması. Doğuda bir Ermeni yurdunun
kurulması ve bu işe de Milletler Cemiyetinin katılması”71 23 Eylül tarihli
notada da aynı isteklere rastlamak mümkündü72.
Görüldüğü
gibi İtilaf Devletleri azınlık ve Ermeni meselesine özel bir önem veriyordu.
Bunun sebebi ise bu devletlerin çıkarlarının bu kişiler tarafından sağlanacak
olacağı düşüncesiydi. Milli Mücadelenin gittikçe başarıya ulaşmaya başladığı
bir aşamada bile itilaf güçlerinin bu istekler üzerinde ısrarla durması çok
manidardır.
Nutuk’ta
azınlıklarla ilgili olarak Lozan Barış Konferansıyla ilgili gelişmeler de
önemli bir yer tutmaktadır. Konferansla ilgili görüşlerini açıklayan M. Kemal,
Osmanlı devletinin son dönemde azınlıklarla ilgili tutumunu eleştirmekte ve
şöyle demektedir: “Hıristiyan halkın birçok hakları ve ayrıcalıkları vardır.
Osmanlı Devleti, Osmanlı ülkesinde oturan yabancılara karşı yargı hakkını
uygulayamazdı. Osmanlı vatandaşlarından aldığı vergiyi, yabancılardan alması
engellenmiş bulunuyordu. Devletin varlığını kemiren ve kendi sınırları içinde
yaşayan azınlıklarla ilgili tedbirler alması mümkün değildi73.
İşte bu gibi
sebeplerden dolayı Konferansta isteğimiz Türk milletinin varlığı, istiklali ve
hakimiyetinin tanınması idi74.
Lozan
Antlaşmasının imzalanmasını ve alınan kararları daha önceki Sevr Andlaşması ve
ateşkes teklifleriyle karşılaştıran M. Kemal, azınlıklar konusuyla da ilgili
açıklayıcı bilgiler vermektedir75.
SONUÇ:
Nutuk’a göre
azınlıklar ve azınlık kavramına girebilecek gruplar hakkında yaptığımız bu
incelemede bir hayli malzeme ve bilginin olduğu görülmektedir. Bu da şunu
göstermektedir ki; M. Kemal azınlıklar konusuna özel bir yer ve önem
vermektedir.
Atatürk’ün
Türk milliyetçiliği vasfının en belirgin örnekleri Nutuk’ta görülmektedir. Ona
göre öncelikle Türk milletinin bağımlığı ve hakimiyeti sağlanmalı idi.
Azınlıkların hakları da Türkiye dışında bulunan Türklerin tabi olacağı muameleye
bağlı idi. Atatürk’ün azınlık politikası, Dış Türkler politikasıyla paralel bir
manzara göstermektedir.
Milli
Mücadele döneminde Atatürk, azınlıklara oldukça ihtiyatla yaklaşmıştır. Bu
konuda dikkatli ve hassas olmuştur. Onları potansiyel bir tehlike olarak
görmüştür. Ancak buna rağmen azınlıklara karşı herhangi bir olumsuz kitlesel
harekette bulunmaktan özenle kaçınmıştır. Yaptığımız incelemede Atatürk,
azınlıkları Türkiye dışındaki Türklere karşı teminat olarak görmüştür.
1 Ayrıntılı
bilgi için bk. Y. Tekin KURAT, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, 2. bsk.
Ankara 1986 ve Lavrance EVANS, Türkiye’nin Paylaşılması (1914-1924) Çev: T.
ALANAY, İstanbul 1971.
2 Bk. İzzet
ÖZTOPRAK, Kurtuluş Savaşında Türk Basını, Ankara 1981 ve Ali GÜLER, İşgal
Yıllarında Yunan Gizli Teşkilatları, Ankara 1988.
3 Temel
Türkçe Sözlük, Tercüman Yayınları, İstanbul 1985. Ayrıca, Hidayet VAHAPOĞLU,
Azınlık ve Yabancı Okulları, adlı kitabında azınlıkların “içinde yaşadığı
toplumun genel yapısında, ırk, din, dil, kültür veya millet olarak ayrılan ve
genel nüfusa oranla daha küçük toplulukları ifade ettiği” görüşündedir, (s. 5)
4 M. Ali
AYNİ, Milliyetçilik, İstanbul, 1943, s. 293 vd.
s Cemil
BİLSEL, Lozan c. II., İstanbul 1933, s. 93.
6 Salahı R.
SONYEL, “Büyük Devletlerin Osmanlı İmparatorluğunu Parçalama Çabalarında
Hristiyan Azınlıkların Rolü”, Belleten C: XLIX s. 195 (Aralık 1985), s. 651-652
ve A. GÜLER, a.g.e., s. 1 vd.
7 Nuri
YAZICI, Milli Mücadelede Pontosçu Faaliyetler, Ankara, 1989.
8 Esat URAS,
Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s. 656 vd.
9 M. Kemal
ATATÜRK, Nutuk, C. III. Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1984, s. 172, Belge: 220.
10 A.g.e.,
s. 175
11 M. Kemal
ÖKE, Ermeni Meselesi, İstanbul 1986, s. 221.
12 M.K.
ATATÜRK, Nutuk C. I., s. 1.
13 A.g.e.,
s. 1-2. Ayrıca ayrıntılı bilgi için bk.: A. GÜLER, a.g.e., s. 36, vd.
14 A.g.e.,
s. 3.
15 A.g.e.,
s. 4.
16 A.g.e.,
s. 12.
17 Genel
Kurmay Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, C. XXX/79 Mayıs 1981 Belge No: 1745 ve
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. 3. Ankara 1983, s. 4.
18 Nutuk, s.
16.
19 A.g.e.,
s. 16.
20 A.g.e.,
s. 17.
21 Nutuk, C.
III., Belge: 22-23 ve 24.
22 Nutuk, s.
18.
23 A.g.e.,
s. 19.
24 Nutuk, C.
III, s. 18, Belge, 38. Ayrıca ayrıntılı bilgi için bk.: Bekir Sıtkı BAYKAL,
Erzurum Kongresi ile İlgili Belgeler, T.İ.T.E. Yay. Ankara, 1969.
25 Nutuk, C.
III. Sayfa: 20, aynı belge.
26 Nutuk, C.
I., s. 46.
27 A.g.e.,
s. 61. Sivas Kongresi sıralarında azınlıklarla ilgili belgeler için bk. Bekir
Sıtkı BAYKAL, Heyet-i Temsiliye Kararları Ankara, 1974.
28 Nutuk,
C.I., s. 62-63.
29 Hidayet
VAHAPOĞLU, Azınlık ve Yabancı Okulları, adlı kitapta Ermeni öğrenciler ve
faaliyetleri hakkında belgelere dayalı ayrıntılı bilgiler vardır.
30 Nutuk,
C.I., s. 64.
31 Nutuk,
C.I., s. 66-67.
32 A.g.e.,
s. 67, Ayrıca ayrıntılı bilgi için bk: Mine EROL, Türkiye’de Amerikan Mandası
Meselesi, Giresun, 1972.
33 A.g.e.,
s. 69.
34 A.g.e.,
s. 70.
35 A.g.e.,
s. 118. Ayrıca bk. Seçil AKGÜN, General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Raporu,
İstanbul 1981.
36 Nutuk, s.
166.
37 A.g.e.,
s. 168. Ayrıca bk. Şerafettin ZEYREK, “Amasya Mülakatı” A.A.M.D. Cilt: V, Mart
1989, Sayı: 14, s. 467-477.
38 Nutuk,
C.I., s. 170.
39 A.g.e.,
s. 178.
40 A.g.e.,
s. 179.
41 A.g.e.,
s. 180, ayrıca bk. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, c. II,
İstanbul, 1986.
42 A.g.e.,
s. 181.
43 A.g.e.,
s. 182.
44 Nutuk, C.
I., s. 189.
45 A.g.e.,
s. 193.
46 A.g.e.,
s. 194.
47 A.g.e.,
s. 197.
48 Nutuk,
C.I., s. 191.
49 A.g.e.,
s. 208.
50 A.g.e.,
s. 209.
51 Nutuk,
C.I., s. 211, Belge: 196.
52 A.g.e.,
s. 212, ve 215, 217-220.
53 Kültür
Bakanlığı, Atatürk’ün Milli Dış Politikası, Ankara, 1981, s. 133.
54 Nutuk,
C.I., s. 259.
55 A.g.e.,
s. 260.
56 A.g.e.,
s. 261-264.
57 A.g.e.,
s. 277.
58 A.g.e.,
s. 261.
59 A.g.e.,
s. 283.
60 A.g.e.,
s. 284, ayrıntılı bilgi için bk. Paul C. HELMREICH, From Paris To Sevr, İtilaf
Devletlerinin emperyalist politikalarını belgelerle anlatmaktadır. P.
Helmreich, “Türkiye düşmanlarca çepeçevre sarılmıştı. Büyük güçler, doğal
zenginliklerle dolu olan Türkiye’nin etrafında, kamp ateşinin çevresinde aç
gözlerle sinsice bekleyen kurtlar gibi dolaşıyorlardı ve emperyalizm doymak
bilmezdi” demektedir, s. 31.
61 Nutuk, C.
I., s. 286.
62 A.g.e.,
s. 287.
63 A.g.e.,
s. 288.
64 Nutuk, C.
II., s. 386.
65 A.g.e.,
s. 388.
66 A.g.e.,
s. 389.
67 A.g.e.,
s. 392.
68 A.g.e.,
s. 424-426.
69 A.g.e.,
s. 426.
70 A.g.e.,
s. 427, ayrıntılı bilgi için bk. Mustafa BALCIOĞLU, Belgelerle Milli Mücadelede
Ayaklanma Hareketleri ve Merkez Ordusu, Ank. 1991.
71 Nutuk, C.
II., s. 440.
72 A.g.e.,
s. 460.
73 A.g.e.,
s. 475.
74 A.g.e.,
s. 476.
75 Nutuk, C.
II., s. 507-517.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder