Atatürk
askerlik mesleğine yönelik, kesintisiz ve sistemli bir eğitim görmüştür. O
tarihlerde kesintisiz eğitim görebilmek herkesin kavuşamadığı bir imkandı.
Atatürk’ten birkaç sınıf önceki ve sonraki öğrencilerin büyük kısmı, harplerin
yarattığı ihtiyaçlar sebebiyle öğrenimlerini tamamlayamadan cephelere görevle
gönderilmişler veya kendileri eğitimlerini yarım bırakarak cephelere
koşmuşlardır.
Ayrıca
Atatürk, ilk, orta (rüştiye), lise (idadi), Harp Okulu ve Harp Akademileri gibi
programları birbirini tamamlayan, batı ölçüleri ile de sistemli bir yapıya
sahip eğitim kurumlarında eğitimini sürdürmüş ve tamamlamıştır. O tarihlerde
İmparatorlukta çok mahdut lise ve birkaç yüksek okul bulunuyordu.
Atatürk’ün
çocukluğu 1877-1878 Türk-Rus harbinin yıkıntıları, kıyımları ve göçleri ile
ilgili izlerin canlılığım koruduğu, hatıraların canlı olarak yaşandığı,
harplerin, hudut ve eşkıya olaylarının günlük konuları oluşturduğu bir ortamda
geçmiştir. Atatürk döneminin ve önceki dönemlerin kuşakları, yıkılmakta olan
büyük bir imparatorluğu kurtarmaya çalışan bahtsız, fakat inançlı insanlardı.
Bu dönemlerde kurtarıcı ilk güç olarak ordu görülüyor, ülke çapında ve her
konuda ordunun önceliği bulunuyordu.
Atatürk
rütbelerinin en önemlilerini muharebe meydanlarında almış, mareşalliğe, gazi
unvanına ulaşmıştır. Her kademedeki askeri birliği komutanlığı muharebe
meydanlarında devralmış, muharebe meydanlarında devretmiş ve Başkomutanlığa
kadar yükselmiştir.
Bütün
muharebe şekillerini muharebe meydanlarında uygulamıştır: Stratejik taarruz,
mahdut hedefli taarruz, karşı taarruz, başarıdan faydalanma, takip, stratejik
savunma, mevzi savunması, kıyı savunması, oyalama muharebesi, geri çekilme,
çölde muharebe, dağlarda muharebe vb.1
Atatürk,
askerliğin ağırlık ve öncelik kazandığı bir siyasi durumda ve askerliği yücelten
bir sosyal ortamda dünyaya gelmiş, gördüğü sistemli eğitimin verdiği
birikimleri her düzeydeki komutanlık katında ve askeri harekatın her türünde
edindiği deneylerle geliştirmiş ender bir askerdir.
Atatürk’ün
askeri alandaki düşünce ve uygulamaları bir bütün oluştururlar. Bir makale
genişliğindeki bu incelemede, bunların içerisinden stratejik ve politik düzeyde
etkili olan dört emri ele alınmış, şartlar ve ihtiyaçlardaki değişikliklerin
uygulamada getirdiği farklılıklara dikkat çekilmek istenmiştir. Alınan
örneklerde görüleceği gibi Atatürk’ün ilkeleri vardır fakat politik alanda
olduğu gibi, askerlik alanında da saplantıları yoktur.
Düşüncede,
amaçta ve uygulamada çok büyük farkları olan, bu farklar sebebiyle yanıltarak
birbirinin karşıtı gibi görünen dört kararı ve bu kararları ile ilgili dört
emri şunlardır: Çanakkale muharebeleri sırasında verdiği “Ben size taarruzu
değil ölmeyi emrediyorum” emri; Kütahya-Eskişehir muharebelerinden sonra
verdiği 100 km geriye, Sakarya doğusuna çekilme emri; Sakarya Meydan Muharebesi
sırasında verdiği “Her karış toprak vatandaş kanı ile sulanmadıkça terk
edilemeyeceği” emri; 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesinden sonra
verdiği “Ordular.1 İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri!” emri.
Görüldüğü
gibi, dört emrin her biri çok farklı uygulamalara yöneliktir. Dördü de
şartların ve ihtiyaçların gerektirdiği çok zor tedbirlerdir. Bu karar ve
emirlerde kendisine ve emrini uygulayacaklara büyük bir güven, bilgi birikimi,
deney zenginliği, ilkelere bağlılık, cesaret, askeri stratejinin gerekleri olan
coğrafyaya (mekana), zamana, kuvvete hakimiyet vardır.
“Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum”.2
Atatürk’ün
bu emri 25 (12) Nisan 1915 günü saat 10 (evvel) sıralarında Conkbayırında
57’nci Piyade Alayına vermiş olduğu anlaşılmaktadır. Aynı taarruza güney
kanattan 27’nci Piyade Alayı da katılmıştır. Bu alaya ilk emirler irtibat
subayı aracılığı ile gönderilmektedir. Aynı emrin bir subay vasıtasıyla 27’nci
alaya da gönderilmiş olduğu düşünülebilir.
18 Mart 1915
Çanakkale Boğazı geçiş harekatı başarısızlıkla sonuçlanınca, boğazın karadan
açılması düşünceleri, bu düşünceye dayanan kararlar ve Mısır’da, Ege adalarında
yapılan hazırlıklar bir ölçüde Türkler tarafından biliniyor ve gelişmeler takip
ediliyordu.
Sofya’da
askeri ataşe olarak bulunduğu sırada 1’inci Dünya Harbinin çıkması üzerine faal
bir görev isteyen Yarbay Mustafa Kemal Gelibolu’da yeni teşkil edilen 19’uncu
Tümen Komutanlığına tayin edilmişti. Atatürk, Kabatepe ve Arıburnu bölgelerini
bir çıkarma harekatı için çok hassas olarak değerlendirmekteydi.
25 (12)
Nisan sabahı Arıburnu bölgesinden top sesleri duyulmaya başlanmıştı. Bu sırada
alınan bir raporda bölgeye bir tabur sevk edilmesi öneriliyordu. Olayı çok
önemli gören Atatürk hazır olan 57’nci Piyade Alayını bir top bataryası ve bir
Süvari bölüğü ile takviye ederek Arıburnuna sevk etmiş, kendisi de maiyeti ile
birlikte hareket etmiştir. Bölgenin en hakim yeri olan Kocaçimen Tepesine
geldiğinde denizdeki gemileri görüyor, ölü görüş sahası sebebiyle çıkarma
bölgesini ve çıkarma birliklerini göremiyordu. Buradan yanındakilerle birlikte
daha batıda bulunan Conkbayırına geldiği zaman kıyıdaki gözetleme erlerimizin
cephaneleri kalmadığı için geri çekilmekte olduklarını görmüş, onları,
kendilerini takip eden düşmana karşı yatırarak zaman kazanmış, ileriye
intikalini hızlandırdığı 57’nci Piyade Alayını gözetleme erlerini takip eden
düşmana taarruz ettirmiştir. Bu taarruza güney kanattan da 27’nci Alay
katılıyordu. Bölgeye çıkan düşman tam teşekküllü 8 taburdur.
Atatürk verdiği
emri şu şekilde açıklamaktadır. “Kumandanlara verdiğim sözlü emirlere şunu
eklemişimdir. Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye
kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.”
Bu emir
üzerine yapılan taarruz hava kararırken sahile yakın ilk sırtlara kadar
ulaşıyor ve Çanakkale savunmasının omurgası teşekkül etmiş oluyordu.
Bu olay için
Atatürk “57’nci Alay meşhur bir alaydır. Çünkü hepsi şehit olmuştur” der.
Alayın bir bölümünün Çanakkale muharebelerinin diğer safhalarında şehit
oldukları anlaşılmaktadır.
Aynı
taarruzu General Hamilton şöyle anlatıyor. “Gebe dağlar Türk doğurmakta devam
ediyor.” 3
Atatürk’ün
Bombasırtı taarruzunu tasviri Çanakkale muharebeleri sırasındaki Türk
taarruzlarını anlatan bir örnektir. “Karşılıklı siperler arasındaki mesafemiz
sekiz metre, yani ölüm muhakkak muhakkak Birinci siperdekiler hiçbiri
kurtulmamacasına, hepsi düşüyor; ikincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne
kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile
göstermiyor; Sarsılmak yok.”
Askerlerine
“size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyebilen bir komutan yoktur. Ölme
emrini tereddütsüz yerine getiren Mehmetçik’ten başka bir asker, Türk
milletinden başka bir millet de bulunamaz.
Çanakkale
muharabeleri İstanbul’un 1915 yılında işgalini önlemiş, direnmenin devamını
sağlamıştır. Atatürk bu muharebelerle ilgili olarak: “Biz orada,
İngiliz-Fransız donanmasını boğazın dışında tuttuk ve onların müttefikleri
Ruslarla irtibat kurmasını önledik. Rusya böylece çökmüş oldu.” der.
Kütahya-Eskişehir
muharebelerinden sonra Ordunun 100 km geride, Sakarya doğusuna çekilme emri.4
1’inci ve
2’inci İnönü muharebelerinde Yunanlılar kuvvetlerinin tamamını kullanmadan
harekata girişmişler ve büyük kuvvet üstünlüklerine rağmen başarılı
olamamışlardı. Kütahya-Eskişehir muharebelerinde ise bu hatalarını
tekrarlamadılar. Bursa bölgesinde ve Uşak bölgesindeki kuvvetlerini aynı
zamanda kullanarak başarı şanslarını artırdılar. Muharebe şartlarının
aleyhimizde geliştiği sırada, 18 Temmuz 1921 günü Atatürk, İsmet Paşanın
Karacahisar’da bulunan karargahına giderek durumu incelemiş ve şu emri
vermiştir. “Orduyu, Eskişehir’in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra, düşman
ordusuyla aramıza büyük bir açıklık bırakmak gerekir ki, orduyu derleyip
toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya’nın doğusuna
kadar çekilmek yerindedir.” Atatürk bu emrini şu önemli gerekçe ile tamamlıyor.
“Askerliğin gereğini kararsızlığa düşmeden uygulayalım. Başka türden
sakıncalara karşı koyabiliriz.”
Atatürk bu
emirle ilgili bilgi verirken Yunanlılara karşı bu devrede uygulanan stratejiyi
de açıklamaktadır. “Uygun hareketler yaparak durdurup etkisiz bırakmak ve yeni
orduyu kurmak için zaman kazanmak şeklinde özetleyebilirim.”
Büyük bir
geri çekilme, zor ve tarihi bir karardı. Karardaki güçlük, bu kadar büyük bir
geri çekilmenin askeri gereklerini TBMM’ye anlatabilme zorluğundan -TBMM’deki
görüşmeler askeri başarılara bağlı olarak sertleşiyor veya yumuşuyordu-,
mukavemetin ve harbin asıl kaynağı olan millette yaratacağı düş kırıklığından,
Yunanlılara ve diğer yabancılara güç ve umut verilmesinden ve TBMM Hükümetinin
dış ülkelerle müzakere gücünün zayıflamış olmasından kaynaklanıyordu. Ayrıca,
bir yurt parçasının düşmana bırakılmasının maddi etkileri de olacaktı.
Bütün bu
olumsuz yönlerine karşılık, Atatürk askeri zorunlulukla bu kararı almak
durumunda kalmış ve askeri şartları Türk ordusu yararına düzeltmiştir. Bu
kararla muharebe, Türk kuvvetleri için zor olan Yunanlılar için uygun olan bir
ortamdan Türk kuvvetleri için daha uygun Yunanlılar için daha zor olan bir
ortama intikal ettirilmiştir. Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının
tehdidinden kurtarılmış, Sakarya’nın doğusunda yeniden tertiplenmesi sağlanmış
ve savunma güçlendirilmiştir. Bir nehrin gerisinde, aynı zamanda
Eskişehir-Kütahya bölgesine nazaran savunmaya daha elverişli bir arazi
seçilmişti. Yunanlılar ise menzillerini uzatmışlar, ulaştırma şartları zor bir
araziden ilerlemek, ikmal yapmak durumunda bırakılmışlardır. Yunanlılar için
önemli bir kayıp da taarruz tertiplerini yenilemek, değiştirmek mecburiyetini
duymaları, Sakarya’daki taarruz için öncekinden farklı bir taarruz düzenine geçmek
mecburiyetinde kalmalarıdır.
Kütahya-Eskişehir
muharebelerinden sonra Türk birlikleri Sakarya nehri gerisine çekilinceye kadar
taciz harekatına dahi maruz kalmamışlardır. Bu çekilme ile, Kütahya-Eskişehir
muharebelerindeki Yunan taarruzu kesin bir sonuca ulaşmadan, Yunanlılar için
taktik düzeyde bir başarı olarak kalmıştır.
Atatürk “
Tedbir düşünürken acı da olsa gerçekleri görmekten bir an bile uzak
kalmamalıdır” der. İstiklal Harbi sırasında önemli olan husus, sonucu
sağlayacak olan ordunun korunması ve geliştirilmesiydi. Bu askeri gereğe uyarak
Atatürk, toprak terk etmiş, fakat aynı toprakları ve diğer toprakları geri
almak için gerekli olan ordusunu korumuştur.
“ Vatanın
her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.”
Kütahya-Eskişehir muharebelerinden sonra kuvvetlerini 100 km geriye, Sakarya
doğusuna çekmekle Atatürk, düşmanı kendi istediği yerde, kendi istediği
şartlarda muharebeye mecbur etmişti. Gerçekte askeri harekat yönetiminde çok
önemli bir güç olan ve sahip olana büyük imkanlar sağlayan “inisiyatif, taarruz
eden tarafın elindedir. Kuvvetlerin Sakarya doğusuna çekilmesi Yunanlıların
inisiyatiften yararlanmasını çok büyük ölçüde sınırlamış, bir ölçüde de olsa
savunmada olmalarına rağmen Türk kuvvetlerinin iradesine bağlı kalmışlardır.
Sakarya
nehri doğusunda uygulanan askeri harekat savunma, mevzi savunmasıdır. Bu tür
harekatta önemli olan savunma arazisini, hatta ilk savunma hattını korumaktı.
Atatürk bu sert savunma ilkesini bir ölçüde yumuşatmış fakat aynı zamanda bu
tür askeri harekattan beklenen amacı koruyan bir ilke geliştirerek
uygulamıştır.
“Savunma
hattına çok ümit bağlamak ve onun kırılmasıyla, ordunun büyüklüğü ölçüsünde çok
gerilere çekilmek gerektiği teorisini çürütmek için memleket savunmasını başka
türlü ifade etmeyi ve bu ifademde direnerek şiddet göstermeyi yararlı ve etkili
buldum. Dedim ki hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün
vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk
olunamaz”
Atatürk
mevzi savunmasının ön cephesini (AMH) mutlaka elde bulundurmak yerine her karış
toprağı savunmayı, savunmasının bir hatta değil, karış karış derinlikte
yapılmasını istemiştir. Bu, değişik ve daha akılcı bir mevzi savunmasıdır.
Belirlenen ilke meydan muharebesi süresince başarıyla uygulanmıştır.
Bugünün
zırhlı ve motorize birlikleri ve uçar birlikleri, savunmanın, aynı ilkeye bağlı
kalarak fakat mevcut hareket gücü imkanlarından en çok yararlanacak bir
uygulama içerisinde yönetilmesini düşündürmektedir. Şüphesiz, savunma sathının
hudutları ve derinliği hareket gücü ile orantılı olarak büyüyecektir.
Kütahya
Eskişehir muharebelerinde zor şartlar doğunca geri çekilme yapılmıştı. Atatürk
Sakarya’da verdiği yeni emirle, her zor şartta geri çekilinmeyeceğini, Sakarya
doğusunda kesin sonuçlu muharebenin kabul edileceğini açıklamış, hükümet
merkezinin Kayseri’ye götürülmesi tartışmalarının yarattığı etkiyi silmeyi
amaçlamış ve başarmıştır.
Kazanılan
Sakarya Meydan Muharebesi, Türk ve dünya tarihinde önemli bir yer işgal eder.
Batılılar,
Türkleri başlangıçta kendileri için bir tehdit olarak, daha sonra
genişlemelerine ve yayılmalarına bir engel olarak görmüşlerdir. Türk gücü
bertaraf edilmeden doğuda hakimiyet gerçekleştirilemeyecekti. Bunun için
Türkleri önce Avrupa’dan, sonra Anadolu’dan atmak gerekiyordu.
Viyana’dan
dönüşün durdurulduğu yer Sakarya’dır. Sakarya Meydan Muharebesi yalnız Türk
tarihinin değil, dünya tarihinin de büyük bir dönüş, büyük bir doruk
noktasıdır.
1’inci Dünya
Harbinin gururlu galipleri, bu galibiyetlerinden dört yıl sonra, asırlardır
görmedikleri yenilgiyi Sakarya’da tatmışlardır.
Sakarya
Meydan Muharebesi Türk milleti geliştikçe, ilerledikçe, doğunun mazlum
milletleri kurtuldukça büyüyecektir.
“Ordular!
İlk hedefiniz Akdeniz’dir. Herif”
26 Ağustos
1922’de başlayan Afyon-Dumlupınar taarruzu, 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan
Muharebesi ile kesin sonuca ulaştırılmış ve meydan muharebesinden kurtulabilen
Yunan birlikleri hızla çekilmeye başlamışlardı.
Başkumandanlık
Meydan Muharebesinden sonra dağınık olarak çekilen birliklerin derlenip
toparlanmasına ve herhangi bir hatta tutunmasına engel olmak, Yunan
birliklerinin Milne (Akhisar-Salihli-Ödemiş) hattında veya İzmir yakınlarında
savunma tedbiri alma ihtimalini kırmak gerekiyordu. Ayrıca Doğu Trakya’da
bulunan üç Yunan tümeni Anadolu’ya getirilmeden sonuç alınmalıydı. Yunanlıların
müttefiki olan Batılıların ateşkes zorlamalarını bertaraf etmek ve onların da
karşı tedbir almasına imkan vemeden Misakı Milli sınırlarının
gerçekleştirileceği ortamın yaratılması için gizliliğe ve sürate önem verilmesi
zorunluluğu bulunuyordu.
Bu sebeple
Atatürk o gün için en uzak noktayı hedef göstermişti. “Bütün arkadaşlarımın
Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini nazarı dikkate alarak
ilerlemelerini ve herkesin akıl kuvvetini ve yurtseverlik kaynaklarını
kullanarak yarışmaya devam etmelerini isterim. Ordular! İlk hedefiniz
Akdeniz’dir. İleri!”
Baskın
ilkesi, karşı tarafın tedbir almasına fırsat vermeden sonucu sağlayacak noktaya
gelmeyi gerektirir. Yunanlılar Trakya’daki üç tümenlerinin bir kısmını ancak
adalara getirebilmişler, Batılıların ateşkes teklifi Başbakan Rauf bey
tarafından Atatürk’e bildirildiği zaman askeri harekat Atatürk’ün “ihtiyaç
kalmadı “ cevabını verebileceği gelişmeye ulaşmıştı.
15 Mayıs
1919’da muntazam kuvvetlerin mukavemeti olmadan Anadolu’ya çıkan Yunanlıların
18 Temmuz 1921’e kadar (Kütahya-Eskişehir muharebelerinin sonu) 26 ayda
katettikleri mesafeyi Türkler, Yunan savunma cephesine taarruza başladıktan
sonra, bir meydan muharebesini de sonuçlandırarak 14 günde katetmişlerdir.
istiklal
Harbini sonuçlandıran bu hareketle,Üçüncü Dünyada kurtuluş harpleri dönemi
başlamıştır. Böylece istiklal Harbi, milli tarihimizi aşarak evrenselleşmiş,
Üçüncü Dünyanın doğuşuna öncülük etmiş, örnek olmuştur.
Atatürk klasik
askeri harekatın en büyük ustasıdır. Bu makalede Atatürk’ün sadece dört emri
incelenmiştir. Bunlar harp yönetimini de etkileyen, politik değerleri ve
ağırlıkları olan emirlerdir.
1 16.ncı
kor.k. olarak Bitlis ve Muş’un kurtarılması.
2 Bu
bölümdeki alıntılar: Ruşen Eşref. Mustafa Kemal Çanakkale’yi anlatıyor. Akbank
(98).
3 Mustafa
Kemal ve Çanakkale. İlhan Akşit-Hayati Özel. s. 115.
4 İtalik
harflerle aktarılan bilgiler, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayımlanan
istiklal Harbi ciltlerinin ve Nutuk’un ilgili bölümlerinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder